Eve gelmiş üstümü değiştirdikten sonra duş alacak takati kendimde bulamayıp yatağa uzanmıştım sırtüstü. Biraz dinlendikten sonra kalkmayı düşünüyordum. Gün boyunca yalnızca öğlen atıştırdıklarımla duruyordum fakat yemek ne yemeğe niyetim yoktu. Bugün olanlar iştah falan bırakmamıştı ben de.
En az bir yarım saat boş boş tavanı izledikten sonra artık kalkmaya karar verdim.
Banyoya girip kapıyı kilitledikten sonra üzerindekileri çıkardım yavaşça. Evde tek olduğumu biliyordum fakat yaşadığım hayat şartları beni güvensizlikle büyümeye zorlamıştı. Her zaman tetikte olmalıymışım gibi hissediyordum. Sanki her an her taraftan bir tehlike çıkacakmış gibi... Hayat yine o gün olduğu gibi hamlelerini üzerimde yapacakmış gibi... Ve ben hayatım boyunca bu duyguyu aşabileceğimden emin değildim.
Bu da geçmişin kalbimde ve zihnimde bıraktığı sayısız hasarlardan biriydi...
Duş başlığının altında yerimi alıp üzerime akan ılık suyun tenimin üzerinden kayarak ruhuma sızmasına izin verdim. Fakat akan berrak su kirlilikleri götürse de kalbimdeki yıllanmış kederi yerli yerinde bırakıyordu. Sanki o keder o oradan çıksa eksilecekmişim gibi, yarım kalacakmışım gibi ...
Bir daha hiç tamamlanamayacakmışım gibi yakamı bırakmak bilmiyordu...
Bedenim akan suyun altında uyuşmaya başlayınca biraz daha kalırsam hasta olacağımı düşünüp çıktım banyodan. Üzerime beyaz bir tişört altına da siyah bir şort giydikten sonra saçlarıma da kurutup sonra uyuyamayacağımı bildiğim için mutfağa gittim. Bir kahve yapıp kendimi manzarasını izlemeye doyamadığım oturma odasının penceresinde buldum.
Pencereyi açıp içime derin bir nefes çektim. Ama burnuma temiz hava dolmak yerine sigara kokusu gelince kaşlarımı çatıp öksürmeye başladım. Gece gece bu da neydi şimdi. Bedenimi pencereden hafifçe sarkıtıp kim olduğuna bakmak isteyince Ayaz'ı dirseklerini pencerenin pervazına yaslamış sigara içerken buldum.
Sigarayı tutan elinin aksine diğer eli kafasında saçlarını çekiştiriyordu. Saçlarından kayan eli ensesinde yer bulunca ritim tutarcasına vurdu oraya. Sigaradan içine derin bir nefes daha çektikten sonra kendini onu göremeyeceğim bir şekilde doğrultup içine aldığı dumanı ciğerlerini rahatlatmak istercesine dışarı verdi. Duman hafif rüzgarlı havada bir süre dans ettikten sonra yok olup gitti.
Derin bir nefes aldıktan sonra pencereyi kapatıp içeri geçtim. Ben ne kadar uzak durmaya çalışsam da bir şeyler beni hep ona itiyordu. Sanki ondan uzak durmam istenilmiyor gibiydi.
Koltuğa oturunca şortumun cebinde tenime baskı yapan şeyi almak için elimi cebime attım. Bu... Bu Ayaz'ın bana aldığı doğum günü hediyesiydi.
Hediye karın hizasında damla şeklini almış bir yarık olan içinde ise aynı şekle sahip aquamarin taşı bulunduran bir kolyeydi. Taşın o kadar berrak bir mavi rengi var vardı ki baktıkça içine dalıp gidiyordun. Ve tam olarak göz rengimdeydi. Başta çok dikkatimi çekmese de taşın bir anlamı olduğunu bildiğim için biraz araştırmıştım. Google'dan arattığımda ise tam olarak böyle bir sonuç bulmuştum.
" Aquamarin ,Mayıs ayının doğum taşıdır. Latince anlamı ise deniz suyu olan taş soluk mavi, yeşil ve koyu mavi renkleri barındırır . Beril ailesine ait bir taş olan aquamarin lüksü mistizmi ve güzelliği temsil etmektedir. "
Çok üstünde durmak istememiştim fakat ikinci adım olan Beril ismini duymam beni şaşırtmıştı. Bunun bir tesadüf olduğuna inanmak istemiştim. Çünkü o ismimi başkasının öğrenmesi anne babama ihanet ettiğim hissiyatını veriyordu. O ismi onlar dışında başkasının ağzından duymaya katlanamıyordum . Yakıştıramıyordum söyleyen her kimse. Ve taş tam olarak doğduğum ayı simgeliyordu. Tüm bunların birer tesadüf olmasını umarak düşünmemeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişe Mahkum
Genç Kurgu" Onlar öldü. İki kelime , bir cümle ." ... "Ama Ayaz b-ben çocukluğumun katilini bile bilmiyorum. " ... " Ve unutma her karanlığın ardında bir ışık olduğu gibi her aydınlık da bir karanlığa gebedir. " "Her gölge kaybolmaya mahkumdur ." ... "Ruhumu...