Chan tanıdığı yüzle elini silahtan yavaşça çekti. İfadesizce karşısındaki bedeni süzmeye başladı. Dans ettikleri zamandan farklı görünüyordu.
Üzerinde ne onu soylu bir prens gibi gösteren pelerini ne de gözlerindeki parıltıyla ahenk içinde olan inci küpeleri vardı. Alnına dökülen siyah tutamlar toplanmıştı. Ellerinde ise tırmanış için olduklarını düşündüğü siyah kauçuk eldivenler vardı. Bu halde bile bir hırsız yerine bir prens gibi görünüyordu.
Gergin beden derin bir nefes aldı. Kendisinden cevap bekleyen siyah saçlıya bir adım yaklaşıp "Buraya nasıl girdin?" diye sordu. Chan karşısındaki bedende korku ya da endişe kırıntısı arıyordu. Bir çıkış sunmasını istiyordu. Ama o bunun yerine alaycı bir kahkaha patlattı.
Boynunu sağa yatırdı ve dudağını büküp konuştu. "Hep yanlış sorular mı sorarsın?"
Sesindeki alaycılık Chan'ı sinir ediyordu. Hyunjin'in kendisini şaşırttığını inkar edemezdi. Partiden sonra kendini Bay Park'ın kollarına bırakıp kolayca servete konacağını düşünmüştü. Hyunjin o aptalı kolayca parmağında oynatabilirdi. Hayatı boyunca refah içinde yaşardı.
Ama Hyunjin onun yerine Bay Park'ın gizli kasasındaydı. Chan'ı asıl sinir eden de buydu işte. Hyunjin'in ne istediğini tam olarak kestiremiyordu. Onu yem yaptığını sanarken Hyunjin kendisini balıkçısı seçmişti.
Kafasından atmaya çalıştığı düşüncelerde haklıydı. Hyunjin onu kendisiyle çatışmalara sürüklüyordu. Üstelik daha tanışalı birkaç saat olmuştu.
"Doğru soru nedir?"
Onun dilinden konuşmaya başlayınca Hyunjin'in gözleri parladı. "Doğru soru 'Neden buradasın?' olacaktı Bay Christopher."
"Cevabını bildiğim soruları sormak huyum değildir."
Hyunjin kendinden emin bedene bir adım daha yaklaştı. Birbirlerinin nefesleri yüzlerine çarpıyordu. "Hmm... Peki söyle o zaman neden buradayım?"
"Beni etkilemek için."
Cevap kısa ve netti. Tamamen duygusuz üstelik kendinden emin. Kahverengi saçlının her şeyi bildiğini sanan tavrı Hyunjin'in onunla alay etmesini sağlıyordu. Hyunjin'in dudaklarının kenarı kıvrıldı. Bu adam eğlenceliydi.
Gözbebekleri Chan'ınkiler arasında gidip gelirken konuştu. "Her şeyi kendinle ilgili mi sanarsın?"
"Hep bu kadar çok mu soru sorarsın?"
"Sorduğum kişi cevaplardan kaçıyorsa evet." Hyunjin'in sesi sonlara doğru yüksek çıkmıştı.
Kahverengi saçlının yavaş yavaş sabrı kaçıyordu.
"Buraya nasıl girdin?" diye tekrarladı sorusunu. Hyunjin ağır adımlarla olduğu yerden ayrılıp cam stantın üstündeki çantaya yanaştı. Metal bir evrak çantasıydı.Hyunjin kolunu stanta başını da koluna yasladı. Çantayı kulpundan tutup cam yüzeyde ağır ağır döndürüyordu. Çanta yüzeye sürtündüğü için sinir bozucu sesler çıkarıyordu. Siyah saçlının dolgun dudakları konuşmak için aralandı.
"Daha kolay bir yol daha vardı ama başarabileceğinizden pek emin değilim."Chan kollarını göğsünde bağlayıp çatık kaşlarla karşısındaki bedeni süzüyordu. Devam etmesi için bekledi.
"Havalandırmadan girdim."
Chan'ın çatık kaşları daha da çatıldı. Cevabı sorgulayan bakışlar atıyordu. "Hyunjin."dedi duraklayıp. "Bu odada havalandırma yok."
Hyunjin parmağını şıklattı. "Evet bu odanın yok. Ama çatı katının var." gözleriyle yukarıyı işaret edip konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Redolent | Hyunchan
FanfictionRastlantılara inanmayacak kadar gerçekçi bir adamı ihtimallere sıkıştıran bir ajan... Kore İstihbarat Teşkilatı'nda çalışan Hwang Hyunjin'in yeni görevi bir suç çetesinin içine sızmaktı.