30. BÖLÜM: 'SONSUZ YASIN EŞİK BEKÇİSİ'

1.5K 96 202
                                    

 Arkadaşlar merhaba, uzun zaman oldu değil mi?Bölümleri belirli bir düzende yayınlamaya çalışacağım fakat minik bir ricam var

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Arkadaşlar merhaba, uzun zaman oldu değil mi?
Bölümleri belirli bir düzende yayınlamaya çalışacağım fakat minik bir ricam var.
Bölümlerin etkileşimi çok az ve attığınız yorumlar ve oylar büyük bir motivasyon sağlıyor. Normalde bölümü yazmak için tatili bekleyecektim ama birkaç kişiden bölüm nerede mesajı alınca motivasyonumu sağlayıp girdiğim sınavın gününde bölümü yazmaya başladım ve bu bölüm çok uzun olmasa da yazdığım diğer bölümlere oranla biraz daha uzun.

Bölümü yazarken teslim etmem gereken projelerim ve çalışmam gereken başka sınavlarımda vardı yani etkileşimimiz çok önemli. İyi dilekleriniz için yine ve yeniden teşekkür ederim.

Bölümü 30yorum ve 15 oy yapalım mı?
Bence yapalım.

Sınırı geçer geçmez yeni bölümü kucağınıza atarım.
'Sınırı kolay geçelim diye aşağıya bir iki soru bıraktım.'

Keyifli Okumalar...

🗝️

30. SONSUZ YASIN EŞİK BEKÇİSİ



Bir keresinde Ayla'nın okul rehberine "Kayıpla nasıl baş edilir, bilmiyorum." Dediğini duymuştum. Hayatındaki kaybın hemen sonrasıydı, notları düşmeye başlamıştı ve sosyal etkinliklerde en az benim kadar felaketti. "Birini kaybetmenin ne demek olduğunu hiç öğrenmedim."

Annemin öldürdüğü hizmetlinin başındaki halim gelmişti gözümün önüne, o gün verdiğim kayıp yirmili yaşlarıma dek uzanıp durmuştu. Azrail ile sadece onun kazanabileceği bir oyun oynuyordu insanoğlu ben ise oyunu defalarca galip getirmiştim.

Ölmeden önce mezara girme deyimini bilir misiniz? Ben gerçekten de girmiştim, parmaklarımdaki keskin acının nedeni buydu, toprağı kazmak için debelenen aciz bedenim tırnaklarımı kıracakmışçasına eşelemişti toprağı. Kendime gelene dek fark edememiştim bile.

İnsanoğlu böyle iğrençti işte, her gün acı bile çekse nefesi kesildiği an debelenmeye başlıyordu. Yalan ve salt öfke kurulu düzenin mızıkçı askerlerinden aşağısı değildik, her gün küfreder ve her gün güneşin doğuşunu beklerdik.

Hayatımdan eksildi eksildikçe de çoğaldı, hayatın benden alıp götürdükleri başka bir gün karakterime yansıdı. Şimdi içimi açıp bakıyorum da karanlığa teslim edilmiş geçmişim ve geleceğim, binlerce başıboş mezarın eşiğinde beklemişim.

Kaybetmeye alışmıyordu insan sadece beklemekten vazgeçiyordu, buna sığınır yıllarca korurdum kendimi. Benim için üzülmek yoktu, karanlık yoktu sadece itaat ve mahmurluk vardı.

Fakat sonra hayatıma biri girdi, bana aydınlığı hatırlatan şafak vakti uyumaya alışmış gözlerimi tekrar güneşe bakmaya alıştıran biri.

TAN VAKTİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin