O n D ö r t

67 5 39
                                    

"Bana nasıl hissettiğini söyler misin?"

Oturduğum sandalyeye yayılmış, boş gözlerle ilerideki heykeli inceliyordum. Fazla ürkütücüydü. İnsanların dertlerini anlattığı bir yer için kesinlikle uygun değildi.

"Sevdin mi?"

Bana ulaşmaya çalışıyordu. Ama ben dakikalardır aynı pozisyonda durmuş, karşımdaki heykel bozuntusuyla bakışıyordum. Kesinlikle çirkin bir cüceydi.

"Çirkin."

"Pekala. Neden çirkin bulduğunu benimle paylaşmak ister misin?"

Dudağımı büzerken heykelden bakışlarımı çektim. Ne zaman bitecekti? Burada durmaktan sıkılmıştım.

"Bukrecim."

Kadın benimle konuşurken kibarlıktan kırılıyordu. Psikologların hepsi böyleydi galiba. Kibar, seni anlıyormuş gibi tavırları yapmacık geliyordu bana. Şu an zorunlu olmasıydı, beni sandalyede tutan.

"Böyle yaparsan olmaz ki! İyileşmek istemiyor musun?"

Gülmeme engel olamadım. Kafamı eğmiş, seslice gülüyordum.

Ben zaten iyiydim.

Ve iyileştiğimi onlara söyleyecek olursa onun yerine yeni bir doktor gelecekti.

Denemiştim.

Bir umudum vardı önceden.

Ama her planım geri tepmişti.

Ve ben her seferinde buraya mahkum olduğum gerçeğiyle yüz yüze kalmıştım.

Yelkovanın 9 üzerine gelmesiyle sessizliğimi koruyarak odadan ayrıldım.

Ellerimi pantolonunun sökük ceplerine koymuş, yalın ayaklarımla fayans zeminde salına salına yürüyordum. Bakışlarım umursamazca etrafta dolanıyordu. Kaçamayacağımı öğrendiğimi düşündüklerinden psikologun odasının dışına bir görevli bile göndermeye gerek duymamışlardı.

Düşününce cidden bu iki yüzden fazla günde aklıma gelen her yolu denemiştim. Tüm çözümlerim tıkanmışken onun konuşmasına kulak misafiri olmuştum.

Aklından neler geçiyor olabilirdi?

Benim düşünemediğim nasıl bir plan yapmış olabilirdi ki?

Gözlerim bir yere takıldı.

Dudağımın kıvrımı titredi ve yukarıya doğru kıvrıldı.

Neden onu ikna etmem konusunda o kadar ısrarcıydı ki?

Bu kadar önemliyse kendisi neden onu ikna etmeye çalışmıyordu?

405 numara.

İçeriye fevrice daldım. Kimse yoktu galiba. Bir kez daha dikkatle gözden geçirsem de onu bulamamam üzerine yatağa oturdum. İncelerken buranın bir otel odasından farksız olduğuna iyice emin olmuştum. Kapının açılmasıyla elimi havaya kaldırıp gülümsedim.

"Tekrardan merhaba."

Sadece birkaç saniye dikkatini çekebilmiştim. Başka tarafa yönelirken homurdandı. "Dün gayet istemediğimi belirttim diye hatırlıyorum."

"Gayet iyi hatırlıyorum." Dedim, imayla. "Mecbur olmasam neredeyse beni öldürecek birinin karşısında durmazdım da mecburum işte."

Ufak dolaba yaslandı. Tek kaşı havaya kalkmıştı. "Ne mecburiyeti?"

"Adını bilmiyorum ama her zaman bir şey çizmekle uğraşan bir adam, seni ikna edemezsem grubuna katılamayacağımı söyledi."

Anlayamadığım bir nedenden gülümsedi. Alaycıydı sanki. "Birileri vicdan azabı çekiyor."

"Onu tanıyorsun değil mi?" Heyecandan yataktan kalkmıştım. "Seni ikna etmek için beni gönderdiğine göre de aranız bozuk."

İki kaşını havaya kaldırırken dudaklarını genişçe yana kıvırdı."Tebrikler, bilmeceyi çözdün. Peki neden aramız bozuk biliyor musun?" Merakla ne ifade olduğunu çözemediğim yüzünü inceliyordum. "Cidden bilmek istemezsin."

Ortam biraz gerginleşmisti sanki. Yutkundum. Benden ayırmadığı bakışları üzerine, usulca , "Neden?" Diye sordum.

"Çünkü..." Bana doğru bir adım attı. Geri adım atmak istedim. Tekrar bana doğru yürümesi üzerine isteğime kulak verdim. Ama duvara çarpmamdı, beni durduran. Karşımda durdu. "Onun çok değer verdiği biricik sevgilisine...." Eliyle saçıma dokundu. "... bir şeyler yapmış olabilirim. İstemediği bir şeyler işte." Dudağını büzerek omuzlarını silkti. "Kız da zayıf biriymiş ki kendi canına kıymış."

Yutkundum.

Korkudan büyüyen gözlerimi sanki normal bir hikaye anlatıyormuş gibi tavır sergileyen adamdan ayıramıyordum.

O pislik, beni nasıl birinin yanına göndermişti?

Şu an gerginlikten can verebilirdim. Dibinde kalan son sakinliğimle, "Anladım." Dedim.

"Bu kadar mı?"

"Ne yapmamı istiyorsun tam olarak?"

"Korkuyla odamdan kaçmalıydın."

Sessiz kaldım.

O bir ihtimal beni bilerek korkutuyor olabilir miydi?

Sırf onu rahat bırakayım diye.

Arkasını döndü.

"Anladıysan defol git. Bir daha da gelme."

Dudağımı ısırırken ne yapacağımı düşünüyordum.

Buradan kurtulmak gibi bir ihtimal mevcutsa sırf korktuğumdan dolayı mı geri çevirecektim?

"Peki, bana seni nasıl ikna edeceğimi de söyler misin?"

Adımları durmuştu.

Yüzünü bana çevirmese de orada şaşkın bir ifade bulunduğunu biliyordum.

Ben, o gruba girmek için elimden geleni yapacaktım.

Yeterince fazla bu tımarhanede misafir kalmıştım.

Bu odadan değil, tamamıyla bu cehennemden defolup gitmek istiyordum.

Onun içinse bu korkunç adama katlanmam gerekiyorsa katlanacaktım.

TımarhaneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin