Kan

742 44 1
                                    

İçeri girdim ilacı ve suyu uzattım. İkisinide içti ve kenara koydu.
Biraz ilacın etki etmesini bekledik. Daha sonra kahvaltı zamanı olduğu için aşağı indik.
Babamgil çoktan oturmuş bizi bekliyorlardı. Abim bana ters bakıyor, babam ise sadece süzüyordu. Ablamın gözünde ki kısançlık açıkça okunuyordu. Kudurmaya devam edin.
Olayların bu kadar hızlı ilerlemesi tuhaftı.
Sessizce yemek yedik. Yemek bitince Jun bana döndü.
- Hey bu gün bir gezintiye çıkalım mı?
Durdum. Babam ve abimin şaşkın bakışları beni keyiflendirmişti.
- Olur.
Ben kabul edince gözleri tamamen açılan babam ve ablam komikti.
- Biz o zaman kalkalım, dedim.
- Peki, müsadenizle dük.
- Müsade sizindir prensim.
Kalktık. Aman yoksa ana karakter ablam gerçek yüzünü gösteriyor muydu?
- Nereye gitmek istersin Luna?
- Bilmiyorum sen seç.
- Güzel bir yer biliyorum. Hadi oraya gidelim.
- Tamam.
- Ama biraz uzun bir yolculuk olacak.
- O zaman arabayla gitmek yerine, büyü ile gitmeye ne dersin?
- Tamam, yapalım şunu.
Aşağı inip atlara binip malikaneden uzaklaştık. Sonra,
- Hey Clide.
Clide belirdi.
- Beni çağırdın.
- Evet, bizi bir yere büyüyle götürebilir misin?
- Adı nedir?
- Adı yok, dedi Jun.
Clide Jun'un yüzüne tüm elini yerleştirdi.
- Zevkin güzelmiş, Mahrum Prens.
Jun Clide'a baktı. O bakışlar korkunçtu.
Clide büyüyü yapmaya başladı, etrafımızda siyah bir çember oluşup etraf karadı ve su sesi gelmeye başladı. Etraf aydınlanınca bir gölün yanında olduğumuzu anladım. Yaz günü olsada serindi burası. Jun'a baktım. Etrafınfa mavi saydam şeyler vardı.
Dikkatli baktım.
- Onlar küçük su ruhları Luna, dedi Clide.
- Birisi bana yaklaştı. Elimi uzattım. Elime oturdu. Ferah ve soğuk bir his yayıldı elimden vücuduma, sanki tüm vücudum bir anda arınmış gibiydi.
- Gölün ruhları güzel değil mi, dedi Jun.
- Çok güzel...
- Ruhu sevdim, bir peri şeklinde olan bir ruhtu.
- Ama çok güzelsin sen...
Gözlerini gözlerine dikip gülümsedi.
- Teşekkür ederim.
Periye baktım.
- Sen konuşabiliyor musun?
- Diğer ruhlara göre kademem biraz daha yüksek bu yüzden konuşabiliyorum.
Elimden biraz küçük olan bu peri koyu mavi at kuyruğu saçı, açık mavi teni ve anlında ki su işareti, neredeyse beyaz olan kanatları ve üzerinde ki açık mavi elbisesi vardı.
- Onunla anlaşma yapabilirsin, dedi Clide.
- Gerçekten mi?
Peri heyecanla bana baktı.
- Hadi seninle anlaşma yapalım.
- Emirinizdeyim leydim.
Jun'a baktım. Onun ruhu yok muydu?
- Hey Jun aklıma gelmişken, sen ruh çağırmadın mı?
Bana baktı.
- Her isteyen ruh çağıramaz. Fakat ben bilerek çağırmadım. Eğer çağırırsam Alexander fark edebilirdi.
Mantıklı bir cevaptı.
- Ne zaman harekete geçmeyi düşünüyorsun?
- İmparator olmak hakkında mı?
Kafa salladım.
- Bilmiyorum tüm sinyaller yeşil ışık verince.
Daha üstelemedim. Çokta meraklı değildim ya. Yine de prens olması avantajlı.
Su perisini okşadım.
- Adın neydi senin?
- Benim adım Lyux efendim.
- Perileri seviyor musun?
Jun'a baktım. Çoğunlukla bana kişisel soru sormazdı.
- Evet.
- Tuhaf.
Sessizlik çöktü.
- Gel oturalım.
Çimeliklere doğru gidip oturduk.
Birşeyler seziyordum. Jun'a baktım.
- Hissettin değil mi?
- Evet.
O çoktan hissetmişti. Dostça bir yaklaşım değildi hissediyordum.
- Hey Clide, etrafta ne var?
Clide tekrar ortaya çıktı.
- Bir kadın toprak elementinden, güçlü ama en iyisi değil.
- Sorun yok o zaman.
İçimde yinede bir rahatsızlık vardı.
- Clide tek kişi olduklarına emin misin?
- Tabi ki çoktan far-
Clide durdu yüzüme baktı.
- Kadınla beraber 25 kişiler, kadın tüm manayı kendi üstünde toplamış.
- 25 kişiyle mi kavga edicez bu imkansız 3 kişiyiz sadece.
- Geri dönemeyiz ben büyüyü yapana kadar bize sadırırlar.
- Saldırıyoruz yani.
- Aynen.
Doğru düzgün büyü yapmayı bilmiyordum. Yanım da kılıçta yoktu. Jun'da sadece bir adet kılıç vardı.
- Clide, sence kılıcımı çağırabilir miyim?
Soruduğum soruyla bana baktı.
- Dene bakalım.
Gülümsedi.
Odaklanıp çağırdım. Boşa uğraşıyor gibi hissederken yere kılıcımın saplanması ile Clide ile bakışmaya başladık daha sonra buna Jun da dahil oldu.
- Seni dinlemesi içinde büyü yapmıştım.
- P-peki.
- Kılıç ile mi dövüşeceksin?
- Evet, şu an tamamen büyü yampayı bilmiyorum. Bilsem bile şu an karabüyü yapmak riskli ve şüpheli olur.
- Aynen öyle, deyip Clide'a baktı.
- Evet evet normal büyü kullanacağım.
Karşımızdalardı. Jun kıza baktı.
- Özür dilerim Luna.
Yüzüne baktım. Onun tarafına falan geçerse komik olurdu.
- O benim yüzümden burada.
- Neden?
- Suikastçiler. İmparatoriçe göndermiş.
- Cidden mi, deyip yüzüne baktım.
Kılıcımı kavradım.
- Yemin ettim bu gün seni öldürmeden dönmeyeceğim.
Birbirimiz birmiştik. Clide su büyüsü ile geri püskürtüyor bazılarını göle falan atıp zaman kazandırıyordu. İlk su kullandığı için değiştiremiyordu. Gerçi zaten ateş kullanamazdı, sadece imparator ailesi kullanabiliyordu, eğer kullanırsa benimde ateş kullandığım anlamına gelirdi, eğer yakalanırsak en azından abim gibi su kullandığımı düşünüp şüphe çekmeyecektim.
Kötülükten arındırdığım büyü gücümü kılıca aktardım. Derin nefes aldım. Tek tek dövüşmeye başladım. Ben azalttıkca artıyormuydu ne?
- Clide 15 kişi daha geliyor.
- Ne!
Daha hızlandım. 20 dakika olmuştu. Kılıç seslerinin içinde sesi geliyordu.
Arkamı döndüm Jun kanlar içerisinde yatıyordu. Hemen yanına koştum fakat bu piçler beni durdurmaya çalışıyordu.
Tüm gücümü kılıca verdim. Asla kimseyi arkamda bırakmazdım, bırakamazdım. Yeterli değildi olmuyordu. Tüm gücümle tekrar saldırdım. Gözüm acıyordu...
Bir süre sonra elime kan damladı. Görüş alanımda azalmıştı. Artık geri dönüşü yoktu.
- Clide her şeyi iz bırakmadan yok edip gidelim buradan.
Anlamıştı. Görüş alanım bulanıp vücüdüm kendi hareket ediyordu.
Belli süre sonra bilmediğim kılıç teknikleri kullanmaya başladığımı hissediyordum. Dönerek kelebek misali bir vuruş...
---
Ölüm sessizliği. Yere çöktüm, dünyam kanalıktı. Elimde ki kılıç hariç hiç bir şey hissedeniyordum, etraf buz gibiydi... Bitmişti ama vücudum düzelmiyordu. Ağladım ağladım...
---
On beş dakika sonra yüzümde sıcak bir el hissettim. Daha sonra tüm vücudumu çekti sarıldı. Yavaş yavaş dünyam normale dönüyordu. Buz gibi olan ellerimi tuttu. Sesleri biraz duyuyordum ama onu çok net duydum.
- Herşey bitti Luna.
- Ağlama artık.
Tamamen açıldı gözlerim. Jun'a baktım.
- İyi misin neren yaralı?
- Çok öne-
Öksürdü bir anda yüzme kan gelmişti. Elini tuttuğu yere baktım. Kalbini sıyırmış bir kesik. Jun'a eğilip sırtımı döndüm binmesi için.
- Hayır Luna bunu yapamam.
- Bin şuna.
- Ama.
- Aması yok bin işte.
Bindi ağırdı ama idare edebilirdim.
- Clide, bizi hemen eve götür.
- Hayır Luna bizi evine götürme eğer babam bunları öğrenirse kesinlikle altını dişecektir. Bizi lütfen benim adamımın evine götürelim.
Clide yine Jun'un yüzüne elini yerleştirip, büyüyü yaptı. Issız ormanlık bir yerdeydik karşımızda bir malikane vardı. Kapıyı çaldım.
- Kimsin?
- Jun tehlikede.
Kapı açıldı. Sırtımdan Jun'u aldılar. Ve içeri taşıdılar. Derin nefes verdim.
- Rahatladım. Yetiştik...
Biraz fazla rahatlamıştım sanırım çünkü yere kapaklanıp bayılmam bir olmuştu.

Gizli Element(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin