O n

58 8 0
                                    


Aynı şeyleri yaptığımız günler sona eriyor ve yine aynı şeyleri yaptığımız yeni günlere uyanıyorduk. Hayat acımasızca ilerliyordu. Biz ise belki de hayatımızın en güzel zaman dilimlerinde buraya tıkılmıştık.

Yere oturmuş, sırtımı duvara yaslamıştım. Gözlerim uzun bir süredir ayrı kalmanın acısını çıkartmak istercesine gökyüzüne sabitlenmişti. Burada olmaktan nefret ediyordum. İçimde yavaşça filizlenen alışmışlık duygusu kendini gösterdiğinde yüzümü buruşturdum.

"Asık suratlısın bakıyorum yine."

Su'yun sesinden bile güldüğünü anlayabiliyordum. Kız benim aksine o kadar enerjikti ki! Burada olması bile onun bu mutluluğunu, enerjikliğini götürememişti.

"O gelmedi mi?"

Onun adını bilmediğimizden 'o' diye bahsediyorduk, hakkında konuşacağımızda. Doğrusu onun hakkında tek bilmediğimiz adı değildi, hiçbir şeyini bilmiyorduk. Resmen bir yabancıya güveniyorduk. Ve geleceğimizi ellerine teslim ediyorduk.

Yanıma geçerek o da duvara sırtını yasladı.

"Sen de onun gibi çok sessizsin. Burada konuşacak hiç kimse yok! Ama sıkıntı yok, ben sizin yerinize de bol konuşabilirim."

Ilginç bulduğum sözleri üzerine kafamı Su'ya çevirdim. Dudağının ucuna kondurduğu bir gülümseme eşliğinde yukarıyı izliyordu.

"Bir tane dizi vardı biliyor musun? Hani soygun yapmak için darphaneye giriyorlardı ya." Anlamsız gelen kelime yığınını dinlerken ifadesizdim. "En son o diziyi izliyordum. En heyecanlı yerde kalmıştım. Tokyo, yani soygun yapanlar kendilerine bir lakap takıyor işte. Sedyeye bağlanarak darphaneden dışarıya atılmıştı." Dudağını ısırdı, gözleri ise tek bir saniye gökyüzünden ayrılmamıştı. "Çok uykum gelmişti." Sesi titremişti sanki. "Erken kalkacaktım ve dizime devam edecektim." Yutkundu. Bakışları artık yere düşmüştü. "Keşke uyumasaydım. Nerden bilebilirdim ki gözümü bu tımarhanede açacağımı."

Hıçkırığı ağlamaya dönüştü. Onun sarsıla sarsıla ağlamasını izlerken gözlerim doldu. İçimdeki soğumaya yüz tutmuş duygular kendini gösterirken gözlerimi kapadım.

Bir davet gecesine hazırlanırkenki huzursuzluğumu hatırladım.

Özgür'le aramızda anlayamadığım bir soğukluk vardı. Ve biz hiçbir zaman böyle olmamıştık. Soğukluğu yaratan hep ben olurdum. Özgür bana delicesine aşık olduğundan hep alttan alırdı. Ama şimdiki soğukluğun sebebi ben değildim. Son rötuşlarımı yaparken arkamdan sarılan kişiyle ufak bir çığlık kaçmıştı ağzımdan. Gözlerim, gözlerini bulduğunda kızgınca, "Beni korkuttun." demiştim.

"Özür dilerim hayatım." diye mırıldanırken dudaklarını boynumun üzerinde hissettim. İçimdeki huzursuzluk yok olurken yerini daha başka duygulara bıraktı. Fazla şüpheci davranmıştım. Görünüşe göre aramızda soğukluk falan yoktu.

Yani bir süre öyle düşünmeye devam etmiştim.

Ta ki bir ay sonra ofisinde onu başka bir kadınla yakalayana kadar.

"Ağlama seansı mı yapıyoruz?"

Daha önce duymadığım ses üzerine hızla açıldı gözlerim. Terasın ortasında gördüğüm adamda dolandı gözlerim. Koyu gri kazağı yer yer sökülmüştü. Altındaki kot pantalonunun bir kısmı ise yırtılmıştı. Darmadağın kumral saçları ve yeşil gözleri bile görünüşünü kurtarmıyordu. Acınası görünümünden onun da bizim gibi olduğunu anlamıştım. Ama anlayamadığım bunlar nereden geliyordu? Önce Su, sonra bu adam. Hepsini o buluyor olmalıydı. Ama nasıl?

"Ne ağlaması?" Su'ya baktığımda elleriyle yüzünü kurulamaya çalışıyordu. Kuruttuğuna karar vermiş olmalı ki ellerini yüzünden çekti ve bir gülümseme yolladı bize. Rol yapmakta iyiydi ama kana bulanmış gözleri ele veriyordu onu. "Ben ağlamıyorum. Ama Bukre ağlıyor anlaşılan."

"Ne?" Ağzımdan şaşkın bir homurtu döküldü. Parmağımla kendimi işaret ettim. "Ben mi? Ağlayan benmiş miyim?"

Su parmağını yanağıma sürdü. Sonra da gözüme sokarcasına bana gösterdi. "Bak elimdeki ıslaklığı görebiliyor musun?" Kaşlarım çatılırken elimle yüzümü yokladım. Yer yer yakaladığım ıslaklık beni şaşırtmıştı. Ağlamış mıydım cidden? "Hatta, sende bak yeni çocuk. Basbaya ağlamış ama inkar ediyor."

"Bana diyene bak! Yüzünü kurulayınca ağladığının anlaşılmayacağını sanan aptal, senin de gözlerin kıpkırmızı."

Şaşkın ifadesi kahkahaya dönüştü. "Senin bu kadar uzun konuşacağın aklıma gelmezdi, asık surat. Ama işte ben, bir çapıveriyorum adamı. Sonra da böyle oluyor işte."

Dudağımın ucunda engelleyemedigim bir kıvrılma oluştu. Terasta dolaştırdığım gülümseme açık kapının arkasındaki onda durdu. Bugün geç teşrif etmişti. İfadesiz bakışlarını üzerimde yakalamıştım. Onu fark ettiğimden orada durmayı bırakarak terasa girdi. Onun gelişiyle herkes susmuştu. Üzerindeki bakışlarını görmezden gelerek aynı yere oturdu ve kağıdı çıkardı.

Aklıma tuhaf bir düşünce düştü.

Ona 'sessiz' lakabı baya iyi uyardı.

TımarhaneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin