Sinirden kıpkırmızıydım.
"Erdi," dedim bir kez daha. Ardından avcumu ona yeniden uzattım. "Koy şu kulaklığı buraya!" Erdi beni asla dinlemedi ve arkasında saklandığı sırayı devirip bir diğer tarafa koştu.
Peşinden ilerledim.
Yumruğumu karın boşluğuna doğru geçirdim. Bir kaç adım geri sendeledikten sonra vurduğum yeri tutup, "Sen sporu bırak," dedi acıyla. "Namussuzum ölüyorum. Yardım edin. Ambulans çağırın." Etrafına baktı. "Bir yürekli yok mu şu sattığımın dünyasında."
İki büklüm bedenine baktım. Bir tane de kafasına geçirdikten sonra, "Ver şu kulaklığı," dedim. Ardından kafamı kaldırdım ve herkesin bize baktığını gördüm.
Kendimi toparlamaya çalıştım.
Erdi'ye döndüm ve otuz iki dişimi de gösterecek şekilde gülümsedim. "Güzel dostum," dedim büyük bir sakinlikle. "Rica etsem kulaklığımı verir misin? Müziksiz kaldım."
Erdi duruşunu düzeltip yanıma geldi ve elini cebine attı. Kulaklığı vereceğini sandım. "Güzel kardeşim," dedi. "O artık bana ait."
Ve arkasına bakmadan koşmaya başladı.
Kolidora çıkıp arkasından koşmaya, ona yetişmeye çalıştım. Bir süre sonra da ona yetiştim ve kolundan tutup onu kendime çevirdim.
"Versene şunu," dedim. "Neyle müzik dinleyeceğim şimdi ben?" Erdi pes etmişcesine cebini karıştırmaya başladı ve bir kağıt parçası çıkarıp bana uzattı.
Bu büyük salonda çektiğimiz kağıtlardandı.
"Ne yapıyorsun?" diye sordum kağıtı almadan. Erdi kağıtı elime tutuşturup, "Bu kıyağı sana baban bile yapmazdı," dedi. "Sen de beni kovalayıp duruyorsun. Nasıl aldım ben bu kağıtı biliyor musun sen?"
Kağıtı avcunun içinden aldım. Açmaya başladım ve üzerine kurşun kalemle yazılmış yazıyı okumaya başladım.
Dilay Akça.
İnsan bir ismi görünce ölecek kadar heyecanlana bilir miydi?
Kalbim delicesine atmaya başladı.
"Sen ciddi misin?" diye bir ses çıktı dudaklarımdan.
Bana Dilay'ın kağıdını mı bulmuştu?
"Ona olan ilgini biliyorum," dedi pat diye. Kalakaldım. Çok mu belliydi? "Herkese attığın donuk bakışlar ona gelince parlıyor. Heyecanlanıyorsun, sürekli gözlerin ona dalıyor ve sürekli onu izliyor, merakla dinliyorsun."
"Senin için didik didik aradım tüm sınıfları. En sonunda buldum. Barış diye bir çocuktan aldım, onunla kağıtları değiştik. Çünkü senin aramayacağını biliyordum." Ensesini kaşıdı. "Senin de kağıtını bana vermen lazım."
Kocaman gözlerle onu izledim. Ardından elimi cebime atıp bana çıkan ismi ona uzattım. Erdi kağıtı eline alır almaz açmaya başladı.
İlk önce kağıta baktı. Sonra uzaklaştır, yakınlaştırdı, sonra bir daha uzaklaştırdı ve bir daha yakınlaştırarak okumaya çalıştı.
Ardından, "Bu ne lan," dedi. "Kırk yılın başı bir halt edelim dedik. Ben almam buna hediye falan." Merakla başımı uzatıp çıkan isme baktım.
Ozan Sevim.
Elimi ağzımla kapatıp gülmemi durdurmaya çalıştım. Bunun yerine ağzımdan garip sesler çıkmaya başladı. "Sakın gülme," dedi Erdi. "Seni buraya yapıştırırım. Asla gülme."
Elimi ağzımdan çektim ve bu sefer onun omzuna koydum. "Sağol, Erdi," dedim. "Ona ilgim olduğu doğru. Daha önce kimseye karşı böyle hissetmemiştim."
Erdi omzunun üzerine koyduğum elime uzandı ve elimi dostcasına sıktı. "Peşinden koş, Parla. Özgür hissedin. Yaşayın, yaşatın. Sevin, sevilin. Sarılın, sarmalanın. Çünkü hayat bu. Gerçekte hayat bu ve ben sizin hayatınızı doya doya yaşamanızı istiyorum." dedi. "Renklerini bir an önce bul çünkü solmanı istemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mehlikâ (gxg)
Random+90..: O aptal sevgilini sevmediğini biliyorum. +90..: Sadece yargılanmaktan korkuyorsun. +90..: Bense seni görüyorum. +90..: Seni görüyor ve hissediyorum. Dilay: Ne saçmalıyorsun? +90..: O kadar korkaksın ki gözlerini açıp etrafına bakmıyorsun. +9...