[Sen hâlâ dayanma sebebimsin]

482 40 56
                                    

|Nam Lia|

Elimdeki iki kahveyi tutarken atkımı boynuma saran Minho'ya bakıyordum sadece. Her şey bir anda olmuştu. Annemin, Jin kaza yapmış dediği andan itibaren dünyam başıma yıkılmıştı. Onsuz bir hayat düşünme fikri, kalbimin en derinlerine iğne batırılıyormuş gibi hissettiriyor.

Şuan tek dileğim çabucak uyanması. Yani uyanır değil mi, aksi bir şey olmaz ? Hem doktor da söyledi ameliyatı iyi geçmiş diye. Küçük kardeşini bırakıp bir yere gitmez. Yani gidemez, olmaz.

"Güzelim ?"

Minho'nun sesini duymamla gözlerine baktım, "Hm ?"

"Kahveyi diyorum alabilirim artık."

Kafamı sallayıp elimdeki karton bardağı ona uzattım.

Bahçede yürümeye başladık. Beynim uyuşmuş gibiydi. Yanan gözlerim ve ağrıyan başım da pek yardımcı olmuyordu zaten. Ama yüzüme çarpan soğuk hava biraz olsun iyi gelmişti.

Tabii yanımda olan Minho da.

Sessiz geçen yürüyüşümüzün ardından bir banka oturduk. Kafamı geriye yaslayıp gri bulutlarla kaplı gökyüzüne baktım. İçimin dışa yansıması gibiydi. Tekrardan dolan gözlerime engel olamadım. Tabii akmalarına da.

Ağladığımı fark eden Minho bedenimi kendine çevirip sıkıca sarıldı. Bu kolların arasında kendimi daha iyi hissediyorum. Tutunabileceğim bir dal oldu bugün Minho benim için. Bir saniye bile desteğini eksik etmedi. Ellerimden tuttu, ağlamam için omzunu açtı ve sakinleşmem için sıkıca sarıldı.

Ellerini saçlarıma çıkarıp okşamaya başladı.

"Abin uyanacak Lia, bak doktor da ameliyatın iyi geçtiğini söyledi. Hem uyandığında seni böyle görürse üzülür."

Evet üzülürdü. Ya da çocuk gibi ağladığım için benimle dalga geçerdi. Ne yapacağı umrumda değil yeter ki uyansın. İster gülsün, ister alay etsin. Benden gitmesin yeter..

Burnumu çekip ayrıldım Minho'dan. Ellerini yüzüme koydu, baş parmağıyla akan göz yaşlarımı sildi. Biraz daha yaklaşıp yanağımdan öptü. İyi olmam için çaresizce o kadar çabalıyordu ki..

Çalan telefonumu cebimden çıkardım. Annemin aradığını görünce hemen açtım. Abimi yoğun bakım odasına aldıklarını, camdan onu görebileceğimi söyleyip kapattı. Birlikte yukarıya çıktık. Derin bir nefes alıp onu öyle görmek isteyip istemediğime emin olmadan camın önüne ilerledim. Birkaç kabloya bağlı, hareketsiz, yüzü yara bere içinde bir şekilde yatıyordu.

Elimi cama koyup fısıldadım, "Lüfen hemen uyan, hep koruyacağını söylediğin küçük kardeşin çok korkuyor."

Tekrardan akan göz yaşlarımı bu sefer kendim sildim. Omuzlarımın sıkılmasıyla sağıma döndüm. Wooyoung'du. Beni kendine çekip sarıldı. Ben de beline sarıldım. Solbin de yanımıza gelip sarılmamıza katıldı. Benim olduğu kadar onların da abisiydi Jin. Benim kadar perişan olduklarına adım kadar eminim.

Solbin burnunu çekip boğuk sesiyle konuştu, "Jin bizi bırakıp gitmez bir yere dimi wooyoung ?"

Wooyoung ikimiz de daha sıkı sarıldı.

"Gitmez tabii güzelim benim."

--

Arabaya binmiş tekrardan Minholara gidiyordum. Anneme ne kadar kalmak için yalvarsamda eve gidip uyumam gerektiğini, Jin uyanınca beni arayacağını söylemişti. Babamla birlikte o kalacakmış. Soran teyze de onlarda kalabileceğimi söyleyerek annemi ikna etmişti. Sonuç olarak ağlasam da hastaneden ayrılmak zorunda kalmıştım.

Sorry, I Love You | Lee KnowHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin