Canavar

197 20 0
                                    

Yaşlı bir kadın bu tarafa geldi.
- Aslına bakarsanız bu çocuğun yaşaması bir mucize!
Babam kadına dik dik baktı.
- Üzgünüm Majesteleri, bunu dememin asıl sebebi çocuğun doğduğu zaman kalbinin fazla yavaş atmasıydı. Ayrıca çocuk normaden farklı Majesteleri.
Babam kadının dediklerini anlamaya çalıştı.
- Majesteleri şu ana kadar pek çok soylunun doğumunu gerçekleştirdim. Genelde kalbi yavaş atarak doğan çocukların mana gücü bulunmaz fakat şu anda durum farklı. Çift yumurta ikizi oldukları için diğer bebeğin manasına maruz kaldı aylarca kesinlikle bu mananın bebeği çoktan öldürmüş olması gerekiyordu.
Diğer bir mucize ise bebeğin bir kız olmasıydı Majesteleri. Majesteleri sizde biliyorsunuz ki çok nadir bir durum bu majesteleri. Hepimiz iki tane erkek çocuk beklerken biri kız doğdu.
Kadın bir an bana baktı ve duraksadı.
- Tamamen sağlıklı bir bebek değil Majesteleri gördüğüm kadarıyla bir gözü kör. Daha sonradan pek çok hastalığı çıkabilir. Yani bu bebeğe çok iyi bakmalısınız.
Ne diyordu bu kadın? Tek gözüm kör falan değildi.
Babam bana baktı. Yüzü hüzün doluydu.
- Tanrım...
Annemin kucağında Sebastian vardı. Yavaşca ayağa kalktı ve yanımıza geldi.
- Sence gözü gerçekten görmüyor mu?
Babam anneme baktı.
Yanıt vermedi. Babamda annemin sorduğu sorunun cevabından emin değildi.
- Bir gözü görmese, pek çok hastalığı olsa da ben onu kesinlikle koruyacağım endişelenme Luna.
Gözümüm kör olduğunu düşündüren şey neydi?
Sebastian yeni adıyla Lion'u ve beni bir yatağa yatırdılar.
Lion uyuyordu. Yüzüne dikkatlice baktım. Yüzü o kadar masumdu ki.
Bi anda eli havaya kalktı ve bana dokundu. Daha sonra öylece kaldı.
Yavaş yavaş uykum geliyordu. Kendimi durduramadığımdan uykuya daldım. 
Uyandım. Etrafa bakınmaya başladım. Odanın dışından sesler geliyordu.
Çok geçmeden kapı açıldı. İçeri bembeyaz saçlı bir kadın girdi. Tanrıçayı andıran bir güzelliği vardı. Ardından o tanıdık yüzü gördüm.
Dük...
İyice baktığımda elini tutan bir küçük çocuk vardı.
Saçları siyahdı aralarda beyazlar vardı. Gözleri pembeyi andıran açık bir kırmızıydı.
Anlamıştım ki bu Lucas'dı.
Kadın ve dük yanıma geldi. Muhtemelen bu kadın düşesdi.
Ancak bir eksik vardı. Luana yoktu?
Acaba Düşes şu anda Luanaya mı hamileydi?
Ancak Luana ile aramda eskiden 4 yaş vardı. Ama Sebastian benden bir yaş daha büyüktü.
Yani ben Luana'dan büyük mü olacaktım?
Yani artık bana zorbalık yapamazdı.
Babam beni kucağına aldı. Annemde Lion'u yani Sebastianı kucağına aldı.
Düşes elini Sebastiana doğru uzattı.
- Kutsayabilir miyim?
Annem kafasını salladı.
Dük'e baktım. Her zaman bana bakarken olan o sert ifadesi şu anda yumuşaktı.
Düşes bana baktı. Elini uzattı. Fakat bana dokunduu anda irkilerek geri çekti tuhafıma gitmişti.
Lucas dikkatimi çekmişti.
- Lucas kaç yaşında?
- Yakında üç yaşına girecek.
- Lucas bebeklere artık abilik yapar değil mi?
Dük'ten gelen lafa kafam karıştı.
Annem ile araları şimdi iyi miydi?
Düşese baktım sağlıklı görünüyordu. Cildi parlıyordu.
Sebastian uyandı ve gözlerini açtı. Etrafa sakin sakin bakınıp düşese dikkat kesildi.
Annem fark edince Düşese Sebastianı uzattı.
- Tutmak ister misin?
Düşes Sebastianı kucağına aldığında Sebastian onun kucağında tamamen rahatlamışcasına duruyordu.
O sırada dükle göz göze geldik. Bana o iğrenen bakışıyla bakıyordu yine küçüklüğümde ki o zamanlar gibi.
- Gözünün sorunu ne?
- Bilmiyoruz.
Düşes bana baktı. Konuşacakken durdu çünkü Lucas annesinin ilgisini çekmeye çalışıyordu.
Sebatianı anneme uzattı ve Lucasa sorunun ne olduğunu sordu. Sorun ise gayet kolay çözülmüştü çünkü sadece lavaboya gitmesi gerekiyodu.
Hizmetli ile lavaboya gitti.
- İsim... Koydunuz mu?
-Leon ve Leona.
Babam bunu bekliyormuş gibi hemen cevapladı.
- Anlıyorum hoş isimler.
Sebatiana baktığımda tekrar uyumuştu. Biraz uykucuydu sanki.
Sebastianı yatırdılar. Benide yatırdılar.
Sanırım bu gece burada kalacaklardı. Zaten çoktan akşam olmuştu.
Sebastian baktım. Hala gerçekçi hissettirmiyordu.

İçimde bir huzursuzluk ile uyandım.
Yavaşca odanın kapısı açıldı. Belki de annemdi?
Fakat içeri giren ışıktan pekte net olmasada beyaz saçlarından Düşes olduğunu anladım.
Sebastiana iyice yaklaştı.
- Tanrım bu nasıl mümkün olabildi?
- Nası bu çocuk...
Eliyle Sebastianın alnına dokundu dua benzeri şeyler söylüyordu ardından bi anda ışık hüzmesi ortaya çıktı.
Ne yapıyordu bu kadın?
- Tanrıya şükürler olsun ki ilk ben fark ettim. Yoksa bu çocuğa neler olacağını kim bilir?
Bana baktı.
- Ya bu çocuk?
- Bu çocuğu koruyamam, eğer gözünü yüksek rütbeli bir rahip görürse hemen anlayacaktır.
Düşes neyden bahsediyordu? Neyi anlayacaktı?
Ayrıca neden sürekli gözümden bahsediyorlardı fazla kırmızı mıydı?
- Tanrım ne yapmalıyım?
Adım sesi geliyordu. Kadın hızlıca odadan çıktı.

Yıllarca kadını bir daha görmemiştim. Artık 7 yaşımıza basacaktık.
Lion'da eskiye göre farklılıklar vardı.
Bana karşı aşırı temkinliydi. Ona dokunacağım zaman geri çekilir, benimle gerek olmadıkça aynı ortamda olmak istemez, benden her zaman uzak dururdu.
Sebebini anlayamamıştım...
Sonunda dayanamayıp sordum.
"Sen bir canavarsın..."
"Gözlerinde canavar olduğunun işareti..."
Olduğum yerde kala kalmıştım.
Gözüm...
Önceden biri siyah biri kırmızı tuhaf bir gözüm vardı ancak şu an bir gözüm gözümün akına kadar siyahtı.
Korkutucu olduğunu biliyordum. Sürekli göz bandı ile geziyordum. Sırf Lion korkmasın diye.
Ama işe yaramamıştı.
O giderken arkasından bakakaldım. Gözlerim dolmuş ağlamamak için zor duruyordum.
Arkasına bile bakmadan gitmişti.
Sonunda ilk şoku atlattım ve odama gittim.
Yatağa oturdum. Nerede yanlış yapmıştım.
Ama emin olduğum bir şey varsa o da bu gözümün böyle olmasının tek nedeni benim kendi manam olamazdı.
Eğer kendi manam olsaydı eksiden de olurdu.
Kısa bir süre öncede babamla ordumuzu geliştirmek ve bir savaşa her an hazır olmamız gerektiği hakkında konuşmuştum.
Beklediğim gibi beni sabırla dinleyip haklı olduğumu düşündü. Ardından fikirimi kabul etti.
Beni kırmamak için dediğini düşündüm fakat bir kaç hafta ardından orduyu güçlendirmeye gerçekten başlamıştı.
Lion ile aramız daha kötüye gidiyordu. Beni görünce yüzüme bile bakmadan yanımdan geçiyor ya da yolunu değişiyordu.
Kahvaltılarda dahi yüzüme bakmıyor olabildiğince erken bitiriyor ve gidiyordu.
Sonunda kahvaltılara inmeyi bırakmama neden oldu.
Sadece kahvaltılar değil tüm yemeklere inmemeye başladım bir süre sonra.
Odamdan çıkmıyordum. Çıktığım zamanlar hizmetliler bana tiksinir ve korkarca bakıyordu.
Sonunda tamamen odamda kalmaya kadar verdim.
İkinci şansım ilki kadar berbattı. Tek beni umursayan kişi kesinlikle babamdı.
Her gün boş zamanında gelir benimle vakit geçir daha sonra kahvaltı ve yemeklere inmemi isterdi.
Kesintisiz bir kaç ay odamda yemeklerimi yemeye başladım. En azından kimsenin bana bakarken olan korkunç ifadelerini görmüyordum.
Eskiden fark etmediğim o bakışlar.
Annem bile benimle ilgilenmiyordu.
Annemin doğum gününde annemi görmek istedim. Ona bir hediye almıştım.
Babamla bu konuyu konuşmuştum. Onun yardımı ile ona çok hoş bir taş bulunan güzel bir kolye almıştım.
Ardından odasına gittim. İçeri girdiğimde uğraştığı belgelerden kafasını dahi kaldırmadan bana cevap verdi.
- Ne istiyorsun?
Başta şaşırsamda çabucak cevap verdim.
- Şey anneciğim doğum günün için bir hediye almıştım da.
İçeri çat kapı birisi girmişti. Kim olduğuna baktığımda Leon olduğunu gördüm.
- Anne!
Annem Leonun sesini duyunca kafasını kaldırdı ve ayağa kalkıp Leon'a sarıldı.
Şaşkınlıkla onlara baktım.
- Ah doğru masaya koyup çıkabilirsin.
Masaya kolyeyi koyup odadan çıktım. Çıkmadan önce Lion'un elinde ki inci küpeleri gördüm.
İstemeden annemi kırmışmıydım? Muhtemelen ben bir hata yapmış olmalıydım değil mi?
Odama tekrar gitmeden önce kütüphaneye gidip kitaplara baktım zaman geçirmek için bir kaç şeye ihtiyacım vardı ve bunlar da kitaplardı.
Bazen yanında biri olmasını istiyordum. Bazen bana ihanet eden Clide'ı bile özlüyorum.
Bi anda kulağıma ses geldi.
"Yazık sana küçüğüm..."
"Hala talihin iyi değil..."
Kimden geldiğini anlamadığım ses saatlerce kulağımda yankılandı.
Sonunda delirdiğimi düşündüm.
"Peki küçüğüm senin mühürlü mananı açacağım."
"Ancak kimseye göstermeyeceksin..."
"Anladıysan hazır ol."
Tüm vücudumda korkunç bir acı hissettim. Bir suyun içinde boğuluyordum adeta. Ayakta durmakta zorlandım ve bir yere tutundum. Azımdan kan geliyordu.
Kapı tıklanıyordu. Cevap bile veremedim. En sonunda kapı açıldı.
Babam içeri girdi.
- Liona uyuyor mu-
Bana şaşkınlıkla baktı. Hızlıca yanıma geldi.
- Doktor ve şifacı çağıracağım bekle!
Elini tuttum. Yüzüme baktı. En sonunda elini gitmesi için bırakmayınca beni kucağına alıp yatağa yatırdı.
Yanıma oturup alnımdan ateşimi kontrol etti.
Dakikalarca kendime gelemedim acı azalınca babama baktım.
- Sorun değil geçici bir şey olmalı bu babacığım.
Yüzüme pür dikkat baktı. Bi peçete ile ağazımın kenarında ki kanı sildi.
Saatler geçti acı iyice azalmıştı. Babamsa bir an bile yanımdan ayrılmamıştı.
- Babacığım artık iyiyim gece oldu lütfen git ve biraz dinlen.
- Olmaz.
- Ama babacığım...
Uzun ısrarım üzerine kendi odasına gitti. Kendi kendime otururken camda parlayan bir şey gördüm.
Cama yaklaştığımda ateşe benzer bir şey gördüm. Dikkatli baktığımda bir ateş ruhu olduğunu anladım.
Camı açtım. Bi anda kapıdan çıktı ve ilerlemeye başladı.
Ona baktım.
Bana tekrar döndü ve gelmem için işaret yaptı.
Arkasından ilerledim. Annem ve babamın odasının önünde durdu. Ellime bi anda oturdu. Ellerimden ateşi tutuyormuş gibi hissettim. Ancak elimi yakmıyordu. Dengesiz vücut ısım düzelmişti.
Bi anda odadan gelen bağırışmalar dikkatimi çekti.
- Gerçekten mi Luna!?
- Sana verdiği hediyeyi çöpe mi attın?
Babamın bağırdığını duydum.
- Küçük bir çocuğa nasıl yapabilirsin bunu?
- O bir çocuk değil.
- O senin öz kızın!
Benim hakkımda mı konuşuyorlardı.
- O bir canavar.
- Canavar ha... Asıl canavar sensin. 
- Hepimizin ölümüne yol açacak o!
- Onu korumak yerine bunu yapman...
- Ya Lion, onun yüzünden Lion'a bir şey olursa.
Bir çift el kulaklarımı kapattı. Ben çoktan ağlamaya başlamıştım.
Ellerin sahibine bakamadan kapı açıldı. Babam bana endişe ile baktı.
Yanıma geldi ve beni kucağına alıp odama gitmeye başladı. Arkasına bir kez bile bakmadan ilerledi.
Odama girip kapıyı kapattı.
Beni otutturdu ve ellerimi tuttu.
- Ağlama bebeğim...
Bana sarıldı.
Saatlerce babamın kucağında ağladım.
En sonunda uyuyakaldık.

Bir kaç yıl boyunca odamdan çıkamadım. Sonunda savaş zamanı gelmişti. Babam orduyu güçlendirdiği için bir kaç ayda zafer ile geri dönmüşlerdi.
Bende odamda derslerimi alıyor, yemek yiyor, kitap okuyordum.
Günlerim hep aynı geçiyordu.
Yıllardır bir kez bile Lion'u görmemiştim. Şu anda prestijli bir akedemide okuyordu.
İkimizde 12 yaşındaydık.
İki farklı dünyada yaşıyorduk. Birimizin adı dahi bilinmezken diğerimiz başarılarıyla adını duyurmuştu.
Lion hem kutsal güç hemde 4 element büyücüsüydü.
Tabi ki herkez hayranlık duyup övecekti.
Herkezin bildiğine göre benim manam yoktu ve sıradan biriydim.
Ancak babamla aramızda küçük bir sırrımız vardı.
Ben bir karanlık büyücüydüm...
Tıpkı babam gibi.
Babamın soyunda nesillerdir gelen iyi karanlık büyücüymüş ben doğana kadar.
Aylarca bana gizlice ders verdi. Neredeyse artık tamamen istediğim gibi büyü yapabilir durumdaydım.
Babam savaştan döndükten sonra derslere devam ettik.

Yıllarca babam bana ders verdi. Artık ustalaşmak üzereydim.
15 yaşındaydım. Sosyeteye çıkış balo zamanım gelmişti.
Bir gün babam bana döndü ve bana pekte mutlu olmadığım bir haber verdi.
- Lion akademiden dönüyor.
Lion'un ünü tamamen tüm kıtadaydı. Genç yetenek olarak tanınıyordu. Onun dönüş haberi içimde tuhaf bir duygu filizlemişti.
Umut...
Belki aramız tekrar düzelirdi. Belki artık benden korkmazdı.
- Sevinmedin mi?
Babam bana merakla baktı.
- Bilmiyorum.
- Oh, ayrıca Lion ve senin sosyeteye çıkış balon olacak.
- Ah...
Kesinlikle istemiyordum. İnsanlara bana tuhaf tuhaf bakacaklardı.
- Maske takmak istermisin?
- Efendim?
- Sana özel bir maske yaptıracağım. Bir gözünün tamamen kapatacak. Dışarıdan kimse göremeyecek ama sen onları görebileceksin.
- Ama bu daha tuhaf olmaz mı?
- Lion'da takarsa sorun olmaz.
- Takmak istememeyebilir.
Babam cevap vermedi.
- Peki Lion'u boş ver bende seninle maske takacağım.
- Ama baba...
- Sorun değil Liona.
Bir kaç terzi gelmişti. Ölçülerim alındı. Elbiseyi yapacaklardı.
Daha önemli bir sorunum vardı. Mana gizlemede ustalaşmam gerekiyordu.
Babamla çalışıyordum. Bir kaç saat mana gizleyebilsemde yetmezdi. Uykumda dahil gizlemem gerekiyordu.
Baloya bir kaç hafta vardı. Her gün istisnasız çalışmamın ardından 12 saat mana gizleyebiliyordum.
Bu süre şimdilik yeterdi.
Babam balonun sabahı hazırlanmam için pek çok hizmetçi gönderdi ama hepsini reddettim.
Tek başıma giyinecektim. Göz bandı ile rahat etmek zordu.
Kişisel bakımımı hallettikten sonra elbiseyi giydim. Makyaj malzeleliyle solgun bie makyaj yaptım. Saçlarımı kendi  haline bırakacaktım.
Ayakkabılarımı da giydim. Düz siyah ayakkabılardı.
Kapı tıklandı.
- Liona benim. 
Babam gelmişti. İçeri aldım.
Elinde iki adet maske vardı. Biri diğerinden daha küçüktü.
Maskelerden birini uzattı. İkiside siyah gümüş işlemeli güzel maskelerdi.
Yarım maskeyi aldım. Yüzüme tuttum. Biraz büyüktü.
- Biraz büyük sanki baba.
- Yüzüne göre küçülecek birazdan.
Dediği gibi yüzüme tam oturmuştu. Babam maskenin kilitini kapatmama yardım etti.
Kendi maskesini taktı. Arkadan kilitini kapattım.
- Hazır mısın Liona?
- Bu gün sadece siz sosyeteye çıkış yapmayacaksınız Lion Veliaht Prens ilan edilecek.
Kafa salladım. Tahmin edilebilirdi.
Kolunu uzattı. Babamın koluna girdim. Odadan çıktık ve ziyafet salonuna gittik.
Kapıda biraz gergindim. Babama baktım.
- Sakin ol bir şey olursa buradayım.
Az da olsa sakinleştim. Yüzümde ki her zaman ki o soğuk ifade vardı.
- İMPARATOR RONALD DE AQUAİ VE PRENSES LİONA DE AQUAİ TEŞRİF ETTİLER.
Herkez gelmişti. Bu tarafa bakıyorlardı.
Aşağıya indik. Koltuklar vardı. Sanırım İmparatorluk ailesi için koyulmuştu.
Büyük boş bir koltuk vardı. Annemin koltuğunun yanında sanırım o babamındı. Babamın koltuğunun yanımda Lion'un oturduğu bir kotltuk vardı. Lion'unkine göre biraz daha küçük bir boş koltuk vardı.
Babam kulağıma eğildi.
- Lion'un yanında ki yere oturacaksın tamam mı?
Kafa salladım.
Dediği gibi babamdan sonra yerime geçip oturdum.
Bir kaç dakika sonra babam ve Lion ayağa kalktı.
Hizmetli tepside bir kılıç ile geldi. Büyük ve süslü bir kılıçtı. Yanında bir adet yüzük vardı.
Babamın önünde Lion eğildi. Babam kılıcı alıp Lion'un omuzlarına değdirdi.
- Sen bundan sonra güneşin ve ayın yanında ışıldayan yıldızımız veliahtınızsın. Yüzüğü Lion'un işaret parmağına taktı. Yüzüğün benzeri babamda da vardı. Sanırım sembolik bir şeydi.
Lion ellerini uzattı. Babam kılıcı eline verdi ve Lion ayağa kalktı.
Sanırım bu tören bitmişti.
Etrafa boş boş bakınırken dikkatimi çeken biri olmuştu.
Siyah saçlarının aralarında beyaz saçları olan bir genç...
Lucas'ı görmüştüm. Ona bakarken bu tarafa gelen biri olduğunu gördüm.
Gelen kişiye baktım.
Alexander...
Neden buradaydı.
Yanında Jun'da vardı.
Tamamen önümüzde durdular.
- Majestlerini ve Ekselanslarını tebrik ederiz.
- Teşekkür ederim.
Alexander bi ara bana baktı. Gözleri bi anda olsa büyüdü.
Ardından geri yerlerine gitti.
Bizim törenimiz olduğu için ilk dansı İmparator ve İmparatoriçe veya Prens ve Prensesin başlatması gerekiyordu.
Babam bize baktı.
- İlk dansı başlatmak ister misiniz?
- Bence siz baş-
- Olur baba biz başlatalım.
Lion kalkıp önümde durdu elini uzattı.
Mecburiyetten elini tuttum. Dans etmek için herkezin ortasına geçtik. Müzik başladı. Basit adımlar ile başladık.
Babam bana görgü, adap, dans öğretmeleri gibi pek çok öğretmenden ders aldırmıştı.
Bu sayede dans etmekte iyiydim.
Dans boyunca yüzüne hiç bakmadım. Bakmak istemedim. O iğrendiğini haykıran bakışları görmek istemedim.
Sadece kalbim kırılacaktı.
Müziğin temposu artarken Lion kulağıma eğildi.
- Yüzüme neden bakmıyorsun?
Beklemediğim soru ile yüzüne baktım.
Gülümsüyordu.
Doğru ya insanların içinde bana öyle bakarsa dedikodular çıkacaktır bü yüzden gülümsüyor olması normaldi.
Fakat gülümseyemedim. Aynı buz gibi ifadeyle baktım.
Dans bittikten sonra tekrar aynı yerime oturdum. Çiftler dans ediyordu.
- Biraz gülümse Liona.
Lion'a baktım.
- Ha?
- Biraz gülümse.
- Üzgünüm gülümseyemiyorum.
Yüzüme tuhaf bir ifade ile baktı.
Lucas buraya doğru geldi. Selam verdi ve Lion'a baktı.
- Seni kutlarım Leon.
- Sağol Lucas.
Luana gelmemiş miydi?
Oysaki o böyle etkinlikleri asla kaçırmazdı.
- Kardeşiniz gelmedi mi?
Bana baktı.
- Kardeşim?
Merakla cevabını beklerken herkez bana baktı.

Gizli Element(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin