Çekiştirilmekten nefes nefese kalmış ikili doğruldu. Changbin sitemle "Biraz daha gecikseydiniz adamlar bizi paketliyordu." dedi. Bu tepkiyi alacağını bilen Minho gözlerini devirip "Geldik ya işte patlamadın ya!" diye çıkıştı.
"Ya patlasaydım!"
Felix hiçbir şey demedi. Sadece ikisinin atışmalarına gülüyordu. Changbin hiçbir şeyden memnun olmazdı. Ve Felix bunu iyi bildiği için konuşmaya girmedi bile. Changbin haksız olduğunu da kabul etmezdi çünkü. Chan'a bir bakış attı. Ne zaman patlayacağını bekliyordu.
Beklediği gibi Chan sürekli birbiriyle uğraşan ikilinin arasına girdi. "Hadi çocuklar oyunun sırası değil. Felix sen korumaların başında bekle. Ellerini ayaklarını bağla ve kütüphaneye sürükle. 1 saate kadar uyanmazlar ama olur da erken uyanırlarsa tekrar bayılt. Üstlerinde tehlikeli bir şeyler varsa da alıp bize getir."
Felix bu kas yığınlarını tek başına nasıl taşıyacağını düşündü. Yine de başını sallayıp Chan'ı onayladı ve hemen işine koyuldu. Taşırken Changbin'den yardım isterdi. Kafasında çözdüğü problemle arkasını dönüp adamları bağlamak için çantasından ip almaya gitti.
Chan Felix'in gidişiyle devam etti. "Minho sen de bardaktaki parmak izini çıkar. Changbin sen de benimle gel şu gizli kapıyı açalım."
Görevlerini alan çocuklar çalışma odasına doğru yol aldı. Chan cebindeki bardağı peçetesinden tuttu. Dikkatle çıkarıp çalışma masasının üzerine koydu. Parmak izi dağılıp bozulmamalıydı.
Beyaz eldivenlerini eline geçiren Minho'ya bir bakış attı. İşe koyulduğunu görünce yanından ayrılıp duvardaki tablonun arkasındaki gizli kapıya adımladı. Changbinle tablonun birer uçlarına geçmiş nazikçe indiriyorlardı.
Minho da parmak izlerini almak için hazırlık yapıyordu. Elini sırt çantasına attı. Pudra ve fırçasını çıkardı. Pudrayı nazik fırça darbeleriyle bardağın üzerine yaydı. Yeterli olduğunu düşününce çantasından bant ve makas aldı. Bandı kesip bardağın üzerine hava boşluğu bırakmadan yapıştırdı. Yavaş hareket ediyordu. Minik bir hata her şeyi mahvederdi.
Bardağın üzerine baskı uygulayıp izlerin iyice çıkmasını sağladı. Çıktıklarını düşününce çantasındaki dört köşe ince camı aldı. Kendi parmak izleri geçmesin diye camın üzerine yapıştırdığı plastik filmi sıyırdı. Bandı bardaktan ağır hareketlerle çıkardı.
İnce cama bandı yapıştırdı. İtinayla bandı camdan tekrar söktü. Park Hoon'un sağ elinin tüm parmaklarının eksiksiz dört köşe camda olduğunu görünce sırttı. Bu işi tertemiz halletmişti. Kendisiyle gurur duydu.
Ve şifre kırıcıyı kurmaya çalışan ikiliye döndü. "Hyung parmak izi hazır." dedi. Chan onu "Tamam." diyerek onaylayıp şifre kırıcıdaki birkaç düğmeye daha bastı. Jeongin'in her dediğini eksiksiz yaptığını sanıyordu ama alet çalışmıyordu. Yeşil yanması gereken bildirim ışığı sarıydı. "Sanki bir şeyler yanlış." dedi Changbin. Chan da öyle düşünüyordu.
Hemen kulaklığına dokunup Jeongin'e seslendi. Jeongin en küçükleriydi ama bir teknoloji dehasıydı. Bu görev çok tehlikeli olduğu için onun gelmesine izin vermedi. Onun yerine normalde kamera ve telsizlerden sorumlu olan Felix'i getirdi. Jeongin bu yüzden Chan'a tavırlı olsa da Chan en doğrusunu yaptığını biliyordu.
"Innie bu aletin ışığı sarı yanıyor. Ne yapacağım?"
"Sarı bir şeyleri eksik yaptın demek. Şifre hanesini girdin mi hyung?"
"Girdim ama çalışmadı."
Jeongin düşündüğünü belirten mırıltılar çıkardı. Neyin eksik olabileceğini kafasında taradı. En sonunda aklına gelen fikirle mikrofona yakınlaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Redolent | Hyunchan
FanfictionRastlantılara inanmayacak kadar gerçekçi bir adamı ihtimallere sıkıştıran bir ajan... Kore İstihbarat Teşkilatı'nda çalışan Hwang Hyunjin'in yeni görevi bir suç çetesinin içine sızmaktı.