B e ş

74 8 1
                                    


Beynimde bir süredir hissetmediğim sis vardı. En son yemekhanede bir kriz geçirdiğimde böyleydim. Gözlerimi araladığımda başıma bir ağrı saplandı. Elimi zorlukla başıma götürdüğümde halsiz olduğumun farkına varmıştım. Şu insanı uyuşturan sakinleştirici iğnelerden vurmuş olmalıydılar. Küçük odada dolanan bakışlarım tek olduğumu anlamamla tek bir yere odaklandı. En son ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. Ama nafile bir çabaydı, bu. Su sesini duymamla kaşlarım aşağıya doğru indi. Tuvaletimi kullanan biri mi vardı?

"Uyanmışsın." İrkildim. Fark etmediğim bedene döndü bakışlarım. Bizle ilgilenen görevlilerdendi. "Krizlerin azalmaya başlamıştı. İyiye gittiğini sanıyordum. Sanırım o kadar da buradan kurtulmaya niyetli değilsin."

Benimle uzun ve kibar konuşması üzerine bir  kez daha gözlerim üzerine çevrildi. Burada pek nadir bulunan erkek görevlilerden biriydi. Bakıcı olduğuna ihtimal vermiyordum. Güvenlikten sorumlu olabilirdi sanırım. Orta yaşlarda gözükse de burada çalışmak için biraz genç görünüyordu.

"Beni tanıyor musun?" Diye bir soru yönelttim.

Alaylı bir karşılık almıştım. "Seni kim tanımıyor ki?"

Bezgin bir nefes içime çekerken iletişimi sonlandırmak istediğimi gösterircesine gözlerimi kapadım.

Zengin bir iş adamının deli karısıydı benim ünvanım.

Herkes beni böyle tanıyordu.

Çaresizlik ve öfke kendini gösterirken, "Düzelecek." diye mırıldandım. "Bir gün her şey düzelecek."

"Sen bu durumdayken biraz zor görünüyor."

Alaylı sesin kulağıma ulaşması ile tekrar aynı görevliye döndüm. "Ne ayaksın sen?" dedim, sinirime hakim olamayarak. "Ne zamandan beri görevliler hastalarla muhabbet edebiliyor?"

"Kibar olmana gerek yok." dedi lakayt bir tavırla. "Hasta değil, delisiniz. Ve buradan ölene kadar çıkacağa benzemiyorsunuz."

"Seni..." diye bedenimi doğrulturken gözlerim öfkeden büyümüştü. "Seni buradan kovdurabilecek güce sahibim."

Tek kaşını havaya kaldırırken kafasını salladı. "Beni buradan kovdurabilecek güce sahipsin ama kendini buradan çıkarabilecek güce sahip değilsin."  Midemi bulandıracak tiksinçlikte bir gülüş sergiledi. "Hiçbir bok yapamazsın. Sana burada dokunsam bile bana hiçbir şey olmaz." Üzerime yürümeye başlaması vücudumda bir titreme oluşturdu. "Sonuçta sen sadece bir delisin. Kimse bir delinin lafına da inanmaz."

Yutkundum.

Bunu yapamazdı.

Yapamazdı değil mi?

Yatağın diğer ucundan kalkarken gerisin geri yürüyordum. Şuan beynim durmuştu adeta. Hiçbir şey düşünemiyordum. Tüm odağım bana yaklaşmakta olan adımlarındaydı. Duvara çarpmamla köşeye sıkıştığımı anlamıştım.

Yanıma ulaşmıştı. Beni baştan aşağı süzerken, "O kadar da güzel değilsin." dedi. "Babanın sayılı zenginlerden olduğunu duymuştum. Seninle o yüzden evlenmiş olmalı."

Düşünmemeye çalıştığım yüz yetmiş günün sonunda kabul etmeye korktuğum gerçekler yüzüme söylenmişti. Bu, anı daha katlanılmaz hale getirmişti.

"Yeter." Diye bağırdım. "YETER Tamam mı?" Nereden bulduğumu bilmediğim bir güçle onu geriye itmiştim. "İstemem yeterli tamam mı? Seni buradan kovdururum." Cebinde yarısı dışarıyı çıkmış telefonu ani bir hareketle elime aldım. Temkinlice beni izliyordu. "Sakın yaklaşma." dedim.

Ezbere bildiğim numarasını çevirdim. Ve görevli elimden kolaylıkla alabilecekken sessizce bakmayı tercih etti. Sanırım ne yapacağımı merak ediyordu.

Kısa bir süre sonra açılan telefonda sessizlik hakimdi.

"Baba." dedim, titrek bir sesle. "Senin yardımına ihtiyacım var."

Ona ulaşmanın sevinciyle sarmalanmıştım. Sevinç, hafif bir sarhoşluk etkisi yaratırken kafama yediğim sert darbe beni ayıltmıştı. Beynimin derinlerine işleyen acıyla o görevli adamla göz göze geldim. Son gördüğüm o olmuştu. Sonrası tamamen karanlıktı.

TımarhaneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin