"S..sen." dedim, şoktan kekeleyerek. "Sen gerçeksin."Şaşkın tepkimi anlamlandırmaya çalışırcasına yüzümü inceledi. Kafasını aşağı yukarı salladıktan sonra üzerimdeki bedenini çekti. Her hareketini izlerken şaşkınca yerde yatmaya devam ediyordum. O gerçek olduğuna göre o zaman o merdiven altındaki konuşma da gerçekti.
Sandığım gibi hiçbiri halüsinasyon falan değildi.
Beni terk eden umudun canlandığını gösteren birkaç kalp atışı duyuldu içimde.
Bakışlarım, beni engellemeseydi canıma son vereceğim teras kenarına kaydı. Ciddi ciddi hayatıma son verecektim. Yutkundum. Gerçeği, daha aklı başına gelmiş şu anlık ruh halimle düşünmek ürpertmişti beni.
"Tekrar öyle bir şey yapacaksan benim olmadığım bir zamanı bekle." Sesini duymak, onun gerçek olduğu gerçeğini tekrar fısıldamıştı kulağıma. "Şimdi terk et burayı."
Az önce atlayacağım kenara oturduğunda gözlerim büyümüştü. Ben hayatta öyle yüksek bir noktaya oturamazdım.
"Korkmuyor musun?"
Cevapsız kalması beni daha çok konuşmak için teşvik ediyordu ama sustum. Onu inceleme isteğime ise karşı koymadım. Buradakilerden farklıydı. İlk gördüğüm zamanda kendine özen gösterdiğini anlamıştım. Saçlarının taranmış olduğu belliydi. Üzerine hafif bol gelen kalın bir siyah sweat giymişti, altına da iyi görünen bir kot pantolon. Kıyafetlerini yıkamasına izin veriyorlar mıydı ki? Bir de kendi halime baktım. Üzeri yemek ve kan lekesinden oluşan eski bir beyaz kazak ve ağarmış siyah bir eşorfman altı. Bakmasam da saçımın da bir süpürgeden farksız olduğunu pekala biliyordum. Berbat olduğum gerçeği bir kez daha yüzüme çarptı. Onun yanında kendimi aşağı hissetmekten kendimi alamadım. Sonra bunun benim isteğimle olmadığını hatırlattım kendime. Ben de isterdim temiz kıyafetler, ya da saçımı taramak. Ama yasaktı. Adamı bir kez daha süzdüm. Peki onu bizden farklı kılan neydi?
"Beni rahatsız ediyorsun."
Yanına ilerlerken terasın ucuna yaklaşacak olmanın gerginliğini yaşıyordum. "Ne yapıyorsun ki?"
Dilini damağına vurarak bir ses çıkardı. "Sana ne."
Ona daha da yaklaşmamla bir kağıda bir şeyler karaladığını gördüm. Ne karaladığını merak etsem de kendimi dizginledim. Ondan önce daha önemli şeyler vardı.
Bana yardım etmesini istemek gibi.
İlgisini üstüme çekmek için öksürmeye başladım. Ama tükürüğün boğazıma kaçmasıyla sahte olan öksürük gerçeğe dönüş yapmıştı. Ard arda öksürürken yüzüm kıpkırmızı olmuş olmalıydı.
"Başarısız girişiminden sonra şimdi de boğularak mı ölmeyi planlıyorsun?" Öksürük sonunda kesilivermisti. Şahsıma yönelik suçlayıcı konuşmayı dinlerken biraz daha kendime gelmiştim. "Ne tuhaf bir deli! Buraya bu yüzden yatırılmış olmalısın." Kafasını yana doğru çevirmesiyle göz göze gelmiştik. Siyah gözlerinin ürpertici olduğunu düşünürken, "Peki yakalanmadan buraya çıkmayı nasıl başardın?" Diye sordu.
Onun gözünde kötü bir izlenim bıraktığımın bilincindeydim. Gözümün önüne gelen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırırken, "Deli değilim ben." dedim.
Kafasını yeniden aşağı yukarı salladı. Ona gerçek olup olmadığını sorduğumda da gördüğüm aynı yüz ifadesini sergiliyordu.
Sanki benimle alay ediyormuş gibi.
"Tabi, buradaki herkes aynı cevabı verir."
Bana inanmamıştı.
Ama biraz düşününce böyle sanması normaldi sanırım.
Neyse önemli olan bu değildi ki.
Asıl konuya daldım direkt. "Bana yardım etmeni istiyorum." Kağıda hala bir şeyler karalıyordu. Vereceği tepkiye dikkat kesilerek, "Buradan kaçmak için." dedim. Kalemi hareket ettirmeyi kesmişti. Kağıda dikkat kesilmiş olsa da asıl dikkat kesildiği şeyin konuşmam olduğunu biliyordum.
Ağzından dışarıya sesli bir nefes bıraktı.
"Beni ne zaman tek bırakacaksın? İlla ağzımı bozmam mı gerekiyor?"
"Duydum." dedim, sözlerini duymazdan gelerek. "O merdivende telefonla konuşuyordun. Sende buradan kurtulmak istiyorsun."
Dışarıda olan bedenini yüz seksen derece döndürdü. Artık ayakları terasın yerine basıyordu, kağıt kalemini yanına bıraktıktan sonra gözlerini üstüme kitledi.
"Diyelim dediklerin doğru, sana neden yardım etmem gereksin ki?"
"Benim kim olduğumu biliyor musun?"
Düşüncesizce ağzımdan çıkan sözler sonrasında beni baştan aşağı inceledi. En son durağı yüzüm olurken, "Kimsin ki sen?" dedi.
"Bukre Karaman." Tepkisizliği üzerine sinirden güldüm. "Hiç haber okumuyor musun sen?"
"Varsayımın gerçek de olsa anlaşılan beni ikna edemezmişsin."
Oturduğu yerden aşağı atladı. Buradan uzaklaşmak için yürümeye başlamasıyla iyice panik olmuştum.
"Sana çok para veririm." dedim, aniden.
Ayak sesleri kesildi.
"Mesela?"
Bu teklifimle ilgilendiği manasına mı geliyordu?
Heyecanla, "Yüz bin." dedim. Sessizliği üzerine arttırdım. "Üç yüz bin." Hâlâ ifadesizdi. Hırsla daha da arttırdım. "Beş yüz bin."
"Sen zengin olduğuna emin misin?"
"Tamam." Dudağımdaki gülümseme eşliğinde kafamı eğdim. Anlaşılan gözü çok yükseklerdeydi. Hiç sorun değildi. İstediği paraysa bende bol vardı. "1 milyon." Ama görmeyi umduğum sevinci yüzünde bulamamıştım. Bu teklif bile onu tatmin etmemiş miydi? "Ne kadar istiyorsun?" diye sordum açık açık.
"100 milyon." derken düşünmemişti bile. Söylediği rakamın uçukluğu karşısında bu sefer tepkisiz kalan bendim. " Ne?" dedi alayla. "Fazla mı geldi yoksa?"
"Buradan kurtulacaksam bir yüz milyon daha verebilirim. Yeter ki bu cehennemden kurtulayım."
Ciddice dile getirdiğim sözler karşısında gözlerindeki alay daha da artmıştı. "Yarın yemekten sonra burada ol." Elini cebine atmış, kapıya ilerlerken arkasından sessizce izliyordum onu.
Ona güvenebilir miydim bilmiyorum ama ona güvenmekten başka şansım yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tımarhane
Mystery / ThrillerO, delirmesi için tımarhaneye atılmış bir kadındı. ... Başlama tarihi: 09.01.2023