4.9

1.3K 106 93
                                    

Hepimiz mutfak masasının etrafında otururken ben, Dilay'ın yanına oturmuş onu izlerken Dilay hem ağlıyor hem de bir yandan gözyaşlarını peçeteyle siliyordu.

Annem suskundu. Benim konuşmamı istiyordu ama ben henüz hiçbir karar verememiştim. Onun yerine masada duran suyu yeniden kavradım ve Dilay'a uzattım. "İç," dedim sadece. Yüzü kıpkırmızıydı. Dilay bardağı benden alıp bir kaç yudum içti. Saçlarını arkaya doğru attım ve "Daha fazla ağlama." dedim. "Bir çaresine bakacağız."

Dilay'ın artık geri dönebileceği bir evi yoktu.

Gözlerimi masaya diktim. Ben konuşmadan kimse konuşmayacaktı; bunu artık anlamıştım. Bir kaç dakika öylece durduktan sonra derin bir nefes aldım ve ellerimle yüzümü kapatıp, "Anne," diye mırıldandım en sonunda. Konuşamıyordum. "Ankarada bir iş bulabilir misin kendine?"

Yapardım Ozan. Yalancıyım ben, yapardım.

Annem susarak beni dinledi. Hiçbir şey söylemedi ve gözleriyle beni izlemeye devam etti. "Ankara'ya gidelim." dedim devam ederek. "Eylül de orada okur. Zaten son sıfına geçiyor. Ben orayı yazarım, Dilay da aynı şekilde. Sen orada bir iş bulursun, bende arada çalışırım." Başımı çevirdim. "Burayı satarız. Tamamen buradan gideriz. Dilay'la beraber."

Annem hiçbir şey söylemeden beni izledi. Bana hiç karışmaı
En sonunda, "Buna bir cevap veremem." diye mırıldandı. "Eylül'e sormadan bu kararı onaylayamam ben. Takdir edersin ki onun da burada bir hayatı var. Sırf o bizden daha küçük diye onu es geçip zorla peşimden sürükleyemem. Bu bana ters. Ankara da elbette bir iş bulabilirim. Zaten benim burada ne bir arkadaşım ne de eşim dostum var. Bu benim için sorun olmaz ama başka bir şehre tanışmak oldukça büyük bir şey. Bilemiyorum Parla. Yani.." Sustu. "Damdan düşer gibi bu olay için şehri terk etmek.. Bilmiyorum."

"O kabul eder." dedim. Ama kalbime öyle büyük bir acı geçti ki bunu anında hissettim. "Burada kalırsak Dilay'ı alırlar. Bilmiyorum. Gitmek istiyorum." Ardından başımı eğdim. "Ozan'la Leyla'da oraya gidiyor. Bizde gideriz. Dilay'ı burada tutamayız çünkü onun geri dönebilecek bir evi yok."

Arka taraftan bir tıkırtı yükseldi. Kafamı çevirip arkaya döndüğüm zaman ilk önce Eylül'ü gördüm. Sonra gözlerimi yanındaki gölgeye çevirdim.

Yanındaki gölge Erdi'ydi.

Eylül bana baktı. Ardından mutfağa doğru bir adım attı ve konuşmak için dudaklarını araladı. Sonra sustu. Sustu ve başını iki yana salladı. Gözleri Dilay'a kaydı. Ona uzun uzun baktı ve birden, "Taşınmamız mümkün değil." diye mırıldandı.

Erdi'nin dili suskunken gözleri çok şey söylüyordu ve bu beni daha da çok suçlu hissettiriyordu.

"Mecburuz." dedim kısık bir sesle. "Aklıma başka bir fikir gelmiyor. Senin geliyor mu?" Başımı yana eğdim. "Hem belki böylesi daha iyi olacaktır. Kim bilebilir?"

"Olmaz Parla. Uzatma." dedi Eylül. "Olmaz. Bana sormadan böyle bir karar alman fazlasıyla saçma." Ayağa kalkıp ona baktım. "Yapma böyle Eylül." dedim. "Ne yapalım daha fazla? Yok hiçbir şey. Ne yapalım?"

"Bilmiyorum." dedi. "Ama ben sırf tanımadığım bir kız için hayatımı tepetaklak edemem. Hemde hayatım daha yeni yeni düzelmişken." Anneme baktı. "Ne karar alırsan al." dedi. "Ben gelmiyorum."

Anneme döndüm. "Taşınmak öyle kolay değil Parla." dedi. "Hayatımız burada. Dediğim gibi bana fark etmiyor fakat Eylül istemiyor ve çok haklı. Sen fazla duygusal düşünüyorsun."

"Saçmalama anne." dedim. "Duygusal falan düşünmüyorum. Kızın kalacak evi yok. Evsiz mi kalsın? Yoksa annesi gelip onu mu alsın? Duygusal mı düşünüyorum?" Dilay konuşmak istedi ama onu susturdum. "Ankara kadar güzel bir şehir yok. Hayat her yerde devam ediyor. Yorulmadın mı bu şehirden?"

"Yorulmadım." dedi annem dan diye. "Ben çocuklarım için her şeyi yaparım ama sakın gelip bana bu şehri kötüleme Parla. Ben babanızı burada toprağa verdim. Hemde bu toprak için."

Eylül bir adım öne geçti. "Duygusal düşündüğünü inkar edemezsin." dedi. "Hayatımız burada. Babam burada. Evimiz burada. Her şeyimiz burada. Şimdi gelmiş bir kız için bize kafa tutuyor, yanlışı savunuyorsun."

En sonunda gözlerim Erdi'ye döndü.

Erdi, "Ozan'la Leyla mı gidiyor?" Bana baktı. "Sende mi gidiyorsun?" Eylül'e döndü. "Eylül," dedi. "Bana gelemeden benden mi gidiyorsun?" Gözlerini bir kaç kez kırpıştırdı. Ardından bana baktı ve "Bunu benden gizleyip sadece kendi aranızda mı konuştunuz bunu?" diye sordu. "Ve bana bir kez bile hissettirmediniz."

"Erdi," dedim acıyla. Başka hiçbir şey söyleyemedim. Söylenecek söz yoktu. "Tamam," dedi Erdi. "Tamam sorun yok iyi." Güldü ve geriye doğru adımladı. "Tamam güzel, tamam."

"Erdi," dedi Eylül ve Erdi'nin arkasından koştu. Bende daha fazla beklemedim ve arkalarından gittim. Eylül Erdi'nin kolundan yapışıp onu durdurmaya çalışıyordu. Başını Erdi'nin koluna yasladı ve "Senden gideceğim yok aptal," dedi. "Seni asla bırakmam. Bunu nasıl düşünürsün?"

"Erdi," dedim arkalarından. "Konuşalım." Erdi durdu. Bana baktı ve "Sorun yok. Gerçekten." dedi sadece. Her şeyi içine atıyordu. Onu asla dinlemedim ve yanına adımladım. "Sana söyleyecektik." dedim. "Onlar bunu tanıştıklarından bir kaç ay sonra planlamışlar. Ozan bana dün söyledi. Bende bizi bırakıp gittiği için kızdım ona. Ama bizde de durumlar değişti. O yüzden böyle bir fikir attım ortalığa."

"Ve bu yaşanmasaydı bana asla söyleyemecektiniz." dedi. Sustum. Ne denirdi ki? "Enayi yerine mi koyacaktınız beni? Ne zaman bana söylemeyi düşünüyordu, gidince mi, hiç mi, ne zaman?" Başını iki yana salladı. "Ne yaparsan yap." dedi bana karşı. "Ama Eylül'ü karıştırma."

Bir adım öne attım. "O benim kardeşim." dedim sinirle. "Onu en çok ben düşünürüm. En çok ben iyiliğini isterim. Sakın onu benden daha çok düşünüyormuşsun gibi konuşma." Eylül beni susturdu. "Daha bana sormadan bu kararı atmış bir de annemi ikna etmeye çalışıyordun." dedi. "Benim iyiliğimi isteseydin ilk benimle dertleşirdin. Annemi bile düşünmeden sırf bir kız için yaşadığımız bu şehri terk etmemizi söyledin."

"Ne yapsaydım?" diye sordum. "Suçlu ben miyim Eylül? Ne diyorsun sen? Bana suçluymuşum gibi davranma. Dilay'ın durumunu biliyorsun-"

"O kız benim umurumda değil!" dedi Eylül. Bunları Dilay da duyuyordu. "Anlıyor musun? Dilay benim umurumda değil! Benim hayatımda bu şehir. Benim dostlarım bu şehirde. Evim burada. Erdi burada. Ve en önemlisi kim burada biliyor musun? Babam burada. Bir kız için onu bırakıp şuradan şuraya gitmem ben. Anlıyor musun? Sen gitmek istiyorsan da kapı orada. Al kızı çık git."

"Öyle konuşma!" dedim sinirle. "Evi yok! Kimsesi yok! Ben varım sadece! Anlıyor musun? Sadece ben varım ona!"

"Umurumda değilsin!" dedi Eylül. "Umurumda değilsiniz! Hiçbiriniz umurumda değilsiniz! Bencilsin sen. Sadece bencilsin. Annemin üzüleceğini bile bile gidelim dedin. Beni düşünmedin kabul eder dedin. Erdi'yi yok saydın! Hiç kimse yokken Erdi vardı sana. Bencilsin sen. Git şimdi al Leyla'yı Ozan'ı Dilay'ı git Ankara'ya. Annemi seninle gördermem ben."

"Yapma Eylül," dedim biraz yatışarak. "Pişman olacağın şeyler söyleme bana."

Eylül daha fazla beklemedi ve ayakkabılarını giyinip kapıyı çarparak evden çıkıp gitti.

"Eylül haklı." dedi Erdi bana doğru. "Beni harcadın anladım. Eyvallah beni yok saydın anladım. Ama bari Dilay'ı öz kardeşine tercih etmeseydin." Sonra da kapıdan çıkıp Eylül'ün arkasından gitti.

Mehlikâ (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin