O n B i r

50 7 0
                                    


Önceden burada tek olduğumu zannediyordum. Tam pes edip hayatımdan vazgeçecekken o çıkmıştı karşıma. Sonra Su ve en sonunda henüz adını bilmediğim yeni çocuk. Artık yalnız olduğum gibi bir düşünceye kapılamıyordum. Çünkü Su susmak bilmiyordu ve söylediği yığınlarca şey, biz ertesi gün terasta buluşana kadar kafamı meşgul ediyordu.

Evet, onlar bana iyi gelmişti.

Bir süredir çaresiz ve terk edilmiş ruhum, onlarla vakit geçirdikçe iyileşme gösteriyordu.

Dudaklarımın ucunda ufak bir tebessüm eşliğinde koridorda yürüyordum. Hafif bir sabırsızlık vardı üzerimde. Bir an önce terasa çıkmak istiyordum ve Su'yun anlatacağı yeni saçma şeyleri dinlemek istiyordum. Ansızın kolumu yakalayan el, bedenimi kendi tarafına çekiştirdiğinde korkuya kapılmıştım. Kalbim ürkekliğini gösterircesine hızlandı. Sırtımın duvara değdiğini hissettim. Gözlerim karşındakini bulduğunda benden birkaç adım uzaklaştığını fark etmiştim. Ama o...

"Sen..." Dedim, şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemeyerek.

Gözleri etrafta dolanırken, "Kabalığım için özür dilerim." Diye mırıldandı.

Neden böyle davranmış olduğunu delicesine merak etsem de suskun olması sormama mani oluyordu. Gözlerini bana çevirdiğinde nefesimi tuttum. Neden bu kadar gergindim ki? Sakinleş komutunu kendime versem de ne kadar etkili olurdu bilmiyordum.

"Senden yapmanı istediğim bir şey var."

Şaşkınlıktan ağzım açıldı. Onun benden isteyeceği bir şey mi vardı?

"4. Kat 405 numaralı oda. Oradaki kişiyi bize katılması için ikna etmeye çalış."

Dediklerini algılamakta zorluk çekmiştim. Geçen dakikalar ve beni izleyen yüzü bir tepki vermem gerektiğini söylüyordu bana. Ama ne demem gerektiğini bilmiyordum. İsmimi söylediğinde daha da şaşırmıştım. Daha önce hiç adımı söylememişti.

"Bukre." Dedi tekrardan, 'artık bir şey söyle' dercesine.

"Şey... ben nasıl ikna edebilirim ki?"

"Orası sana kalmış." Yüzü onu ilk gördüğüm zamanki gibiydi. İfadesiz ve benden bir an önce kurtulmak istermiş gibiydi. Anlamadığım bir şekilde benden rahatsız oluyordu. Görünüşümden desem, diğerleri de benim gibiydi. Ama benim aksine onu diğerleriyle konuşurken yakalamıştım. Hatta bir kere de gülmüştü. Ben ne zaman aralarına katılsam sessiz ve somurtgan haline geri dönüyordu.

"Bu arada..."  İrkildim. Kafamı kaldırdığımda karanlığa gömülmüş koridorda baya ilerlemiş olduğunu görmüştüm. Durmuş, bedenini arkaya döndürmüş, şu an karanlıktan seçemediğim gözlerini bana sabitlemişti. ".. terasa onu getiremezsen sen de gelme."

İçimde bunun adaletsizce olduğunu söyleyen bir ses yükseldi. Kızgınlık ve  haksızlık hissi bedenimi sarmalarken "Bu adil değil." Dedim. Sesim titrek ve kırılgan gelmişti kulağa. Aldırmadım. Kazandığım şeyleri elimden almasına izin veremezdim. "Seninle bir anlaşma yaptık."

"Sana benim sadık ve sözünde duran biri olduğumu düşündüren şey nedir?"

Dilimi sertçe ısırırken akmak için bekleyen gözyaşlarıma mani olmaya çalışıyordum. Karşısında zayıf görünmek istemiyordum. Arkasını bana döndüğünde dizlerimin üzerine çökmüştüm.

"Bunu yapmış olamazsın. Sen böyle bir adam değilsin. Benim sevdiğim adam böyle biri değildi." Yaptığı şeye rağmen ellerimi yanağına koymuş, ona ulaşmaya çalışıyordum. Ama gözlerindeki ifade tanıdık değildi. Bu aşık olduğum adamda henüz rast gelmemiş olduğum bir ifadeydi. Oysa ki ben onunla ilgili her şeyi bilirdim.

"Dur, tahmin edeyim." Dudağının ucu alayla havaya kalkmıştı. Neyi komik bulduğunu anlamaya çalışırcasına yüzünde dolandı bakışlarım. "Beni tanıdığını ve her şeyimi bildiğini zannediyorsun." Yüzüme daha da yaklaştırdı yüzünü. "Ama sen beni tanımıyorsun. Sen kafanın içinde yaratmış olduğun adama aşıksın, bana değil." Elim yanağından aşağı düştü. O ne saçmalıyordu? İnkar etmek için ağzımı araladığımda parmağıyla dudağımın üzerini örttü. "Bana aşık olmayan birine neden sadık kalmam gerekiyor ki?"

'Bana aşık olmayan birine neden sadık kalmam gerekiyor ki?'

'Sana benim sadık ve sözünde duran biri olduğumu düşündüren şey nedir?'

İkisinin de canı cehennemiydi. Elimin tersiyle yüzümü üstünkörü sildim. "Canları cehenneme." Dedim, seslice bir daha. "Umduğu şey, o aptal grubuna girmemem. Ama istediği gibi olmayacak. Ben ne olursa olsun onu ikna edeceğim ve beraber terasa çıkacağız."

Kendime inanıyordum.

Bunu yapabilirdim.

Kararlıca koşturuyordum koridorda. Merdivenleri çıkarken aklımda onun mağlup ifadesini canlandırıp canlandırıp duruyordum. Hayali bile  bana garip bir haz vermişti. Dördüncü kata ulaştığımda kapı numaralarına baktım dikkatlice. 405 numarayı gördüğümde derin bir nefes çektim içime. İşte girmemin beklendiği oda tam karşımdaydı. Güçlü olduğuma kanaat getirmemle kapı kolunu aşağı indirdim. Davetsiz bir misafirin gelmesini istemediğimden kapıyı arkamdan kapatmayı da atlamadım. Dikkatimi odaya verdiğimde kimseyi bulamamıştım.

"Kimse yok mu?" Derken etrafı incelemekten de geri kalmıyordum. Burası benim odamdan oldukça farklıydı. Hatta benimkinin yanında baya lüks kalıyordu. Bir otel odasını anımsatmıştı bana. Kenardaki mini buzdolabını görmek ise şaşkınlığımı zirveye çıkarmıştı. Aniden boğazıma sıkıca sarılan elle geriye doğru sertçe itildim. Duvara çarpan sırtımın acısından ağzımdan bir inleme döküldü. Canım acıyordu.

"Ne istiyorsun benden?"

Sesiyle gözlerim, hırçın ve delilik akan kahve gözlerini buldu. Boğazımı daha sertçe sıkmaya başlarken bağırdı.

"Sağır mısın? Sana ne istediğini sordum?"

TımarhaneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin