"Her Şey Planıma Göre İlerliyor"

384 27 1
                                    

Elini tuttum. Aşağıdan büyü halkasının oluştuğunu hissettim. O kadar hızlıdı ki rüzgardan saçlarım havaya kalkmıştı.
Gözlerimin önünde bir anda kütüphanedeydik. Etkileyiciydi.
- Büyü öğrenebileceğin basit düzeyde kitapları getireceğim.
Arkasını dönüp kitapların arasında kayboldu.
Sessizce kitaplara baktım. Tek tek sıralanmıştı. Kitap kokusu hoştu.
Rüzgar esen cama doğru ilerledim. Biraz hava aldım.
- Bir kaç kitap buldum.
Hemen yanına gittim. Kitaplar biraz kalındı sanki?
- Bunlar başlangıç seviyesi mi?
- Evet.
- Şaka?
- Ciddiyim.
- Ben bunu nasıl-
- Hemen öğrenmeni beklemiyorum zaten.
- Hangisinden başlayayım?
- Bu.
Eliyle mavi kitabı gösterdi.
- O halde başlayayım.
Clide araştırma yapacağı için ondan uzaklaşıp denemeye karar verdim.
Cama doğru gidip kenara oturdum. Kitabın ilk sayfasını açtım.
İlk konu Mana Toplama olsada ilgimi çekmişti.
Adım adım incelikleri ile dediğini yapmaya çalıştım.
Elimin içinde bir top oluşuyor gibiydi sanki. Misket kadar olmasa daha iyi olabilirdi.
- Çok güçsüz.
Kaşlarımı çatıp elime baktım.
- Beceriksizin tekimiyim ben?
Yarım saat uğraş sonucunda biraz daha büyütmüştüm.
Sonunda yorulup kafamı yaslayıp ofladım.
Bu kadar çalışma uykumu getirmişti. Gözlerim kapanıyordu. Belkide uyumamalıydım. Fakat bedenim kesinlikle kabul etmiyordu...
---
- Hey!
- Uyan akşam oldu.
- Lua, akşam oldu?
Gözlerimi açıp karşıya baktım.
- Clide?
- İyi uyumuşsun fakat yerde uyumamalıydın.
Her yerim tutulmuştu.
- Üşütmemişsindir umarım.
- Neyse sen bir şeyler buldun mu?
- Sanırım hayır.
- Ehh, hemen bulabileceğini düşünmemiştim zaten.
- Akşam oldu yemek zamanından önce odana gitmelisin.
Kafa salladım. Elini uzattı tuttuğumda bir kaç saniye içinde odamdaydım.
- Teşekkürler, sanırım şu anda yatağa yatıp uyuyacağım.
- Peki, ben araştırmaya devam edeceğim.
El salladım. Gözden bir anda kayboldu. Bende kendimi yatağa attım. Üzerime örtüyü çekip gözlerimi kapattım.
---
Çok geçmeden biri kapıya vuruyordu. Gözlerimi ovuştura ovuştura kapıyı açtım.
- Efendim?
- Leydim akşam yemeği için aşağı inecek misiniz?
Bir düşündüm.
- Yok inmeyeceğim.
- Peki.
Kapıyı kapattım. Geri dönüp yatağa kendi mi attım.
Kesinlikle şu an kimseyi kaldıracak halim yoktu.
Oflaya puflaya gözlerimi ovuşturdum. Karnım acıkmıştı. Odama yemek getirirlermiydi acaba?
Kesinlikle bir fikrim yoktu.
Tavanı izlemeye devam ettim uzun bir süre. Sonra kapı çaldı açtığımde tepsi ile yemek geldiğini fark etmiştim.
- Leydim Baş Rahip sizin için gönderdi.
Elinden tepsiyi alıp kapıyı kapattım. Masanın üzerine koyup kapağı açtım. Sebastian bana tanrıdan bir hediyeymiş gibi hissettim. Sanki tanrı bizim yaşayacaklarıza acımış ve bir ikizimizi yaratmışdı.
Tavuk falan vardı. Getirilenleri yiyip kenara çekildim. Belkide büyü çalışmalıydım?
Çalıştığım "Manayı Tek Bir Yerde Toplama" çalıştım.
Zamanla daha büyük oluyordu. Gayet hızlı büyüyordu.
Beni tatmin edecek kadar büyüklüğe geldiğinde bıraktım.
Kapı çaldı.
- Benim Lua, gelebilir miyim?
Jun'un sesiydi, bu ikilemde kalmıştım.
- Uyuyor musun?
Hızlıca kendimi yatağa atıp uyuyor numarası çektim.
- Eğer uyumuyorsan giriyorum ona göre?
Kapının açılma sesiyle içeri girdiğini anlamıştım. Adım sesleri yaklaşıyordu.
- Uyuyormuş.
Biraz daha yaklaştı. Elini saçlarımda hissediyordum.
- Benim güzel Lua'm.
Alkol falanmı almıştı? Alkol kokusu da almıyordum.
- Her şey planıma göre ilerliyor.
- Böyle devam et.
- Eminim sonunda kötülük ortadan kalkacak ve dünyanın sonu gelmeyecek.
Kıkırdıyordu. Daha sonra sesli kahkahalar döndü ürkütücüydü.
Sakince yeni uyanmış gibi gözlerimi açtım. Gözleri parlıyordu sanki?
- Uyandırdım mı üzgünüm.
- Tuhaf bir rüya gördüm.
- Öyle mi?
Kafa salladım.
- Sen ne için gelmiştin?
- Nasılsın bakmak için.
- Gördüğün gibi gayet iyiyim.
- Ama yorgun görünüyorsun.
- Yanlış görmüşsün.
Az önce bi hayli tuhaftı, şu anda çok normal davranıyor.
- Sanki bana uyurken bir şeyler dedin.
- Ne gibi?
En ufak endişe belirtisi yoktu.
- Tam anlayamadım.
- O halde yanlış duymuş olmalısın.
- Sanırım.
Karşısında aptal yoktu.
- İyi olduğuna göre ben gidiyorum.
- Peki.
Arkasını dönüp gitti.
- Deli piç.
- Clide?
- Efendim.
- Hafızamdan son 10 dakikaya bak.
Kafa salladı.
Elini alnıma yerleştirdi. Çıkan büyüyü hissediyordum.
Bir kaç dakikanın ardından elini çekip bana baktı.
- Tuhaf.
- Değil mi?
- Planım derken ne demek istedi?
- Planı...
Düşündüm. Bir anda aklıma Alexanderın söyledikleri geldi.
- " O seni değil sen onu kullan."
- Efendim?
- Bu Alexanderın bana Jun için söyledikleri.
- Anlıyorum.
- Uzun bir süre tetikte kalalım.
- Katılıyorum Clide. O gerçekten tuhaf.
Kafa salladı.
- Sanırım araştırmaya bir süre ara vermeliyim.
Bir süre sessizlik çöktü.
- Hadi Sebastianın yanına gidelim.
- Peki.
Odadan çıkıp bir hizmetli buldum.
- Sebastian nerede kalıyor?
- Bir kat aşağıda efendim.
- Beni götür.
Kafa salladı.
Arkasından ilerliyordum.
Bir kat aşağı inip ilerledik. Bir kapının önünde durduk.
- Burası Leydim.
- Peki gidebilirsin.
Uzaklaştı. Bende kapıyı çaldım. Yavaşça kapı açıldı.
- Lua?
- Gelebilir miyim?
- Tabi gel.
İçeri girdim. Bir sürü taş, karışım ve daha nicesi vardı.
Masaya oturdum.
- Bir şey mi oldu?
- Evet.
Yüzüme merakla baktı.
- Tuhaf şeyler dönüyor. Bundan eminim.
İşler derinleşiyordu...
- Dinliyorum.
- Yaklaşık bir on beş yirmi dakika önce oturuyordum. Kapı çaldı. Jun uyuyor musun dedi. Dün yüzünden kararsız kaldım ve son dakikada yatağa girip uyuyor numarası yaptım.
Yüzüne baktım kafa salladı.
- Eliyle saçımla oynadı. Ardından güzel Lua'm, herşey planıma göre ilerliyor, böyle devam et dedi. Bir de kötülük falan dedi.
- Ha?
- Sonra kahkaha atmaya başladı. Dayanamayıp uyanmış numarasi yaptım. Uyurken sanki bana bir şey dedin dedim. Demediğini söyledi. Neden geldiğini sordum, o da beni merak ettiği için geldiğini söyleyip gitti.
Yüzüme bakakaldı.
- Güzel Lua'm ha...
- Ayrıca planım dedi. Başka bir planı mı var.
- İlginçmiş.
Yüzüne baktım, düşünceli duruyordu.
- Sesi nasıl geliyordu. Sevgiyle söylenmiş bir sözmüydü?
- Sevgi mi? Sevgiden eser yoktu. Kesinlikle ürkütücüydü.
- Bu kötü, tehlikenin içerisindesin sanırım. Şu an asıl kötüyle dans ediyor olabilirsin.
- Lanet olsun.
- Veliaht, bana o seni değil sen onu kullan demişti.
- O biliyor olmalı.
- Neyi?
- Jun'un ne iş çevirdiğini.
- Öylece sorabilir miyiz ki?
-  Tabiki hayır. Önce onunla ittifak olmalıyız fakat bundan önce şüphelerimizi doğrulamalıyız. Eğer Jun yanlış bir şey yapmıyorsa kesinlikle bu yaptığımız adilik olur.
- Eh, peki.
Sanki biraz haklıydı. Yinede şu an ürkütücüydü.
- Ne yapacaksın?
- Sanırım biraz buralardan uzaklaşacağım.
- Nasıl?
- Tatile gidemem. Abimgile de gidebileceğimi sanıyorum. Ne yapabilirim hiç bir fikrim yok.
- Bulursun boş ver.
- Neyse, senden naber?
- Pek bir şey yok. Olduğum yerde duruyorum. Sanırım bir kaç haftaya ufak bir seyehat yapacağım.
- Nereye?
- Buradan uzak bir ülkeye, veliahtla gitmem emredildi.
- Neden?
- Barış antlaşması imzalamak için gideceği ülkede en ufak bir zehirlenme gibi durumlara karşı önlem diyelim.
- Harbi mi?
Bir anda aklıma harika bir fikir geldi.
- Ya bende gelirsem?
- Nasıl?
- Veliahtı korumak için gelirim.
- Olmaz, tehlikeli!
- Aptal, ya sana bir şey olursa?
- Ama-
- Aması yok, yarın İmparatordan izin almaya çalışacağım.
- Lua!
Ayağa kalktım.
- Ben gidiyorum.
Arkama doğru el sallayıp kapıdan çıktım. Biraz ilerledim karşımda Veliaht duruyordu.
- Majestelerini selamlarım.
- Merhaba Leydi Lua. Kardeşinizi mi görmeye gitmiştiniz?
- Evet.
Kaşlarını kaldırdı.
- Bende tam oraya gidiyordum.
- Öyle mi Majestleri?
- Evet.
- Öyleyse ben sizi tutmayayım.
Yanından geçiyordum ama bir anda,
- "Bir şeyerin farkına vardın sanırım..."
Arkama döndüğümde bana baktı ve gülümsedi.
Dişlerimi sıktım. Sanki herkezin avucunda oynuyor gibi hissediyordum.
- Lanet olsun.
Hızlıca odama ilerlerken bir anda imparatorun çalışma odasına yöneldim.
Muhafızlara baktım.
- Ekselansları içerde mi?
- Evet.
- Ne vardı?
- Görüşme talep ediyorum.
- Uygun olduğunu sanmıyorum. Saat geç oldu.
- Sormadan bilemezsin.
Bana ters ters bakıp kapıyı çaldı. Gir komutu ardından içeri girip kapıyı kapattı.
Bir süre ardından yeniden dışarı çıktı.
- Kısa bir süreliğine kabul etti.
- Sağol.
İçeri girdim. Selamladım.
- Ekselansları iyi akşamlar. Duydum ki Majesteleri Veliaht Prens bir ülkeye barış anlaşmasına gidecekmiş.
- Evet?
- Yanında gitmek isterim.
Bana tuhaf tuhaf baktı.
- Bu isteğinizin sebebi nedir Leydi Lua?
- Öncelikle Veliahtın ardındanda, kardeşimin güvenliğini sağlamak istememdir Ekselansları.
Sakalını okşadı.
- Sence istediğini verirsem, Veliahtın güvenliğini gerçekten sağlayabilecekmisin?
- Canım üzerine yemin ederim. Fakat yanıma bir arkadaşım daha gelecek Ekselansları.
- Kim bu arkadaş Leydi?
- Benim kadar yetenekli birisidir. Size yemin ederim.
Gülümsedi.
- Peki izin veriyorum. Bundan önce arkadaşınızla da tanışmak isterim.
- Peki.
Derin nefes alıp çıktım.
Arkadaş dediğim kişide Clide'dan başkası değildi. Yanıma onu da götürecektim ki kardeşimi korusun.
Yeniden odama dönüp üzerime uyumak için giydiğim takımı giydim.
Sanırım gelişmeden Clide'ın da haberi olmalıydı.
- Clide.
- Efendim?
- Haftaya başka bir yere gidiyoruz.
- Ne?
- Veliahtın koruması olarak, sende insan formunda savaşacaksın.
- Haa, cidden...
- Korumayı ben yaparım sen kardeşime göz kulak ol.
- Peki o zamana hallederiz.
- Ondan önce Ekselansları ile tanışacaksın.
- Ugh, sen beni her işe bulaştırıyorsun.
- Biraz öyle oluyor gibi.
- Neyse git uyu bende araştırmama devam edeceğim.
- Peki bir yandan bana göz kulak ol.
- Tamam.
Gözden kayboldu. Bende yatağa yatıp üzerime örtü çektim.

Gizli Element(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin