Hızlıca saçımı topladım. Çoktan abim gelmişti. Odadan çıktım.
- İyisin değil mi?
- Evet evet.
- Biraz dinlenmelisin bence, daha yeni uyandın.
Ters ters baktım.
- Asla beni dinlemeyeceksin değil mi?
Gülümsedim.
- Gel madem.
Antreman sahasına gittik. Boştu ve sessizdi.
- Başlayalım.
Abim yanıma geldi.
- Öğrettiğim gibi su ile başla küre yap.
Ufak bir küre yaptım. Fakat büyümeye devam ediyordu.
- Yavaşca büyü akışını kes ki büyümeye devam etmesin. Kafanda durduğunu varsay.
Dediği gibi yapınca durdu.
- Bu kadar kolay mı büyü yapmak.
- Hayır sen yetenekli olmalısın. Her neyse şimdi o topu fırlat.
- Ne?
- Bak şöyle.
Elinde büyükce bir top yaptı ve fırlattı. Bildiğin topu fırlatmak gibiydi.
Aynı şekilde yaptım.
- Bu kolaymış.
- Daha çok şey var sakin.
—
Dün gayet sakin bir gün geçirmiştim. Jun gelene kadar.
Az zaman kaldığı için düklüğe gitmeyecektik. Ama biraz pişman olmuştum. Jun'u görmek istemedim.
Lucasla su büyüsü öğrenmeye devam ettim. Basit su büyüleri yapabiliyordum.
Bir anda Jun antreman sahasına koşarak girdi. Ve beni kontrol falan etti. Ve ardından benim için endişelendiğini söyledi. (Külliyen yalan...)
Daha sonra odama geçtim, akşam yemeğini pas geçip uyudum.
Bu sabah biraz erken kalkıp hazırlandım. Yemeği erken yedim. Abimi çağırdım ve antrenman sahasına indim.
Dün öğrettiği basit saldırılardı. Bu gün ise temel savunma hareketlerini gösterecekti.
- Başlayalım.
Kafa salladım.
Yine bir top oluşturmakla başladım.
- Güzel şimdi bunu düz bir kalkan haline getir.
Sakince kalkanımsı bir şekil verdim.
- Güzel, test edelim mi?
- Tamam.
- Basit bir saldırı yapacağım savuşturmaya çalış.
Yine kafa salladım.
Bir anda bana doğru gelen saldırıyı fark ettim. Kalkan yaptım fakat abimin saldırısı delip geçti. Sırılsıklam olmuştum.
- Biraz kalınlaştırman gerek. Yoksa sadece suyu bile tutmayı geç ateş büyüsü su bile bırakmayıp hepsini buharlaştırır.
- Tamam.
Su manipülesi ile kısa sürede beni kuruttu.
Tekrar pozisyon aldım. Abim hemen atağa geçti. Bu sefer biraz ıslansamda biraz etkili bir kalkan olmuştu.
—
Yine akşama kadar çalışıp akşam hemen yattım. Sabah yine erken kalktım yemeğimi yiyip hazırlandım. Gitmemize 2 gün kalmıştı.
Bu gün abim bana su elementi öğretmek yerine mana kontrol etmem ile ilgili şeyler öğretmeye karar verdi.
Clide'ın lanetli kılıcını da antrenmana götürdüm. Abim yanımda kılıcımı getirmemi söylemişti.
- Kılıçla antrenman yapalım bu gün.
- Tamam.
Yavaşca kılıftan kılıçımı çıkardım.
- Lua, bu bir lanetlı kılıç farkında mısın!
- Evet?
- Hey, göz göre göre ölmeye mi çalışıyorsun?
- Hayır, kılıç beni kabul etti.
- İmkansız.
- Kanıtlayayım mı?
- Hayır sana inanacağım. Fakat şu an normal bir kılıç kullansan daha iyi olur.
- Tamam.
Norman bir antreman kılıçı aldım.
Karşılıklı kılıç salladık saatlerce. Ardından manamı kılıç etrafına sardım çok geçmeden kılıç paramparça oldu.
- Biraz daha azalt.
Biraz uğraştım ardından sonunda kırılmıyordu. Asıl önemli yere gelmiştik. Manamı kullanırken savaşmak...
—
Havanın kararmasına 1 saat falan vardı.
- Tüm öğrendiklerinle benimle bir antrenman yap.
- Peki.
Derin nefes alıp kalktım. Başım hızlı kalkınca biraz dönmüştü.
Hemen toparlanıp abimin karşına geçtim.
Zorlu olacaktı.
Başlamıştı.
Bir yandan savunma yapıyor diğer yandan gelen saldırılara karşılık veriyordum. Suyun üzerime üzerime gelmesi daha da zorluyordu...
Bir yandan gelen kılıç saldırısını savuştururken diğer taraftan gelen büyüyü savuşturmak büyük bir profesyonellik istiyordu.
Neredeyse bir saattir aralıksız dövüşüyorfuk.
Tansiyonum düştü gibi hissediyordum. Yemek yemeliydim belkide.
Son saldırımı yaptığım an başım dönüyordu. Fakat sahanın dışından gelen ses dikkatleri üzerine çekmisti.
- Çok yeteneklisin.
Veliahta baktım.
- Gelişmişsin.
- Sağ...
Gözümden bir şeyin aktığını hissettim. Elimle silip baktığımda kandan başka bir olmadığını anladım, her zamanki gibi kan...
Bir anda bilincim kapandı.
—
- Lua!
...
- Bebeğim artık uyan lütfen.
Yüzüme damlayan bir şey hissettim.
- Özür dilerim...
—
Bir dürtü ile kalktım. Herkez bana bakıyordu. Lucas, Sebastian, Jun ve Veliaht Prens...
Veliahtın burada ne işi vardı?
- Sonunda...
Sebastiana baktım. Bir anlığına dengesini yitirdi fakat Jun tuttu. Hasta mıydı?
Lucasa ne oldu dercesine baktım. O da anlamış olacak ki,
- Dün antrenman yaparken bir anda bayıldın.
- Dün?
- Evet dün.
Şu anda hava karanlıktı.
- Bir gündür baygınım yani?
Kesinlike bir şey oluyordu. Sürekli bayılıyordum. Sanki bi anda biri ruhumu bedenimden ayırıyordu.
- Sebastian iyi misin?
- Sebastianı dinlenmesi için götürüyorum.
Jun'a Sebastian ters ters baktı.
- İyiyim devam edebilirim.
Bunu dedikten sonra öksürmeye başladı. Ve ağazımdan bir anda kan geldi.
Ayağa kalkacakken Lucas tuttu.
- Sakin ol anlatacağım.
Jun Sebastianı zorla götürdü.
- Ruhunu saran bir büyü var.
Dikkatlice Lucasa baktım.
- Normal bir büyü değil, güçlü bir kara büyü.
- Ruhuna işlenmiş.
Veliahta baktım.
- Anlayamadım?
- Kara büyü ruhuna işlemiş. Normal iyileştirme büyüleri sende işe yaramıyor. Sebastian seni iyileştirmeye çalışırken çok fazla mana kullandığı için bayılmak üzereydi.
- Anladım majesteleri fakat kara büyü ile ne alakası var?
- Yavaş yavaş seni öldürüyor olabilir.
- Ne?
- Ama bunu sadece güçlü bir kara büyücü anlar çünkü sana yapılan büyü gerçekten çok güçlü.
Veliaht Lucasa baktı.
- Odadan çık.
- Peki majesteleri.
Ters ters bakarak odadan çıktı. Veliaht ve ben odada kalmıştık.
- Çağır onu.
- Neyi?
- O ruhu?
- Ne?
Clide'dan mı bahsediyordu, nereden biliyordu?
- Karabüyü kullanıcısı olduunu biliyorum. Çağır şimdi o ruhu.
- Nasıl?
- Zor değildi. O gün ruhu gördüğüm zaman anlamıştım. Normalde çoktan idam edilirdin, fakat niyetin kötü değil diye senin küçük sırrını sakladım. Şimdi çağıracak mısın artık?
- Clide!
- Efendim Lu-
Bana ve Veliahta bakıyordu.
- Hey Lua, burada neler olduğunu bana açıklarmısın?
- Seni biliyorum. Sen tüm ruhların en üstünde ki elemansın. Adın Karanlığın Hükümdarı olmalı.
Clide ters ters baktı.
- Seni şurada öldürmemi istemiyorsan haddini bil.
- Üzgünüm, üzgünüm...
Yüzünde ki alaycı gülümsemesi silinmemişti.
- Onun ruhunu görüyor musun?
Clide bana baktı.
- Evet, bir sorun-
Bir anda durdu yüz ifadesi değişti.
- Bu bir kara büyü...
- Doğru, sence bu büyüyü kim yaptı ve ne büyüsü olabilir?
- Kimin yaptığını bilmiyorum fakat güçlü olduğunu görebiliyorum. Dikkatli bakarsak bu birini hayatta tutmak için yapılan bir büyü. Fakat büyünün içeriği tamamen bozulmuş şu anda onu öldürüyor.
- Bozabilir misin?
Clide bana baktı.
- Muhtemelen fakat acılı bir süreç olacak.
- Mecbur kabul edeceksin Lua yoksa ölmek mi istiyorsun?
Hala bu piçin yüzünde ki alaycı gülümseme gitmemişti.
- Yap şunu.
- Kendini hazırla.
Bir şeyler mırıldanmaya başladı. Tam kalbimin üzerine dokunduğu an o kadar şiddetli bir ağrı hissettim ki...
Bir kaç saniyenin ardından kendimi beyaz bir yerde buldum. Bir ihtimal ölmüşmüydüm?
- Sonunda buraya geldin.
Bulanık bir silüet bana doğru yaklaştı. O duyduğum sesti bu. Kim di bu?
- Çok uzun zaman oldu bebeğim.
- Doğrusu bu sefer o sahtenin geleceğini düşünmüştüm. Yine de sen geldin.
- Sen kimsin?
Sessizlik oldu.
- Neredeyim ben?
- Ruhunun içinde.
- Ruhum, burası ruhum mu?
Bi anda her yer karardı simsiyah oldu.
- Neden etraf kapkara?
- Etraf mı?
- Herşey öyle, sende dahil.
Bana bir el aynası uzattı. Beyazdı fakat elime aldığımda karardı.
- Kendine bak.
Simsiyah bir silüetden ibarettim. Fakat yüzümde dikkatimi çeken bir şey vardı. Gözüm, gözümün biri siyah biri kırmızıydı.
- Gözüme ne oldu?
- Bebeğim, hala geçmişini hatırlayamadın mı?
Sessizlik oluştu.
- Demek gitme zamanın geldi.
Hüzünlüydü sesi.
El sallıyordu.
- Görüşürüz.
Bir an bulanıklık kalktı.
- Baba?
—
Etrafa baktım.
- Clide olmuyor, büyü kalkmıyor!
- Neden?
Clide bana baktı.
- Anlamıyorum, benden güçlü birinin sana büyü yapmış olması imkansız.
- Fakat birkaç sorun daha var.
- Ruhun çok dalgalanıyor hemde sürekli.
- Ne?
- Sanki her an başka bir dünyaya gidecekmişsin gibi.
Ne yani kendi dünyama dönmeme az mı kalmıştı?
- Ayrıca gözün yine kırmızı ve kan akıyor.
Kan mı akıyordu? Fark etmemiştim bile.
- Bana bir ayna verin.
Veliaht bana bir ayna uzattı.
Gözüme baktım.
- Suratın sarardı.
Veliaht ilk kez normal konuşmuştu fakat asıl sorun bu değildi.
- Gözüm...
Veliaht bana tip tip bakıyordu.
- Gözüne ne olmuş?
- Rengi değişmiş.
Veliaht bana dalga geçercesine baktı.
- Seni tanıdığımdan beri böyleler biri siyah biri kırmızı.
Clide dikkatlice bana baktı.
- Clide son zamanda gördüğüm anılar iyice tuhaflaşmıştı. Bir anıda gözum bu hale döndü fakat bu anıyı görmeden önce yemin ederim ki gözlerimin ikisi de kırmızıydılar.
- Lua büyük bir sorunumuz var.
Yüzüne baktım.
- Sanırım onlar rüya ya da anı değildi.
Veliaht bize ters ters bakmaya başladı.
- Neysen bahsediyorsunuz?
Clide umursamayıp devam etti.
- Uykunda geçmişe gidiyordun.
Bir anda herşey yerine oturdu.
- Bunu yüzyıllar önce deneyimleyen genç bir büyücü olmuş, manası dolup taşan kişilerde mana fazla olduğu için bu tarz şeyler olur. Bazen fazla mana bir büyülü canavara dönüşür, bazende kendi kendine büyü yapar vücut. Fakat hepsinin sonu ölüm oldu.
- Yani onu ödüren şey o büyü değildi.
Veliahta baktı.
- Hayır o büyü fakat Luanın manası büyüyü tersine çevirmiş aynı anda hem bu büyü hemde manası onu öldürüyor.
İçeri bir anda biri girdi.
- Sebastian?
- Gizlice dinliyordun.
Veliaht ona ters ters baktı.
- Benim de herşeyi bilmeye hakkım var.
- Lütfen git ve dinlen.
Dinlemesini söylesemde dinlemeyecekti.
- Peki dinlesin o da.
Clide çabucak pes etmişti.
- Tek şart ile geç oturarak dinle.
Kafa salladı. Ve oturdu.
- Yapabilceğimiz bir şey yok mu?
- Yok, büyüyü yapan ilk kişi benden daha güçlüymuş.
- Kim yapmış olabilir?
Sessizce ''babam'' dedim.
- Baban?
Clide bana baktı.
- BABAN?
Sanırım inanmamıştı. Sebastian bile bana tuhaf tuhaf bakıyordu.
- Geçmişe gittiğimde Sebastian söyledi, ben büyüden yapılan bir insanım.
- Ha?
Herkez aynı tepkiyi verdi.
- Büyüyden oluşan bir çocuk. Bu imkansız.
Veliahta baktı Clide.
- Hayır ruhuna bak eğer demeseydi kesinlikle anlayamazdım.
- Yani o ölecek mi?
Sebastianın sorusuna karşın derin bir sessizlik oldu.
Sebastian ağlıyordu ve bir yandan "Bu adil değil." diyordu.
- Ne zaman öleceğim?
- Belki 2 ay.
Sebastiana baktım.
- Biraz çıkar mısınız?
- Ne?
- Sebastian ile konuşmalıyım.
Sessizce çıktılar. Ayağa kalktım ona yaklaştım.
- Ağlama ben iyiyim.
- İyi misin, öleceksin ve iyiyim mi diyorsun!
Ağlamaya devam etti.
Yavaşca sarıldım.
- Lütfen yaşamam bile hataydı benim. Gerçek kardeşin bile değilim böyle yapma nolur.
- Gerçek kardeşimsin.
- Değilim.
- Her ne kadar başka dünyadan bir ruhun olsada sen her zaman kardeşim olarak kalacaksın Lua.
İstemeden ağlamaya başladım.
Kendimi uykulu hissediyordum. Gözlerim yavaşca kapanıyordu.
- Biraz uyu ve dinlen.
Son duyduğum şey buydu.
—
Yine o karanlık şeydeydim. Karşımda tuhaf bir silüet vardı yine.
Dikkatlice baktım. Geldiğim dünyada ki vücutum du bu.
- Sen?
- Üzgünüm biraz geç kaldım.
Sesi benim eski hayatımda ki sesti.
- Kendi mi tanıtayım ben Lua, yani geçmiş hayatında ki vücudunun asıl sahibi.
- Ne?
Ne demek istiyordu?
- Nasıl asıl sahibi sen olursun?
- Bildiğin?
- Yani iki vücudun mu var?
Güldü.
- Hayır, bu vücud senin.
Aynı zamanda eliyle beni işaret etti.
- Sanırım sana tamamen anlatmam gerek.
- Bu hafıza büyüsü olaylarını biliyorsun hatta Sebastianın hafızası da bulanıktı.
- Evet?
- Sebastianın ki hafıza büyüsü olabilir fakat senin ki kesinlikle hafıza büyüsü değildi.
Baban senin geleceğini biliyordu. Yakın gelecekte ölecektin. O da seni korumak için seninle benim ruhlarımızın yerlerini değiştirdi. Sana ikinci bi yaşam verdi. Fakat verdiği hayat senin hayatın gibi yakın gelecekte ölümü vardı. Ben senin, sen benim yerime geçtin. Babanın yaptığı bir büyü daha vardı. Değiştiğin ruhun anıları ve senin anıların kordine olacaktı. Senin anıların da benim anıların gibi olacaktı. Fakat sende sorun oluşmasa da bende anıların yoktu kendi anılarım vardı. Hemen anlamıştım bir romana reenkarne olduğumu. Bir şekilde ölmedim. Bol bol araştırdım. Neler olduğunu çözmem uzun sürdü fakat çözdüm. Ardından sen orada ölüp kendi bedenine geri geldin.
- Karma karışık.
- Biliyorum.
- Sana söylemem gereken bir şey var.
- Evet.
- Lütfen Lucasa güven o sana kötü davransa bile o iyi birisi.
- Biliyorum.
- Sevindim.
- Ya Luana?
Kaşları çatıldı.
- O orospu mu?
- Evet.
- Ugh...
- Anladım, anladım.
- Neden öldüğünü öğrenmek ister misin?
- Ha?
- Manan benim bedenime uymadığı için. Nedensellik ilkesine aykırıydı. Büyü olmayan bir evrende yüksek manalı birinin olması, işte bu yüzden benim hiç manam yoktu. Mana ruhtan geldiği için
- Ah, anlamıyorum.
Sessizlik oluştu.
- Gitme vakti geldi.
- Hayatını senin yerine yaşadığım için özür dilerim.
El salladı.
Bi anda yatakta uyandım. Elimi tutan bir el hissettim. Bu bana tanıdık gelmişti.
Kesinlikle Sebastiandı. Hareket etmedim uyuması için öylece tavana baktım. Zaten kafam çok karışıktı.
Yani bu benden benim asıl bedenimdi. Sebastian gerçekten benim kardeşimdi. Babam gerçekten babamdı. Ve bu dünyada benim dünyamdı...
Yani ben bir novelin yan karakteri miydim? Kim noveli yazmıştı?
Merak ettiğim onca şey vardı ki...
Belki de hiç açıklanmayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizli Element(Tamamlandı)
FantasíaLua hastanede sıradan bir şekilde ölmüştü. Gözlerini açtığında kendini farklı bir odada buldu. Cennette miydi? Kesinlikle cennette değildi. İçeri hizmetliye benzeyen bir kız girdi. Kız ona Atlanes Dükünün kızı olduğunu söyledi. Lua anladı ki oku...