O n S e k i z

58 2 2
                                    

Ben kayboldum mu?

Daha fazla batıramazdım herhalde.

Beni çekiştiren görevlinin hızına ayak uydururken dudağımı kemiriyordum. Onları gizlice dinlediğimi anlamışlardı. Ve kim bilir hakkımda ne düşünmüşlerdi? Gözlerimi sıkıca kapattım. Beni hayatta grubuna almayacaktı.

Bir yere doğru itilmemle ne olduğunu anlayamadan kendimi yerde bulmuştum. Açılan gözlerim yerdeki kir tabakalarından, aydınlığı arkasına almış görevliye kaydı. Beni izliyordu. Olduğum yerde gezindi gözlerim bir daha. İzbe ve kuytu bir yerdi burası. Ufacık alanına rağmen bir köşesinde klozet vardı. Diğer köşesinde ise çarşaf gibi bir şey. Bakışlarım tekrar görevliyi bulduğunda, "Bu ne demek oluyor?" diye sordum.

"Sana karşı fazla tahammül ettik. Ama gördüğümüz üzere senin sözden anlayacağın falan yok."

Şaşkınlıktan ağzım aralandı. Ayağa kalkmaya çalışırken, "Ne diyorsun sen be!" diye bağırıyordum.

"Gizlice odadan dışarı çıkmalar,..." İtiraz etmeye hazırlanan sesim kesildi. Olduğum yerde kalırken şaşkınlığın esareti altında kalmıştım. "Şaşırdın baya. Kameraları unutmuş muydun yoksa?"

"Doğru, kameralar."

Nasıl atlayabilmiştim ben bunu?

"...kafana göre farklı odalara girişler. Sen burayı çoktan haketmiştin." 

Ben neyi hak etmiştim?

Bu odayı mı?

Kapıyı kapamasıyla ayakta dikilmeye devam ediyordum. Tam hafif özgür hissediyorken kelepçelerimin gevşediği fark edilmiş ve sıkılaştırılmıştı. Minik kare odaya baktım korkuyla. Öncekinden daha sıkıydı. Canımı acıtıyordu. 

Bir hıçkırık döküldü dudaklarımdan.

Kabullenemediğimi gösteren bir hıçkırıktı. 

Gözlerim bir çıkış yolu bulmak istercesine her köşeyi tararken umutsuzluk her yerime bulaşmıştı. Aklıma aniden gelen fikirle kalp atış şeklim kurtuluş umuduyla hızlandı. Korkudan titreyen elimle pantolonumun ceplerini yokladım. "Nerede bu?" diye söylenirken daha sabırsızlaşmıştım. Neden bulamıyordum? Elime değen soğuklukla parmaklarım hızlıca sardı metali. Cebimden çıkardığım avcumu açtım. Yüzümde oluşan gülümseme ister istemez korkuyla kaplanmıştı. Çıktığımı yine kameradan görebilirlerdi.

Yakalanmadan ve buraya tıkılmadan önce yapmam gereken son bir şey vardı.

Anahtarlığın içinde 6-7 anahtar vardı. En baştaki anahtar tüm hastaların odalarını açmaya yarıyordu. Ama burayı açmamıştı. Demek ki buranın anahtarı farklıydı. Denediğim dördüncü anahtarla açılmıştı kapı.

Bu anahtarı hiçbir şekilde kaptıramazdım. Yakalanmadan önce yapmam gereken son şey, anahtarı sonra almak üzere bir yere saklamak olacaktı.

 Benimkinin benzeri kapıların yanından geçerken ürkmüştüm. Burasının amacının cezalandırmak olduğunu anlamıştım. Ama aklı olmayan biri cezalandırarak eğitebilirler miydi ki? Bu düşünce fazlasıysa sadistçeydi. Ve ne kadar meşruydu tartışılırdı. Muhtemelen yaptıklarından kimsenin haberi yoktu bile. 

Bizim katlara çıkmamla derin bir nefes almıştım. En üst kata adımladım. En başından beri başkalarına bel bağlamıştım. Güvenmem gereken asıl kişiye ulaşmak aklıma bile gelmemişti. İçeri daldığım odada karşı karşıya geldiğim manzarayla arkama döndüm hızlıca.

"İğrençsiniz." dememle, toplandıklarını gösteren hışırtı sesi duyuldu.

"Sen hücrede olmalıydın."

Bakıcının söylediği sözlere güldüm. Çünkü gülünmeyecek gibi değillerdi. "Bana bunu diyen kişi, doktorla odasında düzüşüyor."

"Terbiyesiz."

Lafını kulak ardı ettim. "Bu yaptığınıza izin var mı? Bunu diğerlerine söylesem ne olur acaba?"

"Ne istiyorsun?"

Doktorun kabul edeceğini gösteren ses tonuyla, "Giyindiniz değil mi?" diye sordum. Cevap vermeseler de arkamı döndüm.

Omuz silktim.

"Önce bir telefon görüşmesi yapmam gerek. Sonra da beni tekrar o odaya tık ama çıktığımı gösteren kayıtları silmeyi atlama."

"Sen nasıl çıktın ki?"

Tek kaşım havaya kalktı. "Sen beni mi sorguladın az önce?"

Gerilen kadın göz temasından kaçınmıştı. Doktor ise pür dikkat beni inceliyordu. Kafamı yana doğru eğdim. "Eee, ne diyorsun doktor?"

Cebinden çıkardığı telefonu bana uzatmasıyla gülümsemiştim. Numarayı tuşlarken, "Şimdi beni yalnız bırakın." diye mırıldandım.

"Naciye, hadi." diyen doktorla beraber çıkıvermişlerdi. Kulağıma dayamıştım telefonu. Bir yandan da doktorun odasını inceliyordum. Normal bir revirdi. Hiçbir özelliği yoktu. 

"Alo." diyen sesi duymamla gülümsedim.

"Çağrı." Karşıdan belli bir süre ses gelmeyince ismini endişeyle yineledim. "Çağrı."

"Sen nasıl?"

"Zamanım yok. O yüzden sorularını sona sakla lütfen."

Anlatabildiğim her şeyi anlatmıştım. Ama doktorun içeri gelişiyle sonlandırmak durumunda kalmıştım. Adının Naciye olduğunu öğrendiğim bakıcı telaşla koluma girerek odadan dışarı çıkardı. 

"Kamera kayıtlarını sen girince halledicem."

"Kolay mı o kadar?

"Kimse bizim kontrolümüz dışında hareket etmeyeceğinden kamera odasına o kadar fazla önem vermiyoruz."

Bizim kontrolümüz dışında derken yaptığı iğneleme dikkatimden kaçmamıştı. "İyi o zaman. Bundan sonra da kolaylıkla halledersin." Durmasıyla ben de durmuştum. Ona döndüğümde büyümüş gözlerle bana bakıyordu. "Ne?" diye sordum alayla. 

"Şartlarında böyle bir şey belirlememiştin."

"Aaa, sen şartların o kadarla sınırlı mı olduğunu düşünmüştün?"

Bakışırken gelen öksürük sesiyle ikimizde korkuyla çekmiştik bakışlarımızı. Göz göze geldiğim kişi Mert'ti. Bu katta sadece revir ve görevli ile bakıcıların kaldığı odalar vardı. O yüzden elindeki pansumanı yenilemek için geldiğini tahmin ettim. Konuşmamızın ne kadarını duyduğu ise şüpheliydi. 

"Doktorla görüşecektim."

"Tamam, sen git." dedi, bakıcı, otoriteyi yeniden ele alarak. 

İkisi koridorda yürümeye devam ederken arkalarından şüpheyle bakan adamın farkında bile değillerdi.

TımarhaneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin