3.0

2.5K 196 45
                                    

Oy vermeyi unutmayın!🤍

Kulağıma taktığım kulaklıklarla beraber önüme koyduğum ders kitabını okurken bir yandan da ayağımla ritim tutuyordum.

Bir diğer elimde ise Dilay'a aldığım kelebek kolyesi vardı.

Onunla ne yapacaktım? Onu boynuma ben takamazdım. Onun yeri benim yanım değildi.

Derin bir nefes çekip şarkıyı değiştirmek için telefonumu elime aldığım zaman bir el telefonumi yakaladı ve kulaklığın kablosunu çekip çıkardı.

Onu Erdi sandım. Tam ağzımı açıp kızacaktım ki başımı kaldırdım ve Selim'in gözleriyle karşılaştım.

Söyleyeceklerimi yuttum.

"Naber?" dedi o bana karşı rahat bir tavırla. "Ne dinliyordun? Yoksa sana önerdiğim şarkıyı mı?" Başımı iki yana salladım. "Hayır," dedim. "Ayrıca iyiyim. Senden naber?"

Karşımdaki sıraya beni görebilecek şekilde ters oturdu ve ellerini masama yasladı. "Ne bu kitap?" diye sordu. Ardından kitabın kapağına baktı ve "Fizik mi?" dedi iğrenir gibi. "Hiç sevmem."

Kitabı kendime doğru çektim. "Neden öyle söylüyorsun?" diye sordum. "Ben severim. Bana kolay geliyor." Selim elini kalbine koydu ve "Artık seçimlerimi sorgulayacağım sanarım." diye mırıldandı. "Fizik seven birisiyle olamam."

Ağzımı kapatmam gerekti ama bunu yapmadım. "Sen benimle olamazsın," dedim pat diye. "Birbirimize uyuşmuyoruz." Bu Selim'i kırdı. Bunu değişen gözlerinden anladım ama ona umut vermek benim en büyük hatam olurdu ve kendimi asla affetmezdim.

"Öyle deme," dedi Selim. "Bakarsın olur." Yine de durmadım. "Olmaz, Selim," dedim. "Bizim kriterlerimiz aynı değil." Ardından kitabımı açıp fizik çalışmaya devam ettim.

"Değil mi?" diye sordu. Bozulduğunu anlamıştım ama yine de ses etmedim. "Neden öyle söylüyorsun?" Ellerimi masaya yasladım. "Ben senden hoşlanmam, hoşlanamam, içimden gelmez." dedim. "Anlıyor musun beni? Lütfen anla."

Selim bana buruk bir gülümseme gönderdi. "O söylenenler doğru değil mi?" diye sordu. O söylenenleri bilmiyordum ama yine de başımı salladım. "Buna ihtimal bile vermemiştim."

"Sen iyi bir insansın," dedim. "Gerçekten. Ama bana göre değilsin." Ardından durdum ve ona baktım. "İstersen arkadaş oluruz. Bundan ilerisi rüyalarda bile yaşanmaz."

Selim ayağa kalktı. Birden durgunlaşmıştı. Ona üzüldüm ama yine de hiçbir şey yapmadım. Bana elini kaldırıp salladı ve gülümsedi. Ben de ona gülümsedim ve o daha fazla beklemeden kapıdan çıkıp gitti.

Fazla takılmadım. Çünkü hayat böyleydi ve her istediğimiz olmuyordu.

Yeniden kulaklıklarım takacağım sırada kapı açıldı. Gelen kişiyi görmek için kapıya baktım.

Dilay'ı gördüm.

Duruşumu dikleştirdim ve kısık gözlerle ona bakmaya başladım. O ise sınıfa girmedi. Kapıyı açtı, bir adım attı ama aniden kapıyı kapattı. Sonra yeniden açtı, sınıfa girdi, başını iki yana sallayıp kapıyı tam kapacağı sırada sınıfa doğru koca bir adım attı ve kapıyı sertçe kapattı.

Ne oluyordu?

"Konuşabilir miyiz?" dedi bana doğru. Ona bakmakla yetindim. Ardından başımı salladım ve yana kayıp ona yanımdaki boş sırayı gösterdim. Yanıma adımladı. Kafasında bir şeyleri tartıyor gibiydi.

"Ne konuşacağız?" diye sordum. Bir şeyler söyleyeceği sırada elimde tuttuğum kolyeye ilişti gözleri. Ona bakınca bakışları duygulaştı ve her ne söyleyecekse sözlerini yutup sustu.

O susunca ben de sustum.

"Özür dilerim," dedi bir kaç saniye sonra. Ona döndüm. "Özür dilerim," dedi bir daha. "Özür dilerim. Her şey için özür dilerim." Ağlamaya başladı. "Seni kırdığım için özür dilerim. Söylediklerim için özür dilerim."

İçim gitti.

Gözyaşlarını görmemem için yüzüne koyduğu ellerini kavradım. "Dileme," dedim. "Özür dileme. Sana kırılmadım. Özür dileme, Dilay. Belki de haklıydın."

Dilay başını iki yana salladı. "Değildim," dedi. "Onlar annemin sözleriydi. Onları ben değil annem söylüyordu. Ben öyle bir insan değilim ve artık hislerimden kaçmayacağım."

Bu sırada kolidordan bir gürültü yükseldi.

İkimiz de başımızı kapıya yönelttiğimiz zaman ben ayağa kalktım. "O ne sesiydi?" diye sordu Dilay. Ona bakmadan kapıya yöneldim ve kapı kolunu yakalayıp aşağıya doğru indirdim.

Bu ses selime aitti ve sıraları üst üste koymuş kendisi de en üst tepede ayakta duruyordu. Elinde de bir mikrafon vardı ve bunu yüksek ihtimalle gösteri salonundan almıştı.

"Bayanlar ve baylar," dedi büyük bir heyecanla. "Bugünki konumuzu size anlatmak istiyorum." Ardından gözleri beni buldu. "Konumuz da burada." dedi ve eliyle beni gösterdi.

Oraya doğru adımladım.

"Geçen sene şu kızın dedikodusu çıkmıştı." dedi yanımdan ilerleyen Dilay'ı göstererek. "Şimdi de size bir dedikodu daha vereceğim." Ardından beni işaret etti. "Bu kızın da dedikosu çıkıyor! İkisi de aynı şeyin laciverti." Ardından güldü. "Anlarsınız ya."

"Oğlum seni döverim lan," dedi Ozan. "İn aşağıya. Ver şu mikrafonu. Ben alırsam onu sana montelerim!" Ozan'ın yanındaki Erdi üst üste dizilmiş masalara bir tekme savurdu ve o an kulaklarıma Selim'in çığlığı doldu.

Ama bu Selim'i durdurmadı. Erdi'ye döndü ve "Ne yapıyorsun oğlum?" diye sordu. "Sende mi onlardansın lan?" Ozan onun yüzüne yumruğu geçirdi ve Selim arkaya doğru sendelerken Selim benim kollarıma yığıldı.

Durmadım.

Onun yüzüne bu sefer yumruğu geçiren ben oldum ve o an tüm okul birbirine karıştı.

Kaos! Kaos! Kaos!

Mehlikâ (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin