3.4

2.2K 166 132
                                    

Öncelikle ülkece herkese geçmiş olsun, Allah herkese sabır versin. Allah bir daha yaşatmasın, korusun, sakınsın inşAllah. Çabucak her şey bitsin. Hepiniz kendinize dikkat edin ve unutmayın; dm kutum her zaman açık. Allah yardımcınız olsun.

Dönme dolabın tepesindeydim.

Yanımda Dilay, arkasında büyük bir şehir ve Dilay'ın o en sevdiği, kendisini en güvende hissettiği büyük ışıklar vardı. Elimde bir günlük, gözlerim yazılarda, saçlarım gözümün üzerine düşmüş, hiçbir şey göremiyorum.

Dilay ağlıyor.

Dilay ağladığı için kendime gelemiyorum.

Düşünüyorum. Her şeyi düşünüyorum. Kendimi, onu, hakaretleri, küfürleri, hör görülmeleri, karanlığı ve daha nicelerini düşünüyorum.

Sonra aklıma o geliyor.

Hep açık bıraktığı, karanlıkta parlayan o nergis kokan saçları. Etrafa durgunca bakan gözleri. Çizdiği çizim defteri, yazıları yazdığı günlüğünü. Boynundan ayırmadığı o kelebek kolyesi.

Dönme dolap bozulmuştu; etraftan sesler geliyordu, bazı insanlar bağırıyordu, bağıracak ne vardı? Aşağıdan sesler geliyordu. Bazıları gülüyor, insan konuşuyor, bir şeyler söylüyordu.

Biz duymuyorduk. Biz birbirimizden başka kimseyi duymuyorduk.

Bir kaç saniye sonra lunaparka yanan tek ışık bile kalmadı.

Aniden Dilay'a döndüm. Ona bakarken Dilay, "Işıklar," dedi ve doğrulup ellerini cama yasladı. "Işıklar gitti Parla." Kolumu onun koluna uzattım ve onu kendime çekip, "Gördüm." dedim. "Sakin ol. Hiçbir şey olmadı."

Dilay etrafına bakındı. Elleriyle ceplerini yokladı ve birden ayağa kalkıp etrafında dönerek camlardan dışarıyı izlemeye başladı; ufak bir ışık, küçük bir sızı arıyor gibiydi.

Birden yere çöktü.

Elleriyle kulaklarını kapatıp, "Anne," dedi çaresizce. "Işıkları açar mısın? Korkuyorum." Titremeye başladı. "Söz bir daha yapmayacağım. Şimdi beni buradan çıkarır mısın? Çıkar çünkü nefes alamıyorum."

Orada öylece oturup panik olmak yerine beklemeden hemen yanına çöktüm. Ona dokunmaya çalıştım ama bundan çekindim. Onun yerine, "Dilay," dedim. "Burası evin değil."

Bana dolu gözlerle baktı. "Parla," dedi. "Anneme söyler misin? Işığı açsın, korkuyorum ben karanlıktan. Sen söylersen açar. Beni dinlemiyor. Seni dinler. Sen söyler misin?"

Bu sefer durmadım ve ellerini kulaklarından çekip, "Dönme dolaptayız," dedim. "Annen yok. Odanda değilsin ve büyüksün. Işıklar kesildi ama birazdan çalışacaktır. Ben yanındayım. Başka kimse yok. Ben ve sen varız. Anladın mı?" Ellerimle saçlarını okşamaya başladım. "Ben ve sen. Başka hiç kimse."

Dilay bana baktı. Ardından başını çevirip arkasındaki büyük şehre dikti gözlerini. Ardından bir saniye bile düşünmedi ve kollarını boynuma sarıp hıçkırarak ağlamaya başladı.

Ellerimi onun beline sardım. Parmaklarım nergis kokan saçlarında gezindi. O boynumda öylece ağlarken saçlarını okşayıp kollarımı ona sarmaktan başka hiçbir şey yapamadım. Hiçbir şey gelmedi elimden.

Bir kez daha karanlıktan nefret ettim.

Bir süre sonra başını kaldırdı. Bana baktı ve gözlerindeki o korkuya şahit oldum. "Korkma," dedim sadece. Ağlamaktan yüzüne yapışan saçlarını kulaklarının arasına sıkıştırdım. "Seni bir kez karanlıkta bıraktım, bir daha bırakmam. Şuan karanlık ve ben senin yanındayım. Sadece sen ve ben varız. Duydun mu? Sadece sen ve ben."

Mehlikâ (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin