"Biz çıkana kadar birilerinin girmesine izin vermeyin."
"Sana çok sinirliyim küçük bücür ama her şeyi Parla'nın mutluluğu için yapıyorum."
"Kes sesini Erdi. Dilay senden vakit kaybetmeden içeri gir. Yoksa Parla çıkacak şimdi."
"İyi. Size güveniyorum."
"Bana şahsen güvenme."
"Ozan açmaz değil mi bu kapıyı?"
"Açmaz. Daha doğrusu açamaz. Onda o göt yok."
"Var kardeşim. Görmek ister misin?"
"Pislikleşme. Tuvalet deliğin sokarım seni."
"Kapıyı açıyorum."
Ve kapı açıldı.
Gerçekten hiçbir şeyi duymadığımı mı sanıyorlardı?
İçeriye giren Dilay ilk önce bana baktı. Onu aynadan görebiliyordum. Ben ona bakmadan ellerimi yıkamak için musluğu açtım ve ellerimi bir süre soğuk suyun altında bekletmeye başladım.
"Dün telefonlarımı açmadın."
Ellerimi soğuk suyun aldından çektim.
"Mesajlarıma da bakmadın."
Musluğu açtığım gibi kapattım.
"Geri de dönmedin."
Bir kağıt havlu çıkardım ve ellerimi kurulamaya başladım.
"Konuşmayacak mısın?"
Peçeteyi çöp kutusuna atıp kapıya ilerledim ve açılmayacağını bile bile kapı kolunu aşağıya indirdim. "Bana cevap vermeden çıkamayız buradan." dedi Dilay. "İlk önce her şeyi halletmemiz lazım."
"Halledecek hiçbir şey yok. Sen haklısın. Şimdi beni salar mısın? Daha önemli işlerim var. Burada zaman kaybetmek istemiyorum." Dilay bana doğru adımladı. Sırtımı kapıya bastırıp ellerimi önümde birleştirdim.
"Benden önemli ne işin olabilir?"
Elimi onun kafasına koydum ve boylarımızdan dolayı yüzüne eğildim. "Kendini o kadar da değerli hissetme. Bende ölüsün." Buna şaşırdı ama çok umursamadı. Elimi başından itip, "Konuşmalıyız." dedi. "Bundan kaçamazsın."
"Onu en iyi sen yaparsın." dedim. "Ben kaçmam ama kabullenirim. Tıpkı şuanki gibi." Dilay bir süre beni izledi. Benden bu tepkileri beklemiyor gibiydi. En sonunda, "Söylediklerim için özür dilerim." dedi. "Ama o an seninle gelemezdim. Yerine beni koysana Parla. Seninle gelseydim eğer geri dönebileceğim bir evim kalmazdı. Yuvasız kalırdım. Öksüz kalırdım. Annem beni geri eve alsa bile orayı bana cehennem ederdi."
"Bunu sorgulamıyorum." dedim. "Ayrıca özür de dileme. Özür dilenecek harekerler yapmamalısın ki vakti zamanında da özgür dilemeyesin." Elimi her neyse dermişcesine salladım. "Bitsin dedin ve bitti. Artık kabullendim. Daha fazla peşinden koşmuyorum çünkü ciğerlerimde koşacak bir nefes kalmadı. Her seferinde olamayacağımızı yüzüme vurup vurup durdun. İstediğin oldu." Ona ters bir bakış attım. "Şimdi gelip aramızı yumuşaltmaya çalışma. Başaramazsın."
"Yaparım." dedi Dilay inatla. "Seni kaybetmek istemiyorum, oldu mu? Duyduğun için rahatladın mı? Seni kaybetmek istemiyorum."
"O zaman ona göre davran." dedim. "Bana olmayacağımızı, hasta olduğumuzu, kimsenin bizi kabullenmeyeceğini söyleme. Bana en büyük hatan olduğumu söyleme. Bencil gibi davranıp duygularımı hiçe sayma. Bir kere beni ön plana at. Bir kere beni önemse. Bir kere beni sevmeyi dene. Bir kere beni anla."
"Sen bana hata dedin. Geçmişe dönseydim seni sevmezdim dedin. Benden hep kaçtın. Sana aldığım kolyeyi tam avucumun içine bıraktın, iki gün sonra geri aldın. Tüm korkunu kustun suratıma. Beni defalarca istemediğini söyledin." Başımı iki yana salladım. "Ben bunu çekmek zorunda değilim."
"Hepsinin bir nedeni vardı." dedi Dilay. "Hepsinin bir sebebi vardı. Biliyorsun. Hep biliyordun."
"Bunların arkasına saklanamazsın." dedim ve kapı kolunu kavradım. "Ben artık kabullendim. Beni kabullendirdin." Kapıyı zorlayıp, "Açın kapıyı," dedim. "Burada daha fazla durmak istemiyorum."
Kapının ardından, "Açamayız kardeşim." dedi Erdi. "Barışana kadar da açımıyoruz. Ortak karar aldık." Ozan, "Ne ara bu kararı aldık lan?" diye sordu. "Aldık işte," dedi Erdi. "Öpüşün barışın. Ben sizin dırdırınızı üzüntünüzü çekemem. İki karış surat görmek beni de bunaltıyor."
"Aç kapıyı Erdi," dedim sinirle. "Burada kalmak istemiyorum."
"O kadar mı istemiyorsun beni?"
Arkama bile bakmadım.
"O kadar istemiyorum seni."
Her şeyin bir karması vardır derler.
Dışarıda tanımadığım bir kızın sesi yükseldi.
"Çekilsenize kapı önünden.."
"Kardeşim dolu diyoruz tuvalet. Anlamıyor musun?"
"Aç ya nasıl dolu?"
"Sen türkçe anlıyor musun? Başka bir dile çevireyim mi?"
"Sen kızlar tuvaletinin dolu olduğunu nereden biliyorsun?"
"Müneccimim. Oldu mu?"
"Olmadı. Aç kapıyı."
"Açmıyorum. Ne yapacaksın?"
"Seni müdüre şikayet edeceğim."
"Hah. Donuma bıraktım şuan. Git tepemden senin yüzünden içeriyi duyamıyorum."
Kapıya büyük bir tekme attım. "Kapıyı aç Erdi." dedim. "Aç şunu. Dışarıya çıkmak istiyorum." Kimseden ses gelmedi. Arkamı dönünce Dilay'ın ağladığını gördüm. İçimde bir şeyler kopmadı ama mutlu da hissetmedim.
"Ağlama," dedim sadece. "Gözünden akan yaşların hiçbir şeye yararı yoktur."
"Benden vazgeçmişsin. Nasıl ağlamayayım?" Burnunu çekti. "Gitmişsin benden. Nasıl ağlamayayım?" Elleriyle yüzünü kapattı. "Evimi kaybetmişim. Nasıl ağlamayayım?"
Titrek bir nefes aldım. "Bu yaşadığın her şeyin mimarı sensin." dedim. "Olan biten her şey senin suçun. Mimarı olduğun bina yıkılınca ağlamak yerine daha sağlam bir bina yapmaya başlamalısın." Acıyla yutkundum. "Yani benden vazgeçip, yeni limanlara yelken açmalısın. Anladın mı beni? Bu kez anla. Bir kez anla. Son kez anla."
Bu kez anla. Bir kez anla. Son kez anla.
"Keşke böyle olmasaydı hiçbir şey." dedi Dilay. "Keşke bir seçim yapmak zorunda kalmasaydım. Keşke böyle olmasaydım. Keşke korkularımla yaşamasaydım." Başını iki yana salladı. "Keşke çabalasaydım. Keşke seni kaybetmeseydim. Keşke ben korkmasaydım."
"Keşkelerin bir anlamı yok." dedim ve ardından kapı büyük bir gürültüyle açıldı. "Açmamalıydın." dedi Erdi Ozan'a. Ozan, "Kızın halini görmüyor musun?" diye sordu beni kastederek. "Böyle hiçbir yere varamazlar. Çık Parla. Sakinleş."
Ben bir saniye bile olsun beklemeden, hiç kimsenin yüzüne bakmadan merdivenleri teker teker indim ve bulduğum ilk köşeye çöküp oturdum.
Beni bir kez yerine koysana Parla.
"Ben olsaydım," dedim az önce söylediği şeye ithafen. "Seninle gelirdim. Her şeye rağmen. Evsiz kalmamak için."
Galiba bu hikayenin tek çifti Ozan'la Leyla, Erdi'yle onun star havası olacak..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mehlikâ (gxg)
Random+90..: O aptal sevgilini sevmediğini biliyorum. +90..: Sadece yargılanmaktan korkuyorsun. +90..: Bense seni görüyorum. +90..: Seni görüyor ve hissediyorum. Dilay: Ne saçmalıyorsun? +90..: O kadar korkaksın ki gözlerini açıp etrafına bakmıyorsun. +9...