2.2

2.9K 182 24
                                    

Kulaklıklarım kulağımdan çıkarıp Dilay'ın evine giderken caddeden sağa saptım ve bir sürü öylece adımladım.

Dilay ilk önce onu evden almamı kabul etmemişti. Kendinin geleceğini söylemiş, beni yormak istemediğini belirtmişti. Ben de onu zorlayınca kabul etmiş, bana evinin konumunu atmıştı; sanki bilmiyormuşum gibi.

İçimdeki sevgi günden güne büyüyordu ve ben ne yapacağımı bilmiyordum.

Uzun binanın girişine vardığımda atkımın uçlarını düzelttim ve çok beklemeden içeriye girip merdivenleri çıkmaya başladım. Nihayet Dilay'ın evlerinin önüne geldiğim zaman kapıyı çaldım ve onu bekleyeme başladım.

Çok geçmeden kapı açıldı ve Dilay kapıyı sonuna kadar açıp bana gülümsedi.

Üzerinde siyah bir elbise vardı. Elbise sevdiğini o an daha iyi anlamıştım. Üzerine de siyah bir palto geçirmiş, saçlarını açmış, boynuna da benim, yani bilinmeyenin kolyesi takmıştı.

Bir an hiçbir şey söyleyemedim.

En sonunda, "Kolyen güzelmiş," dedim ve onun gözlerine baktım. Başını hafifçe eğip gülümsedi. "Teşekkür ederim," dedi. "Ben de çok seviyorum."

Ardından beni kolumdan kavradı ve içeriye çekip, "Bunu görmen lazım," dedi. Ben daha ne olduğunu anlamadan Dilay, beni kolumdan sürükleyip bir odaya soktu.

Kendi odasıydı. Afalladım.

Tavanı geceleri ışık saçan yıldızlarla kaplıydı. Camlarında, perdelerinin üzerinde, hatta duvarlar da bile led ışıklar vardı ama hepsinin fişi çekilmişti; bir tek benim ona aldığım, yatağının dört bir yanına sardığı sarı ışıktan başka.

Masasının üzerinde birden fazla gece lambası, feneler, mumlar duruyordu. Karanlıktan ne de çok kokuyordu.

Aldığım ışıkları yatağının etrafına sarmıştı.

"Dilay," dedim zorlukla. "Bu çok güzel." Elini kolumdan hâlâ çekmemişti. "Evet," dedi heyecanla. "Tüm gece lambalarını kaldırdım, ışıkları kapattık çünkü bu ışık öylesine güçlü ki tüm odayı aydınlatıyor ve bu lambalara ihtiyacım kalmıyor."

Lambalara bakıp, "Karanlığı bu kadar çok mu sevmiyorsun?" diye sordum. Derin bir iç çekip, "Evet," dedi. "Sevemiyorum. Hoşuma gitmiyor karanlık."

Daha sonra bana dönüp, "Gidelim," dedi. Önden yürürken ben son kez odasına bakıp arkasından ilerlemeye başladım. "Nereye gidiyoruz?" diye sordu.

"Bilmem," dedim yanına yetiştiğim zaman. "Saat gece yarısına daha var. Biraz kafede oturur, sonra caddelerde yürürüz, olmaz mı?"

Dilay'ın adımları durdu. Bana dönüp, "Geceye kadar dışarıda mı olacağız?" diye sordu. Biraz tereddüt ettim. "İstersen," diyebildim sadece.

"Ben hiç geceleri dışarıya çıkmadım," dedi Dilay. "Bu ilk gibi bir şey. Gece demek, karanlık demek. Bu yüzden gündüzleri dışarıda dolaşıp gece olmadan eve döndüm."

Elimi sırtına koyup yürümesini hissettirdim. "Olabilir," dedim. "Ama bugün yılbaşı. Ayrıca yanında ben varken karanlığın sana dokunabileceğine inanıyor musun?" Başımı iki yana salladım. "Benimleyken karanlıkta kalman imkansız, Dilay."

Bana gülümseyip, "Yanında parlarım diyorsun yani?" diye sordu. Kast ettiğim şey kesinlikle bu değildi. Yine de onun gibi gülümseyip, "Aynen öyle," diye mırıldandım.

Bir süre bu şehrin kaldırımlarında adımladık. Konuşacak pek bir sözümüz yok gibiydi. Öylece adımladım onun yanında, hiç derdim yokmuş gibi. Sanki dünyanın en boş insanıymışım gibi. Onu sevmiyormuş gibi. Ona âşık olan ben değilmişim gibi.

Öylece geçtik yolları. Kaç kedi geçti önümüzden, kalabalık insanların içinde daldık, sonra yeniden ıssız sokaklara daldık, bir türlü varacağımız yeri bulamadık.

Kendimi bir çıkmazda gibi hissettim.

En sonunda küçük bir kafenin önüne geldik. "Burası," dedim Dilay'a doğru. Kafenin hem önü hem de içi o kadar ışık doluydu ki gözlerimi kısmak zorunda kalmıştım.

İçeriye adımladık. Dilay paltosunu çıkarıp askılığa asarken ben kendi montumu çıkarıp oturduğum sandalyenin başlığına astım.

"Burası harika," dedi Dilay. "İnsanın burada yaşayası geliyor. Işıklara bakar mısın? Her taraf ışıl ışıl. Var mı bundan iyisi?" Kendi sorusuna başını iki yana salladı. "Yok."

Sonunda yerine oturdu. Ben ikimize de sıcak çikolata söyledim ve ellerimi masaya dayayıp onu izlemeye başladım.

"Sana ördüğüm atkıyı sevmişsin," dedi. Elim atkıya kaydı. "Evet," dedim. "Kendini yormaya gerek yoktu ama gerçekten çok güzel olmuş. Sıcacık tuttu beni."

"Sevindim," dedi Dilay. "Bu yılbaşı güzel geçiyor. Şuan evde oturup boş boş duvarları izliyor olurdum. Ya da bir günlük yazardım. Bolca uyurdum. Sonra da kalkar on'dan geriye sayar havai fişekleri izler, geri yatardım." Güldü. "Şu saçmalığa bakar mısın?"

"Ben saat on iki'ye on beş dakika kala uyurdum muhtemelen," dedim. "Öyle bir şans var ben de." Garson sıcak çikolataları masaya koyunca bir bardaklardan birini kavradım. "Yılbaşını evde geçirirdim hep. Hiç içimde heyecan da olmazdı." Gözlerimi kaçırdım. "Ama şimdi farklı."

"Ne farklı?" diye sordu Dilay. "Bilmem," dedim. "Farklı işte. Şuan oturup sıcak çikolata içiyoruz ve yılbaşına bir saat kaldı. Tek girmiyorum yeni yıla. Seninle giriyorum."

"Tanışmamız biraz ani oldu ama çok iyi arkadaş olduk." dedi Dilay.

Bu cümlenin beni ne kadar yaraladığı hakkında gram fikri yoktu.

Sadece gülümsedim.

"Dışarı mı çıksak?" dedim. "Bunu dışarıda içeriz." Dilay ayaklanıp, "Olur," dedi. Bana hemen ayak uydurmuştu. Ardından elini cebine attığı sırada, "Ben ödedim," diye mırıldandım. Gözlerini kocaman açıp, "Ne zaman!" diye sordu kızgınlıkla. "Sen konuşurken," dedim. "Sorun yok, bir dahaki sefere sen ödersin."

Bir dahaki sefere.

Bu onu sakinleştirdi. "Bak o olur, konuşurken çok konuşuyorum değil mi? Ama fark etmiyorum." dedi paltosuna ilerlediği sırada. Ben de çok beklemeden montumu omuzlarıma attım ve kafenin çıkışına doğru adımladık.

Çok geçmeden kendimize bir bank bulup oturduk. Bir süre öylece caddelerde dolaşan insanları, kedileri, yolda hız kesmeden ilerleyen arabaları izledik. En çok da ışıkları. Şehrin etrafına sarılan ışıkları izledik.

Aklıma gelen fikirle, "Müzik dinlemeyi sever misin?" diye sordum. Dilay bana başını çevirip onaylar gibi aşağı yukarı salladı. "Severim," dedi. Elimi montumun cebine atmadan önce, "Buna sevindim," dedim.

Kulaklıklarım çıkardım. "Peki dinler misin benimle?" diye sordum. Dilay hevesle doğrulup, "Evet," dedi. "Çok iyi olur."

Toprak Yağmura-Can Ozan.

Bunu açtım ve gece yarısı olana kadar Dilay, benimle bu şarkıyı bıkmadan dinledi.

Mehlikâ (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin