Dağlar.
Hayatımın geçtiği ve geçeceği en huzurlu yer.
Asker olmak zordur. Şehit verirsin, Şehit olursun. Hatta belki bir bacağın veya kolun kopabilir. Gazi olursun.
Ama yinede vazgeçmezsin bu sevdadan. Bu küçük bir aşk değil, Vatan aşkı. Her beden kaldıramaz bu aşkı.
Bir yandan yaşatırken bir yandan da yaşatmak için öldürürsün.
Önümdeki dağları izlerken aklımdan geçen cümleler, içimdeki ateşi harlarken tek hissettiğim duygu, intikamdı.
Görevdeydim.
9 aydır bu çakalların ağız kokusunu çekmek beni epey zorluyordu. Neyseki içimdeki vatan ve intikam duygusu burdan siktir olup gitmeme engel oluyordu.
Mağaranın kapısının aralanmasıyla, gözlerimi seri bir şekilde kapıya çevirdim. Gelen, kaşar Şiyar'ın çakallarından biriydi.
"Hevi Şiyar seni bekliyor, hemen gelsin dedi." diye konuştu bozuk Türkçesiyle.
Salak orospu evlatları. Hem Türkleri sevmiyorlardı, hemde dillerini konuşuyorlardı. Bu kadar salaklık fazlaydı.
"Tamam geliyorum." dedim gitmesi için. Daha fazla burda dursaydı siker öldürürdüm yoksa bunu.
Dışarı çıktı. Bende arkasından çıktım ve Şiyarın mağarasına doğru yürümeye başladım. Kapıya gelince, iki kere tıklattım. Orospu çocuğu birde kapı tıklatılmasını istiyordu.
"Şiyar benim, Hevi."
Çok gecikmeden cevap geldi, "Gel Hevi'm."
Gözlerimi devirip içeriye girdim. "Beni çağırmışsın, bir sorunmu var?" dedim Türkçe'mi kabalaştırarak.
"Öyledir Hevi'm. Gel otur karşıma şöyle." dedi sırıtarak.
İçimden buraya kadar gelen ağız kokusuna küfürler ettim ve karşısına oturdum. "6 aydır hazırladığımız o büyük eylem sonunda hayat bulacak Hevi'm" dedi ve keyifli bir kahkaha attı.
Sonunda gelmişti zamanı bu son görevimdi. Bu eylemin başında ben olacaktım, Şiyarın dediğine göre.
"Sonunda Şiyar. Kaç aydır tüm kafamız bu eylemdeydi bu eylem Türk'lere büyük bir darbe olacak." dedim yalan bir gülüşle."Sonunda Hevi'm sonunda. En başta dediğim gibi, bu eylemin başında sen olacaksın. Sana güveniyorum Hevi'm."
"Bana güvendiğine hiç pişman olmayacaksın Şiyar." dedim yarım sırıtmamla.
Eylem hakkındaki en ufak detaya kadar konuştuk. Uyku vakti gelince, mağarama gittim. Kapımı kitledim ve duvarlara kulaklarımı dayadım herhangi biri varmı diye. Kimsenin olmadığından emin olduktan sonra gizli telsizimi çıkardım ve Tümgeneral Fedai Korkmaz'a ulaşmaya çalıştım.
Telsizden ses gelince, konuşmaya başladım. "Üsteğmen Birçe Başat, General Fedai Korkmaz'a bağla." dedim.
Bir kaç hışırtıdan sonra Generalin sesi geldi. "Üsteğmen? Durum ne?"dedi.
Eylemin koordinatlarını tüm detaylarını konuştuk konuşma bitince General; "Tamamdır Üsteğmenim. Biliyorsun bu son görevin, artık dönme vaktin geldi." Dedi.
"Biliyorum komutanım Allah'ın izniyle görevi tamamlayıp döneceğim. Şimdi kapatmam lazım, dışarda sesler çoğaldı, yakalanmayayım." dedim sona doğru bir hafif gülerken.
"Haklısın üsteğmen. Dikkatli ol seni en kısa sürede görev yerinde görmek istiyorum." Dedi ve bağlantıyı kesti.
Tahtadan yatağa uzanıp gözlerimi kapattım ve uyumaya çalıştım.
Uyuyamadım.Gözlerimin önüne anılarım geldi. Şehit verdiğim zamanlar, vurulduğum zamanlar ve daha niceleri. En çok da timimi Şehit vermek yaraladı beni.
Kardeşlerim, abilerim kollarımda can verdi. Dayanamadım. Kapattım kendimi herkese ne evden çıktım ne odadan.
Zaten teselli verecek bir ailemde yoktu. Tek ailem timimdi ve ben ailemi kaybettim.
Aptal gibi kendimi kapatmasaydım keşke buralara, daha önce gelseydim kardeşlerimin intikamını almak için.
Neyseki almıştım intikamlarını. Kalmamıştı kanları yerde. En son, mezarlarını buraya gelmeden 1 gün önce ziyaret etmiştim. Kurban olduklarım, Şehit olduklarında tertemiz alınlarından öpmek, nasip olmamıştı. Hoş, en çok koyan buydu ya.
Aklımdaki düşünceleri atıp uyumaya çalıştım. Yarınki eylemin amına koymak için güç toplamam lazımdı.
———————————-
aelam kizlar bu gunde cok enerjigim 😉😉😉