İ k i

139 10 0
                                    


Yeni bir güne girdiğimi içeri dalan cırtlak sesli bakıcı kadından anlıyordum. Malum bu odada bir cam bile yoktu. Dört tarafı duvardı. Benim odamla birlikte sayılı odaya özgü olan tek avantaj ise tuvalet ile banyonun bulunuşuydu. Sınırlı olmasından ötürü diğer delilerin lavabomu kullanmasına seyirci kalmak durumundaydım. Bakıcı kadının siyah saçları karma çormandı. O saçlara tarağın temas ettiğini sanmıyordum. Benim saçlarımda o kadar beter duruyor olmalıydı. Buraya tıkıldığımdan beri, tarak benimde uzak kaldığım bir araç olmuştu.

"Bu neyin uykusu? Kalk. Kalk."

Ve yine formundaydı. İki elini beline yerleştirmiş, sinirli ve cazgır olmaya hazır şekilde bana bakıyordu.

İfadesizce, bir robot edasıyla, "Kalktım zaten." dedim.

Bunu meydan okuma olarak algılamıştı. "Bir de utanmadan karşılık mı veriyorsun?" Koluma asılmasıyla sızlamıştı. Hep aynı yerden sıkmasından kaynaklı bir morluk bile oluşmuştu orada. Beni tuvalete itmesiyle yere doğru düştüm. "İki dakika vaktin var." demişti, beni tek bırakırken.

Yüzümü yıkamak yerine klozetin arka kısmına yanaştım. Kimse tarafından kolayca gözükmeyen, görse de önemsenmeyecek duvar kenarına tırnağımı bastırarak bir çizik bıraktım. Tırnağımdan sızan kanı umursamadan çizikleri hızlıca saydım.

Yüz elli.

Yüz ellinci günümdü bugün.

Gözlerim acıyla kapanırken sihirli bir değneğin beni buradan kurtarmasını umut ettim. Artık ilk günkü kadar buradan kurtulacağıma inanmıyordum. O kadar sıkı bir düzen içerisinde kaçmam imkansızdı.

Kapıdan gelen tıkırtı sesiyle hızla ayağa kalktım. Kadının beni inceleyen bakışları altında, "Tuvaletimi yaptım." dedim.

Yüzü hoşnutsuzca kasılırken seslice söylendi. "Hayatımda senin gibi beceriksiz bir kız görmedim."

Ağzımın içinden özür mırıldanırken kafamı aşağı eğdim.

"Hâlâ yüzünü yıkamıyor musun? İyi, öyle olsun." Kolumdaki ağrı eşliğinde odadan dışarı çıkarıldım. Sessizce ve sakince beni sürüklemesine izin verirken tanıdık kapıyı görmemle, "Ama.." kelimesi döküldü dudaklarımdan.

"Senin ne ayrıcalığın var ki diğerlerinden?" Korkuyla kaplanmıştı tüm bedenim. "Diğer deliler gibi orada yemeğini yiyeceksin. Bak, hele bana!" Çenemden tutarak beni kendisine bakmaya zorladı. "Hele orada bir sinir krizi geçireyim de, o zaman hayatını nasıl cehenneme çeviriyorum, öğrenirsin."

O kapıdan içeri girmek istemiyordum.

Beni hayatımı cehenneme çevirmekle mi tehdit ediyordu?

Benim hayatım şu an bir cehennemden farksızdı ki.

Kapıyı itelemesiyle kargaşa dolu delilerin dünyasına dalış yapmış oldum. Kadının eli artık kolumda değildi.

Burada tek başımaydım.

Ürkek bakışlarım çevrede gezinirken hazırlanmış bir tepsi aldım kendime. Yanımdan "Hırrr" diyerek koşan bir adamla irkildim. Daha çok kambur duruma gelerek, kendimi etraftan soyutladım. Tepsiyle ayakta dikilirken bakışlarımı yerden kaldırmaya korkuyordum. Onların içinde oturmak istemiyordum.

Geriye doğru attığım adımları durduran ıslık sesi olmuştu. Kafamı kaldırdığımda benim yaşlarımda olduğunu sandığım sarışın ve pasaklı haliyle bile oldukça güzel gözüken kızı fark ettim. Yüzündeki gülümseme, görmeye alıştığım bir deli gülümsemesine benzemiyordu. En arkadaki masada tek başına oturuyordu. Elini havaya kaldırırken, "Hey, gelsene buraya!" Dedi.

Pekala, o biraz normal görünüyordu. Ve etrafta başka biri olmadığına göre çağırdığı kişi bendim. Korkakça yanına ilerledim.

"Merhaba." Dedi, güler yüzlü bir şekilde.

Çekingen ve titrek bir sesle, "M...Merhaba." dedim.

Yüz ellinci günden sonra ilk kez tımarhanede yatan başka biriyle konuşuyordum.

Ve korkuyordum.

Gittikçe onlara benzeyecek olmaktan.

Belki de benzemeye başlamıştım ki bu kız bana bu kadar rahat davranıyordu.

Ellerimi yumruk haline getirirken tırnaklarımı avcuma batırıyordum. Hissettiğim acı gerçekliği hissettiriyordu.

İçimden, "Ben bir deli değilim." diye haykırdım.

TımarhaneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin