Hayatın önüne neler çıkaracağını kestiremiyordun. Her yaşta her cana kıyılıyordu . Cinsiyete bakılmaksızın yapılıyordu bu... Toprak kanıyordu bu canlarla. Geride kalanlar ise daha çok ölüyordu. Hatta asıl kalanlar ölüyordu . Yaşamak zordu... Zordu ve canından can kopunca daha da zorlaşıyordu. Giden geri gelmiyor, tutunacak dalın kalmayınca yaşama sebebinde olmuyordu.
Sinendeki yumruk boğdukça boğuyor nefes alamaz hale getiriyordu.
Söylesenize kalıyor muydu bunca şeyden sonra yaşamının anlamı?
Güldürmeyen hayat güldürmüyordu işte . Zorlamanın da bir anlamı yoktu...Omzumdaki elle beraber elimde zaten açık olan telefona bakınca mesajın gölgeden olduğunu fark ettim.
Gölge
-Sakın arkana bakma Beril . Hemen şimdi koşmaya başla tekrar ediyorum sakın arkana bakma ve arkandakini de düşünme . Korkma ben buradayım.Omuzumdaki elin sert bir şekilde kayması ile arkama bakmadan koşmaya başladım. Kalbim ağzımda atıyordu. Ama eve varana kadar durmaya niyetim yoktu. İçinde bulunduğum durum ve belirsizlik zaten yaşadığım korkuyu daha da körüklüyordu. Ben neyin içine düşmüştüm böyle.
Kapının önüne vardığımda nefes nefese kalmıştım . Dış kapıya tutunup nefesimi ayarlamaya çalışıyordum . İki büklüm olmuştum bu kadar koşarsam olacağı buydu. Bir süre gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Arkamdan omzuma dokunan elle henüz dinmemiş korkum gün yüzüne çıkmıştı. Koşarken peşimde kimsenin olmadığına emindim peki ya şimdi bu kimdi? Sanırım bu sefer kurtuluşum yoktu. Yavaş yavaş arkama dönmeye başladım. Bunu yaparken gözlerim hala kapalıydı.
-Kumsal?Sesi duymamla birlikte gözlerimi hemen açtım. Sesin sahibi Ayaz'dı. Rahatladığımı belli eden bir nefes verdim dışarı. Ayaz'ın yüzünü endişe kaplamıştı. Ne olduğunu anlamak istercesine gözlerime bakıyordu. Bir sorun olup olmadığını anlamaya çalışıyordu sanırım.
Birkaç kez dudaklarını aralayıp sonra tekrar kapattı. Ne olduğunu sormak istiyor fakat yanlış bir şey söylemekten çekiniyor gibiydi. Zaten sorsa bile ona verecek bir cevabım yoktu. Çünkü neler olduğunu ben de bilmiyordum.
Bilinmezliğin içinde çırpınıp duruyor kıyıya bir türlü ulaşamıyordum.
" Ayaz... Sen."
sustum . Ne demeliydim. Yüzümün her yerini inceliyordu ve bu yerimde rahatsızlıkla kıpırdanmama sebep oldu. Sonunda konuşmaya karar vermiş olacak ki dudaklarını araladı.
"Sen... İyi misin? Kötü görünüyorsun. Yani yüzün kıpkırmızı olmuş. Halsiz gibisin. Korkmuş gibi bir halin var. Üzgünüm birdenbire seslenmemeliydim. Korkuttum seni."
Korkmamın sebebini kendisi zannediyordu. Sanırım buna ben sebep olmuştum. İçimden kendime bir küfür savurdum. İki elimide önünde hayır anlamında sallayıp konuşmaya başladım .
" İyiyim. Bir şeyim yok merak etme . Biraz koştum sadece .
" Bir elimi yanağıma götürüp konuşmaya devam ettim. Kendimi gülümsemeye zorlayarak
" Tenim çabuk kızarır benim . " dedim .
Neden bilmiyorum ama onun üzgün hissetmesi içimde bir yerleri kırmıştı. Olanları anlatamazdım. İşin gerçek yüzünü öncelikle benim öğrenmem gerekiyordu. Ortalığı velveleye vermeye gerek yoktu. Umarım birkaç güne her şey açıklığa kavuşurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişe Mahkum
Teen Fiction" Onlar öldü. İki kelime , bir cümle ." ... "Ama Ayaz b-ben çocukluğumun katilini bile bilmiyorum. " ... " Ve unutma her karanlığın ardında bir ışık olduğu gibi her aydınlık da bir karanlığa gebedir. " "Her gölge kaybolmaya mahkumdur ." ... "Ruhumu...