Oy vermeyi unutmayın!🤍
Çantamı masaya koyup kendimi de sıraya attığım zaman kollarımı önümde birleştirip kafamı ellerime yasladım ve bir süre öylece bekledim.
Dün hiç uyumamıştım ve şuan ölü gibi hissediyordum.
Yağmurun altında biraz beklemiş, avcumun içine bırakılan, benim aldığım kelebek kolyesini cebime atmış, sonra da eve yürümüştüm.
Gözüm gitmeden önce Dilay'ın penceresine sataşmıştı ve beni izlediği görmüştüm. Benim onu gördüğümü fark ettikten sonra da perdesini sonuna kadar çekmişti. Bunu canımı acıtmıştı. Ben de daha fazla beklemeden oradan ayrılmıştım.
Vedalar acıtıyordu. Vedalar yaralıyordu. Vedalar öldürüyordu. Vedalar hiç geçmeyecek izler bırakıyordu.
Ve o bana veda etmişti.
Ellerimi başıma yasladım ve gözlerimi kapatıp bir süre kafamın içindeki seslere odaklandım. Her yerden bir ses duyar olmuştum. Her ses bana birbirinden tamamen farksız şeyleri fısıldıyordu ve ben artık kimi dinleyeceğimi şaşırmıştım.
Düşünemiyordum bile.
Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Bu yüzden ne yapacağımı bile bilmiyordum. Geldiğimden beri bu sıraya oturmuş, kimseyle tek kelime etmemiş, öylece düşünmeye çalışmıştım.
Elimden hiçbir şey gelmemişti. Ne gelirdi ki?
Nefessiz kaldığımı hissettiğim an başımı yaslandığım kollarımdan kaldırdım. Bir süre yanında oturduğum pencereden dışarıyı izlediğim zaman bıkkınca nefesimi verdim ve başımı geri kollarıma yaslayacağım zaman masanım üzerinde bir şeyler gördüm.
Bir kahve bardağı. Üzerinde de bir kağıt vardı.
Kafa karışıklığıyla kahve bardağını yanıma çektim. Beklemekten soğuyan kahveyi izlemeyi kesip ellerimi önüne yapıştırılmış nota uzattım.
Anıl Emre Daldal, M. Dinlersin :)
Başımı kaldırıp etrafıma baktım. Sınıfta kimseler yoktu. Ne zaman öğle arasına girdiğimizi bile bilmiyordum. Ayağa kalkıp notu pantolonumun cebine sıkıştırdım ve kapıya yöneldim.
Bunu Dilay mı yazmıştı?
Merdivenleri tek tek inip çıkış kapısına yöneldiğim zaman merdivenlerde oturan birilerini gördüm. Ozan'ı. Çöken omuzları kaşlarımın havalanmasına neden oldu. Adımlarım onun yanından geçerken durdu. Ona baktım. O da başını kaldırıp bana bakınca gözlerinin kızardığına şahit oldum.
"Ne oldu sana?" diye sordum uzak bir sesle. Ozan bana cevap vermeyip başını yeniden yere eğdi. Yanına oturduğum zaman göz ucuyla bana baktı ve "Git buradan, Parla." dedi. "Seni şuan çekemem. İğneleyici laflarını sonraya sakla."
Onu dinlemedim. "Bana ne olduğunu söyle," dedim direterek. Ozan bana başını çevirip, "Neden soruyorsun?" diye sordu. "Benimle oturmak karizmanı bozmasın. Kimse görmeden git."
"Kendi derdimi siktir edip halini soruyorsam demek ki bok gibi gözüküyorsundur." dedim sinirle. Not işine takılmıştım. Ayrıca canım oldukça sıkkındı. Yine de bunu ona belli etmedim ve onu görmek için başımı biraz eğdim. "Nazlanma da bana cevap ver. Sabırlı biri değilimdir."
"Biliyordum," dedi bana doğru. Ses etmedim. "En başından beri beni kullandığını biliyordum. Ama yine de belli etmedim. Çünkü onun yanında olmak bana evimdeymişim gibi hissettiriyordu." Canının acıdığını biliyordum. "Her şeyi en başından beri biliyordum. Günlüğünü okumuştum. Seni de biliyordum."
Sustum. Susup onu dinledim ve içimden bir şeylerin koptuğuna şahit oldum.
"Arkamdan konuşulan her şeyi göz ardı ettim. Olsun, dedim hep. Olsun dedim, ses etmedim. Ama keşke demeseymişim. Başımı kaldırıp onu yanımda bulamayınca etrafıma baktım. Onun için hayatımdan herkesi çıkarmıştım."
"Ozan," dedim oma doğru. "Biliyordunsa neden direttin be oğlum?" Acısının üstüne gitmek istemedim. "Dilay seninle asla olmazdı. Yine de herkesi neden hayatından çıkarıp dış dünyaya düşman kesildin?"
"Çünkü ben onu işte bu kadar çok seviyordum, Parla," dedi bana doğru. "Şu halime bak. Koca herifim ama ne hale geldim."
Ben, âşık olduğum kız ve onun eski sevgilisi. Biz kocaman bir aileyiz.
"Üzülme, ortak," dedim sessizce. Acısını biraz hafifletmek istedim. Ardından ona omzumu gösterdim. "Ağlamak istersen yerin hazır." Sinirlendiğini hissettiğim zaman hızla ayağa kalkıp ondan kaçtım. Gülümseyerek, "Şaka yapıyorum," dedim. "Bir derdin olursa bana gelmekten çekinme."
Ozan kaşlarını çatıp, "Bunu neden yapayım?" diye sordu. Bıkkın bir nefes verip, "Anlamadın mı?" diye sordum. "Sana beyaz bayrak uzatıyorum. Kararımı değişmemi istemiyorsan sus da kabul et."
Ardından ona serçe parmağımı uzattım, "Barış," dedim. O da bana parmağını uzattığı zaman, "O zaman," diye mırıldandım. "Parla kaçar." Ve merdivenleri inmeye devam ettim.
Ozan'ın aslında hiçbir suçu yoktu.
Bahçeye çıktığım zaman gözlerim ilk önce Dilay'ı aradı. Onu bir bankın üzerinde gördüm. Yavaş adımlarla yanına gittim ve onun tam önünde durdum.
Başını kaldırıp bana baktı.
Kalbimde bir şeyler hissettim ama bütün duygularımı bastırdım.
Gözleri bana yabancıydı artık.
Notu cebimden çıkartarak ona uzattım. "Bunu sen mi yazdın?" diye sordum. Dilay notu elimden aldı. "Hayır," dedi kafa karışıklığıyla beraber. "Bunu sana ben yazmadım."
Bu notu kim yazmıştı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mehlikâ (gxg)
Random+90..: O aptal sevgilini sevmediğini biliyorum. +90..: Sadece yargılanmaktan korkuyorsun. +90..: Bense seni görüyorum. +90..: Seni görüyor ve hissediyorum. Dilay: Ne saçmalıyorsun? +90..: O kadar korkaksın ki gözlerini açıp etrafına bakmıyorsun. +9...