Leke

702 47 4
                                    

Uyandığım da bilmediğim bir odadaydım. Kim neden getirmişti ki beni?
Etrafa baktındım. Ellerim dikkatimi çekti. Kaldırdım baktım.
Bu ne be?
Ellerimin uçları çokta büyük olmayacak şekilde kararmıştı, tırnaklarımında üçları aynı durumdan müzdaripti. Başta oraları kesmemiz gerektiğini düşündüm fakat hissediyordum. Clide'ı çağırıp sormak en iyisi gibiydi.
- Hey Clide acil bir şey var.
Clide ortaya çıkmadı.
- Nasıl ya?
- Hey Lyux.
- Beni mi çağırdınız efendim?
Lyux ortaya çıkmıştı.
- Clide neden ortaya çıkmadı yoksa anlaşmamız mı bozuldu?
- Hayır anlaşmaların bozulması o kadar kolay değil ama asıl neden Efendi Clide'ı çağırmak için çok fazla mana gerekmesi olabilir.
- Anladım sağol.
Manamı hızlı toplamalıydım.
İçeri birisi girdi.
- Uyanmanıza sevindik Leydim iyi misiniz?
- Evet de Jun nasıl?
- Prens iyi bir kaç güne iyileşir.
- Iyi bari endişelenmiyim.
- Sizde retina çiçeği var mı?
- Retina çiceği mi?
- Evet.
- Çay olarak mi içeceksiniz?
- Yok direk öyle getirin ben tütsü olarak kullanacağım, sinirlerimi yatıştırıyor.
- Peki efendim bulmaya çalışacağım.
Geri çıktı. Oturdum. Umarım anlayan olmazdı yoksa ellerimde ki lekeler kötü bir şey ise beni mahvederdiler. Clide geri dönene kadar saklamam gerekiyordu.
Oturdum. Beklerken içeri yine aynı kişi girdi.
- Leydim, çiçeklerinizi bulduk tütsülükte getirdim biraz sonra kıyafet getireceğiz özellikle istediğiniz bir kıyafet varmı?
- Siyah bir takım ve koyu siyah bir eldiven olsun.
- Peki leydim.
Tütsülüğü bıraktı ve gitti. İçinde retina çiçekleri vardı. Yanında da kibrit. Kibritle retina çiçeklerini yaktım. Belli bir süre sonra kokusu odayı sarmıştı. Yatağa yattım ve içime çektim. Pek bişey değişti diyemem.
İçeri aynı kişi girdi.
- Kıyafetleriniz, ölçülerinize uymayan varsa değiştirebiliriz.
- Tamam.
Çıktı. Biraz daha yatıp kalktım. Kıyafete baktım. O bana baktı biraz.
Kıyafet tulumdu. Siyah bir tulum üzerinde beyaz dantelleri olan şort tulumdu.
Öndeki düğmeleri açtım. Alt taraftan giydim. Üst tarafıda geçirdim. Düğmeleri ilikledim. Tam üzerime oturmayıp biraz bol olması kıyafeti bol göstermişti. Kenarda ki eldivenlere baktım. Siyah kalın dantelli bir eldivendi. Umarım lekeler belli olmazdı.
Eldivenleri giydim. Lekeler belli olmuyordu, gayet iyiydi bu. Bana getirilen ortalama uzunlukta olan eldivenimin takımı olan çoraplar ve düz taban siyah parlak bir ayakkabı getirmişlerdi. Çorapları giyip ayakkabıları giydim. Önümde ki aynadan kendime baktım.
Her şey birbirini tamamlıyordu. Saçımı tepeden at kuyruğu bağladım. Herşey tamamdı.
Tütsünün dumanı ben hazırlanırken bitmişti. Kapıdan çıktım. Biraz gezindim ve bir hizmetli buldum.
- Jun nerde onunla görüşmek istiyorum.
- Bir dakika bekleyin.
Hizmetli gitti. Bir kaç dakika içerisinde geldi.
- Burdan gelin leydim.
Yürüdük, sanırsam odasının önünde durduk. Derin nefes aldım. En son o kanlar içindeydi ve ben onu koruyamamıştım. Suçlu hissettim. Benim tarafımda ki biri yaralanmıştı.
İçeri girdigim zaman hala uyuyordu. Hizmetçi bana döndü,
- Hekim kısa bir süre izin verdi.
Daha sonra yüzüme kapıyı kapattı desem yeridir.
Jun'a doğru ilerledim. Yatağının önünde durdum. Yüzüne bakmak içine eğildim.
- Çok da kötü durmuyor.
- Yine de iyileş lütfen.
Saçlarımın yüzüne değdiğinde kendimi geri çektim. Oturdum.
- Seni korumak için ellerimden oldum...
Kısık ses ile söyledim. Yine de bir anda gözleri açılıp bana baktı.
- Ellerine ne oldu?
- Bişey yok.
Ellerimi zorla tuttu. Eldivenin birini çıkardı.
- Bu nedir?
- Bilmiyorum uyandığımda olmuştu çoktan.
- Clide a sordun mu?
- Hayır çünkü onu çağırmaya yetecek manam yok.
- Peki eldiven kullanman mantıklı yine de ne zamana kadar mana toplarsın çünkü şu an çok riskli bir durumdasın.
- Neden?
- Halkta dolaşan bir şey durmuştum manası güçlü olan kişilerin manası belli bir süre sonra vücuduna yansar diye.
- Ciddisin...
Kafa salladı. Bende eldivenleri elime geri giydim. Çoğu şeyi hatırlamama rağmen biliyordum ben ben değildim. Sanki bir şeyleri bir anda öğrenmiş gibiydim...
- Sakinleş ve bana bak!
Bi anda tüm dikkatimi Jun'a verdim. Eliyle yüzümü sildi.
- Ne oldu ki?
Eline baktım kan vardı. Ayağa kalktı bana bir el aynası uzattı.
- Kendine bak.
Yüzüme baktım, göz akım kan gibi kıpkırmızı ve gözümden kan akıyordu.
- Sakinleş lütfen.
Elimde ki kan Jun'un elinden damlayınca siyaha dönmüştü.
Etraf sessizleşti.
- Düzeldi.
Aynaya baktım düzelmişti.
- Bence artık Clide'ı çağırabilirim.
Derin nefes alıp verdim.
- Karanlığın hükümdarı Clide seni çağırıyorum.
Clide bir anda belirdi.
- Sonunda mana topladın.
Eldiveni çıkardım.
- Bu nedir Clide?
Baktı biraz ve kaşları çatıldı.
- Bunun için daha çok erkendi Luna...
- Bu nedir?
- İçinde bulunan arzunun fazla mana yaratması ile vücudundan taşan mananın izleri bunlar fakat siyah olduğu için senin kara büyü kullandığın aşikar, Jundan başka biri gördü mü?
Yüzü fazla endişeliydi. Sanki söylemediği bir şey daha vardı.
- Hayır.
- Güzel, uzat ellerini.
Ellerimi uzattım. Ellerimi tuttu bir şeyler fısıldadı.
- Bilincin gitmeden önce neyi çok arzuladın.
Cidden sorduğu soru beni şaşırtmıştı.
- Jun'a yardım etmek sanırım, dedim sessizce.
Jun bana bakıyordu fakat bu bakışlar her zamanki gibi değildi.
- Bir şeyler fısıldamaya devam etti. Ve lekeler kaybolmaya başladı.
- Amacını gerçekleştirdiğin için bu kadar kolay oldu fakat gerçekleşmeseydi...
- Neyse boş ver.
Şüpheli...
- İmparatorun aklı çelinmeden geri dönsek iyi olur Luna.
- Peki. Ama yaraların?
- Bir şey olmaz.
- Bi bakabilir miyim?
- Neden?
- İşte.
Bana tuhaf tuhaf baktı. Arkasını döndü ve üzerinin yarısını açtı. İstemsizce yaraya dokunup içimden tuhaf bir şey geçirdim.
Yara kaybolmuştu. Clide bana bakıyordu. Diğer yaraya dokundum onada aynı şeyi yaptım. Durumu kötü olan bir kaç yaraya aynı şeyi yaptım. Yaralar kayboluyordu fakat ben bir şifacı değildim nereye gidiyordu bu yaralar?
Ayağa kaltığımda sırtım sızlamıştı. Sanırım cevabı almıştım. Yaralar şu an bendeydi.
Ayağa kalkınca acıdığı için yüzümü ekşitmiştim.
- Ne yaptın?
- Önemli değil.
- Yalan söyleme.
- Önemli değil.
Kalktı ve sırtıma dokundu. Tam da yaraya dokunmuştu, eliyle koymuş gibi buldu. Yüzümde acıdığına dair bir ifade olduğu için bana dik dik baktı.
- Kusura bakma.
Arkama geçip biraz kıyafetimi kaldırdı.
- Biliyordum.
- Neden yaptın bunu Luna?
Yüzüne baktım. Tamamen iç güdüseldi.
- İç güdüsel diyebilirim.
- İstemiyorum geri düzelt.
- Geri düzeltmeyi bilmiyorum.
Clide bana baktı.
- Üzgünüm bunu sadece kendi isteği ile o yapabilir.
- Neden böylesin?
- Düzeltemem üzgünüm.
Bir hışım ile kalktıp çekmeceleri falan karıştırdı.
- Leydim artık çıkmalısınız.
- Sorun yok kalsın Luna.
- Peki Prens Jun.
Sonunda elinde sargı bezi, pamuk getirdi.
Yatağın karşısında onun yaralarını temizlerken hekimin kullandığı ilacıda aldı.
- Yanıma gel.
Sesi gerçekten sertti bi ürktüm. Sesimi çıkartmadan yanına gittim.
- Kaldır biraz.
Sessizce açıp kaldırdım. Tek tek temizleyip yaraları sardı. İşi bitince indirip kıyafetimi düzelttim.
- Teşekkür ederim, dedim sessizce.
Cevap vermedi sessizlik oldu. Sessizce odadan çıktım. Kapının önünde sessizce dikildim. Tam gidecekken bir şey şiddetle kırılmıştı ve ses Jun'un odasındandı. Hızlıca odaya girdim. Beni görmemiş sinirle fırlatmaya devam ediyordu. Sinir krizi mi geçiriyordu?
Hızlı hızlı yanına gittim onu sarstım.
- Jun.
- Jun!
Tuttum onu yinede hala düzelmemişti attıkları bitsede belliydi. Saçını başını yoluyordu. Elerini tuttum tıpkı onun gibi ona sarıldım. Durdu elleri gevşedi. Yüzüme tereddütle baktı.
- İyi misin sana geldi mi?
- Hayır ama ne seni bu kadar sinirlendirdi.
- Arada bir oluyor, sen boş ver...
- Nasıl boş verey-
- Hadi artık gitmeliyiz bu yüzden üzerimi giymeliyim.
- İyi.
Odadan çıktım. Resmen kovulmuştum. Odama tekrar gidip oturdum bekledim.

Gizli Element(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin