- Peki artık sana ne demeliyim, sevgilim mi?
Ona sen ciddi misin bakışı attım.
- Sessiz kaldığına göre bu evet demek sevgilim.
- Bakışlarımdan anlamanı ummuştum, deyip bakışlarımı üzerinden çektim.
- Peki sevgilim.
- Hey!
Ufak bir gülümsedi.
- Peki istediğin gibi hitap et, ben sana Prens Jun demeye devam edeceğim.
- Ama sevgilim sen de bana romantik şeyler söylemen gerekmez mi?
- Bu asla olmayacak.
- Öyle mi, deyip sinsice gülümsedi.
- Ben gidiyorum.
- Bekle, babam ve imparatoriçeyi tamamen inandırmamız lazım birbirimizi sevdiğimize, yani role girebilir misin?
- Rol mu dedin, üstüme yoktur.
Güldü.
- Peki sana güveniyorum Sevgilim.
- Şunu demeyi kesemisin?
Yüzünü büzdü.
- İyi ama balım diyeceğim haberin olsun.
- Balım mı?
- Hoşuma gitmediyse bal diyeyim?
Yüzüne üfledim.
- Peki peki.
- Ben gidiyorum.
- Seni bırakayım.
- Gerek yok.
- Babamgili inandırmamız lazım ayrıca ailene haber vermeyecek misin?
- Of peki.
- Hadi gidelim Balım.
Balımı iğneleyici bir şekilde söylemişti.
Çıktık. Merdivende Velihat prensle karşılaştık.
- Alexander babama söyle Luna'yı evine bırakacağım.
Bana tiksinir gibi baktı.
- Akşam geç oldu, bu saatlerde geri dönmen zor olur.
- Bizde kalır, dedim.
Veliaht bana baktı.
- Tabii sevgiliniz sizde kalabilir.
Diye pis pis güldü.
- Alexander sınırını aşma.
- Peki peki.
Alexander kıçını dönüp gitti.
- Hadi gidelim.
Saraydan çıktık. Atımı ve Prens Jun'un atını getirdiler.
- Bana yakın sür.
---
Malikanenin önüne gelmiştik. Atları alıp Prensi selamladılar. Laura geldi. Jun'a cilve yapar gibi selamladı.
- Bu ziyaretinizi neye borçluyuz Prens Jun?
- Leydi yani Lunayı eve tek göndermek istemedim.
- Kardeşimi düşündüğünüz için teşekkür ederim. İçeri buyrun.
İçeri girdik babam ve abimde prensi selamlayıp bana baktılar. Jun direk konuya girdi.
- Size söylememiz gereken bir şey var Dük.
- Tabi Prens Jun içeri geçelim.
Yürüdük yürüdük ve genelde İmparator gibi önemli kişileri ağırladığımız odaya geçtik.
- Sizi dinliyoruz.
- Kızınız Lunaya bir izdivaç isteği göndermiştim.
Herkez bana dikdik baktı.
- Şeref duyduk, dedi babam.
- Luna da bu isteği kabul etti.
Özellikle abim ve ablam bana dik dik baktı. Ablam bozulmuş gibiydi.
- Ah bundan haberimiz yoktu.
- Size gelişmeleri haber veririz zamanla Dük.
- Sağolun Prens Jun. Bize şeref verdiniz.
- Jun bu gün bizde kalacak.
- Çok seviniriz.
Hizmetlilere hemen misafir odasını hazırlattı. Daha sonra odaya gittim uyudum. Sabah erken kaldıracaklardı beni muhtemelen.
---
Gözlerimi tepemde dikilen Clide'ın yüzüne açtım.
- Uyandın artık, hazırlan hadi yoksa geç kalacaksın.
- Hizmetliler uyandırmadılar mı beni?
- Hayır içeri bir kere giren bile olmadı.
Şaşırtıcı. Prens Jun burada ve bizimle kahvaltı yapacak fakat hizmetliler beni hazırlamak için çoktan başımda üşüşürlerdi.
- Sağol Clide. Bir kaç dakika izin ver üzerimi değiştireyim.
Kafasını sallayıp kayboldu.
Kıyafetlerime baktım. Çoğunluğu elbiseydi. Hepsi süslüydü. Benlik değiller. Sanırım kıyafet alışverişine çıkmalıyım.
Kıyafetlerin arkasında kalmış. Kendi zamanımda ki gibi cropa benzeyen kıyafeti aldım. Üzerime giydim. Beyaz güzel ipli bir croptu resmen. Yaz ayının sonu son baharın başında olmamız bunu giyebilirim demekti.
Muhtemelen babam ve diğerleri bu kıyafeti güzel karşılamayacaklardı. Pantolonların arasından siyah pantolon giydim. Saçımı at kuyruğu yapıp Misafir odasına doğru yol aldım. Odadın kapısını çaldım. Ses gelmedi. Bir daha çaldım. Ses gelmedi. Sanırım uyuya kalmıştı. İçeri girip uyandıracaktım. Kapıyı açtım gerçekten uyuyordu. İçeri girip geri kapattım. Yatağın yanına geçip,
- Jun, uyan!
- Ya Jun!
Biraz mırıldandı. Bir daha dokundum,
- Jun uy-
Kolumdan çekip bana sarıldı. Ne yapıyorudu bu?
Ne yapacağımı bilemeyip etrafa bakındım. Masanın üzerinde ki şarap şişesi gözüme batmıştı. Neredeyse yarısından çoğu içilmişti. Geri kafamı Jun'a döndürdüm. Gözlerini açmış bana bakıyordu. Ve bakışları hayra alamet bakışlar deyildi. Pis pis gülümsüyordu.
- Balım benim yatağımda ne arıyorsun?
Yüzüne baktım. Bir tane geçirmemek için zor tutuyordum. Onun ki gibi iğneliyici bir ses tonuyla,
- Balım sen beni neden kolumdan tutup çek-
Bi anda kapı açıldı. Kim olduğuna baktığımda
SİKTİR, ABİMDİ!
Bize baktı, baktı ve daha çok baktı.
Bana baktı ters ters.
- Kusura bakmayın Prensim uyuyorsunuz diye kapıyı çalmamıştım.
Kapıyı sertçe çarparak gitti.
Kolumu hala tutan Jun'a baktım.
- Rezil olduk, dedim sinirli bir tonda.
Bana baktı.
- Aman sende zaten herkez bizi sevgili biliyor.
Yüzüne baktım.
- Sal kolumu.
Tehtitkar bir şekilde söyleyince Jun bana baktı. Yataktan bir hışımla kalktı hala kolumu bırakmamıştı. Aynı hışımla benide kaldırıp çekti. Bi anda çekince kucağına düştüm desem yeridir.
Sinirden küplere binmiştim. Yüzüme gülümseyerek baktı. Şaşırıp kolumu bıraktı. Kafasını kaşıdı. Bişeyler mırıldandı kendi kendine. Bir hışımla,
- Akşamdan kalmasın sanırım, sana ilaç getireceğim, ben bulana kadar işlerini hallet.
Mırıldanmaya devam etti.
- Duydun mu?
- Ha, evet.
Odadan çıktım. Bunun yüzünden muhteşem bir azar yiyecektim. Bir yanlış anlaşılma desem bile inanmayacaklardı. Bu yüzden onları umursamamak en iyisi.
Mutfağa indim. En iyi bildiğim hizmetlinin yanına yaklaştım.
- Bir şey mi istemiştiniz Leydim?
- Akşamdan kalma biri için ilaç lazım bana.
Bana bakıp gülümsedi.
- Hemen getiriyorum.
Bir kaç dakika içerisinde geri döndü.
- Bu alın.
- Sağol.
Mutfağa girip bir bardak su aldım kapakla üzerini kapatıp geri misafir odasının yolunu tuttum. İki kat merdiven çıktım. Benim odamla aynı kattaydı odası. Odamın önünden geçip odasına vardım. Kapıyı çaldım.
- Gir Luna.
Benim olduğumu anlamıştı.
İlacı diğer elime alıp bir elimle kapıyı açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizli Element(Tamamlandı)
FantasyLua hastanede sıradan bir şekilde ölmüştü. Gözlerini açtığında kendini farklı bir odada buldu. Cennette miydi? Kesinlikle cennette değildi. İçeri hizmetliye benzeyen bir kız girdi. Kız ona Atlanes Dükünün kızı olduğunu söyledi. Lua anladı ki oku...