Sabah uyandığımda mutfağa gidip bir bardak su içtim.
Buzdolabı boştu. Markete gidip malzeme almalıydım.
En yakın marketten bir şeyler aldım ve kahvaltı hazırladım.
Bu akşam işe gitsem iyi olacaktı.
Uzun zamandır gitmediğim okulumda vardı.
Sanırım biraz okulu ekecektim.
Telefondan patronu aradım.
- Alo, Lua bir sorun mu var?
- Ah, bir sorun yok abi ama bu aralar gündüzde işe gelsem.
- Okulun?
- Sanırım bir süre gitmeyeceğim.
- Anlıyorum. Sen bilirsin ama okulun yinede önemli.
- Kaçıracağım kadar kaçırdım zaten.
- Anlıyorum.
- Bir saate ordayım abi.
- Tamamdır.
Üzerimi giyinip evden çıktım. Toplu taşıma ile oraya gidecektim.
İndikten sonra biraz yürüdüm ve kumarhaneye vardım.
İçeri girdim. Personel odasından kıyafetlerimi değiştirdim ve abinin yanına çıktım.
- Bu gün nereye geçeyim abi?
- Yeni iyileştin çok yorulamaman için bu gün barmenlik yapmak ister misin?
- Fark etmez abi.
- İyi madem, yorulursan birine söyle o geçsin, geçmezse benim söylediğimi söylersin.
- Sağol abi.
Gülümseyip odasına doğru gitti.
Masaya geçtim ve bar taburesine oturdum.
Şimdilik bayağı sakindi.
Akşam belki her zaman ki çocuk gelirdi. Bir kaç müşteri geliyordu. Bazıları kokteyl istiyordu bazıları alkolsüz içecek.
Tüm içeceklerin, aromaların ve alkollerin isimleri hala ezberimdeydi.
Abinin beni sevmelerinin nedeninin biriside pek çok iş yapabilmemdi.
Eğer eksik eleman varsa yerine geçebilecek eleman hep ben olurdum.
Önüme bi anda biri oturdu.
- Sonunda tekrar geldin ha?
- Efendim?
- Ah...
Her zamanki çocuktu bu.
- Uzun süredir hastanedeydim.
- Şu hastalık...
- Ama şu anda tamamen iyileştim.
- Bu iyi olmuş işte.
Onun yüzünü yeni görmüyordum ancak bayağı tanıdıktı.
Sanırım uzun süre görmeyince hafızam yanılıyorsundu.
Adını hatırlayamıyordum.
- İçecek?
- Alkolsüz bir şeyler.
- Peki.
Alkolsüz bir içecek doldurdum. Üzerine biraz limonlu aroma ekledim. Biraz da tatlandırıcı...
Çalkalayıp bardağa doldurdum kenarına da bir limon ekledim.
Ferah bir şey olması gerekiyordu.
Önüne uzattım.
- Uzun zaman sonra yeteneklerim körelmiş olabilir.
Yüzüme baktı.
- Sanmıyorum.
Bir yudum aldı.
- Bu yeni mi?
- Aslında tarif olarak yok ancak az önce yeni bir şey uydurdum diyebiliriz.
- Gayet güzel, ekşi favorimdir zaten. Sende tatlı ayarını tutturmuşsun, her zamanki gibi.
Güldüm.
- Hiç reklamda falan oynamış mıydın?
- Ha?
- Sanki yüzünü sadece kumarhanede değil, başka bir yerde daha görmüş gibiyim.
- Oynamadım.
- O zaman sana benzer birini görmüş olmalıyım.
- İnkansız, benim kadar yakışıklı kimi bulabilirsin?
- Haklısın.
Bu saatlerde içen olmadığı için bar boştu.
- Kumar oynayacak mısın?
- Arkadaşımı bekliyorum.
- Anladım.
- Hey Alex buradayım!
- Gelmiş bile, tekrar uğrarım.
El sallayarak gitti.
Yani isimi Alexdi.
Tuhaftı.
Yaşı kaçtı ki?
Birine benzetiyordum. Ama çıkartamıyordum.
Bi anda aklıma Prens Alexander geldi.
Prensin saçları siyah, gözleri mavi olsaydı tıpatıp aynı olurlardı. İsimlerinden bahsetmiyorum bile.
Acaba gerçekten ölüp cennete gelmiş olabilir miydim?
Yoksa gerçekten tuhaftı.
Daha abinin bile yüzünün tanıdık gelmesini saymıyorum bile.
Bir kaç saat gelen çok olmamıştı. Akşama doğru müşteriler artmaya devam ediyordu. İçecek alan kişilerin çoğu alkollü içcek almaya başkayınca anladım ki işlek saatler yaklaşıyordu.
Saat 10 gibi kumarhane tamamen dolmuştu. Poker masaları, şans oyunları, ruletler, slot makineleri hepsi dolmaya başlamıştı.
Oyunların hilesini bildiğimden kimin kazanacağını tahmin etmek zor değildi.
Yaşıtım çocuğu gördüm. Buraya uzak olsada kaybettiğini görebiliyordum.
- Hey!
Birine seslendim.
- İki dakika buraya baksana.
- Tamam.
Hızlıca yanına gittim.
Omzuna dokundum.
- Bir kaç tur bekle.
- Ne?
- Bekle dedim.
- Barmen kız iyi misin?
Ters ters baktım.
Kazanan sayılara baktım. Bu elin kazanacağı sayıdan emindim siyah dört kazanacaktı.
Kulağına eğildim.
- Tüm çipini siyah dörde yatır
Bana tuhaf tuhaf baktı.
- Peki kaybedersen sana geri ödeyeceğim.
- Kazanırsam?
- Kazanırsan bir şey istemiyorum.
- Peki, sana güveneceğim.
Üç tane altın çip yatırmıştı. Bir altın çip 100 bin birimdi.
Kaybederse batmıştım.
Top dönüp dönüp dediğim gibi siyah dörtte durmuştu.
- Eh, demiştim.
Derin nefes verdim.
Bi dakika...
300 binin 36 katı ne kadar ederdi?
10 milyon...
Çocuğa baktım.
- Hey...
Bana baktı.
- Sanırım zengin oldun.
Bana baktı.
- Eh, bir kaç aylık harçlığım var.
Oh, şaka yapıyordu değil mi?
- Gerçekten karlı oldu ancak çok bir para değil.
- On milyon kazandın farkında mısın?
- Evet.
Cevap veremedim.
- İşime geri döneceğim.
Geri bara döndüm. İstedikleri içecekleri hallederken bir ses geldi.
- Az önce yaptığın hile değil mi?
Tanımadığım bir ses geldi.
- Sanmam kaybetme şansı da vardı.
Arkam dönük oldugundan kim olduğunu görmedim.
- Yine de bura zarara girmedi mi?
- Muhtemelen hayır.
- Ya seni şikayet edersem?
- Edin abi bana bir şey demeyecektir.
- Kendinden bu kadar eminsin ha?
Arkamı döndüm ve elimde ki shaker düştü.
Karşımda Lion'un kopyası vardı. Saçları bile kızıldı. Tek fark gözleriydi.
- Kahretsin.
Elimden düşen shaker'ı aldım. Allahtan açılıp dökülmemişti.
Bardağa bir kaç buz ekledim ve içeceği müşteriye uzattım.
- Banada bişiyler hazırla.
- Üzgünüm ama reşit değil gibisiniz.
- Sende reşit değil gibisin ama burada çalışıyorsun.
- Hayır efendim, ben reşitim.
- Eh, o zaman görünüşe göre yargılanmaman gerekirdi.
- Yani reşitsiniz.
- Evet ancak yinede alkolsüz bir içecek tercih ederim.
- Peki.
Basit bir kokteyl verdim. Eline aldı ve yukarı kata çıkmaya başladı.
Oraya pek çok personel bile giremezken o ne yapıyordu?
Birazdan geri gönderirlerdi.
Müşterilerle ilgilenirken bi çalışan yanıma geldi.
- Patron seni çağırıyor.
- Neden?
- Bilmiyorum ki, barda duran kişiyi çağar dedi.
- Anlıyorum.
Yukarı çıkıp kapıyı çaldım. İçeri girdim
- Lua neden buradasın?
- Siz çağırmışsınız.
Abinin yanında ki kişiye baktım. Eh o çocuk gerçekten şikayet etmişti.
- Lua, rulette birine kazanacak sayıyı söylediğin doğru mu?
- Evet.
- Ve yüklü bir miktar kazandığı doğru mu?
- O kadar beklemesemde doğru.
- Neden yaptın?
- Efendim o müşteri o kadar para kazandığı için herkez daha çok kumar oynayacaktı, zaten kumarhaneler böyle çalışmaz mı?
Ayrıca o müşterimiz devamlı müşterimiz.
- Hangisi?
- Şu benim yaşlarımda olan.
- Ah, şu babası otel işleten zengin olan.
O çocuk yani zengindi.
- Sanırım o efendim.
- İyi yapmışsın Lua.
Abi yanında ki kişiye dik dik baktı.
- Sen onu tanımıyorsun değil mi?
- Evet efendim.
- Bu benim oğlum Sebastian.
- Ne?
- Oğlum Sebastian, senin neredeyse yaşıtın.
- Anladım.
Aslında bi bok anlamamıştım.
- Efendim sizin adınız neydi?
Bana tuhaf tuhaf baktı.
- Sanırım uzun süre geçince unuttum da.
- Ronald.
- Teşekkürler efendim.
Sebastiana benziyordu adı Sebastiandı. Babama benziyordu adı babamın adı olan Ronaldı.
O çocuk Alexander'a benziyordu adı Alex'di.
Daha gelecek var mıydı?
Kapı bir anda açıldı. İçeri biri girdi.
- Sanırım müsait değildiniz ben çıkayım.
- Gel Lucas.
Dönüp baktım. Bu çocukta Lucasın kopyasıydı.
Tanrı beni cezalandırıyor muydu?
Ya da sadece komadaydım ve hayal görüyordum.
- Lua oğlum ve kuzeni arada uğrarlar ve ben olmazsam yardımcı ol tamam mı?
- Peki efendim.
- Eh ben gideyim o zaman.
- Bekle Lua.
Abiye döndüm.
- Yakında seni terfi edeceğim.
- Sağolun ama hiç gerek yoktu.
- Oturun birazda tanışın, bi zaman bu kumarhaneyi bu beceriksize devredeceğim. Belki o zamana sende müdür yardımcısı olursun Lua.
- Sanmam efendim.
Gülümsedi.
- Bu kadar emin olma. Şu çocuktan daha çok gelecek vadediyorsun.
- Baba ayda ne kadar para kazandığımın farkında mısın?
- O kitaplardan mı?
- Baba gayet tutmuş kitaplar.
- Oğlum yazar olmakta iş yok gel sana sana burayı işletmeyi öğreteyim.
- İstemiyorum.
- Siz yazar mısınız?
- Ha?
Bana baktı.
- Evet, bu ara popüler olan "Üzgünüm, kardeşim" kitabını da ben yazdım.
Bir dakika ne diyordu.
- Şaka yapmıyorsunuz değil mi?
Bana ters ters baktı.
- Niye sordun ki?
- Sadece şaşırtıcıydı ama sormak istediğim bir soru var.
- Sor.
- Neden sonunun ucu açıktı?
- Oh sana bir sır vereyim mi?
- Ben yazarken karakteri kendi yerime koyarak yazıyorum. Sende sonunu okudun ve karaktere tuhaf biri bir şeyler fısıldadı.
Eğer karakteri geçme gönderdiyse karakter nerden hatırlasın diye düşündüm. Ve sonsuz döngüye girerdi.
Saçmaydı. Geçmişi tamamen hatırlamalıydı.
- Bence kardeşini kurtarıp bitirmeliydiniz.
- Öyle bitseydi eminim bu kadar tutmayacaktı.
- Anlıyorum.
Bana merakla baktı.
- Genel olarak kitabı nasıl buldun?
- Kendim yaşıyormuş gibi hissettim.
Yalan değildi.
- Ancak ana karakterin kardeşine haksızlık yaptığını düşünüyorum.
- Eh kitabın konusu da bu.
- Sanırım diğer kitabınızı ile aynı evrende geçiyor.
- Oh yani fark ettin.
- O kitapta ki kötü kadın Luna'yı biliyorsun değil mi?
- Evet. Babası onu öldürmüştü.
- O bu kitapta ki kız kardeşti.
- Aslında asıl kötü kadın Luana'ydı. Luna öz kızları bile değilken haksız yere öldü.
- Vay canına.
Hepsi bildiğim şeylerdi.
- Bu kitabın çıkmasının nedeni ilk kitabımda ki ek bölümlerde Luna'ya üzülenlerin istemesiydi.
Ters ters baktım.
- Eh yine çok acı çekti.
- Devam kitabı olacak mı?
- Muhtelelen.
- Çok tuhaf bir şey var.
- Neden ilk kitapta Luna'nın kardeşinin adı Sebastiandı ya da Luna'nın gerçek adı Lua'ydı?
Mesela ikinci kitapta ikizlerin babasının isimleri de Renold veya ikizlerin kuzeninin isimi de Lucas?
- Bilmiyorum sadece içinden geldi.
- Tuhafsınız.
Ayağa kaltım.
- İşime döneceğim.
- Bekle.
- İşime döneceğim efendim.
- Bekle Liona.
Arkama bi anda döndüm. Herkez donmuş gibiydi o hariç.
- Tuhaf sorularından anlamıştım.
Yüzünde gülümseme vardı.
- Neyden bahsediyorsun?
- Sebastian olduğum zaman ki anılarımın bazıları var.
- Yani başka bir dünyaya gidip geldiğini biliyorum. Ve ölünce tekrar buraya geldin. Tuhaf bedeninin öldüğünü söylemiştin.
- Lion sensin yani.
- Hiç mutlu durmuyorsun. Oysaki seni bulmak için ne kadar uğraştım bilmiyorsun. O tuhaf telefon ve bilgisayarı öğrenmek, bu zamanı anlamak ne kadar zordu biliyor musun?
Eh babam neredeyse deli olduğumu düşünüp beni hastaneye yatırtacaktı.
Ayağa kalktı yanıma geldi.
- O tuhaf kadın beni seni bulmam için gönderdi. Gel geri dönelim.
Yüzüne boş boş baktım.
- Her şey için üzgünüm Liona ya da Lua.
- Ama her şey sadece benim suçum değildi. Annem çok garip davranıyordu.
- Neyden bahsediyorsun?
- Annem beni senden uzaklaştıran kişiydi. Seni canavar diye anan ilk kişi oydu. Garip bir şekilde seni bana bir anda kötüleyip uzaklaştırmaya başladı.
- Sadece bana kendini affettirmeye çalışıyorsan yalan söyleme.
- Hafızan benden iyi olur diye düşünmüştüm. Buraya gelince en ufak çocukluk anılarımı hatırlamaya başladığımda fark ettim.
- Annem eski annem gibi değildi Liona.
- Ama...
- İyi madem gelmek istemiyorsan bende seninle burada kalacağım.
- O dediğin tuhaf kadın kim?
- Beyazlar içerisinde tanrıçaya benzer bir kadın.
- Yani beni buraya gönderen şey ile seni gönderen aynı.
- Ne zamandır buradasın?
- Bir kaç gündür.
- Ne?
Şok olmuş gibiydi.
- İki yıldır neredeyse buradayım. Umudum tükenmek üzereydi. Yani daha gelmemiştin bile.
Elini uzattı.
- Hadi gel gidelim.
İşaret parmağını ısırdı kanıyordu duvara bir şey çiziyordu.
- Ne yapıyorsun?
- Büyü.
- Bu dünyada büyü diye bir şey yok.
- Emin misin?
Tamamlamış gibiydi.
- Geliyor musun?
Ona küs kalamayacağımı anladım. Gözlerim dolu dolu ona gülümsedim.
Elini tuttum.
Elini çizdiği tuhaf şeyi değdiği an kocaman bir karanlık ortaya çıktı.
Tamamen karanlığın içindeydim.
Önüme o beyazlar içinde ki kadın belirdi.
- Yani seni bulmayı başardı.
- Kimsin sen?
İlk kez onunla konuşabiliyordum.
- Seni tonlarca kez kurtaran kişi.
- Neyden kurtardın beni?
- Senin bildiğin isimiyle Luana'dan.
- Luana?
- O bir insan değildi. O seni bu dünyadan silmek için görevlendirilmiş biri. Bense seni silmesini engellemek için görevlendirilmiş biriyim.
- Neden beni dünyadan silmek istesin ki?
- Sen evreni mahfedecektin.
- Neden edeyim ki?
- Eğer babanın büyüsü ters tepip başka bir evrene gitmeseydin muhtemelen seni engellemek zorunda kalırdık. Ama baban sayesinde gelecek değişti.
Ancak Luana seni öldürmekte kararlıydı. Ona göre her ne kadar kaderin değişse de sen yinede tehlikliydin ve ortadan kaldırılmalıydın.
Tanrı emirini çekse bile o kararlıydı. Tanrıya karşı geldi. Bu yüzden yalandan bi kehanet çıkardı.
- Ya diğer hayatım onda neden böyle oldu?
- Ah anneni Luana manipüle etti. Üzgünüm engelleyemedim.
- Şimdi ne olacak?
- Luana yakalandı. Artık mutlu yaşayabilirsin. Tanrı senin yanında.
- Ama...
- Git mutlu yaşa işte.
El salladı bi anda kendi gözlerimi açtım.
Karşımda Lion uyuyordu.
Yine bebek olmuştum.
Gözlerini açtı ve bana bakmaya başladı. Elini uzattı.
Yani o da herşeyi hatırlıyordu.
Elini uzattı bende elimi uzattıp tuttum.
Bir şeyler demişti. Anlamsız kelimeler çıkıyordu.
Bende bir şeyler dedim. Anlamsız kelimelerde olsa birbirimize bir şeyler diyorduk.
- Şunlara bak birbirileri ile konuşuyorlar.
- Büyüyünce iyi anlaşacaklar...
Her şey sıfırdan başlamış gibiydi. Tanrının bize sunduğu şansı iyi kullanacaktık.
İkimizinde bilmediği şeyler vardı.
Tarih yeniden yazılacak, adımız kitaplara kazınılacaktı.
İki düşman İmparatorluk dost olacaktı.
Geleceğimiz parlaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizli Element(Tamamlandı)
ФэнтезиLua hastanede sıradan bir şekilde ölmüştü. Gözlerini açtığında kendini farklı bir odada buldu. Cennette miydi? Kesinlikle cennette değildi. İçeri hizmetliye benzeyen bir kız girdi. Kız ona Atlanes Dükünün kızı olduğunu söyledi. Lua anladı ki oku...