32. Bölüm "Suda Süzülen Yaprak Gibi"

7.3K 1K 207
                                    

Kibirli bir ifade ile salına salına yürümek tahmin ettiğimden daha zordu. Acaba eskiden benimde yaptığım bu muydu? Asihna'da insanlar yokluk çekerken cariye olmanın nimetlerini sorgulamadan yaşarken böyle mi görünüyordum? Düşünürken adımlarımı atıp sanki cariyelerden üstünmüşüm gibi etrafa bakınıyordum. 

Cariyeler olmasa bile onların hizmetçilerin bu bahçede gezindiğini biliyordum. Elbet birileri görecek ve konuşmalar sonunda cariyelerin kulağına ulaşacaktı. Benim ise duymasını istediğim tek cariye Sacae cariyesiydi. 

Prensin ilgi göstermeye başladığı cariye sanki sarayda önemli yer edinmiş gibi kasıla kasıla yürüyordu. İnsanların düşünmesini istediğim buydu. Önemli bir mevkiye erişmek için elinden gelen her şeyi yapacak insanların hırsını doğru kullanmalıydım. Sowa'ya bakmadan onunla konuşmaya başladım. "Benden uzaklaşmalısın. Eğer benim tek olduğumu düşünürlerse yanıma bile gelebilirler."

"Senin zarar görmeni istemiyorum," dedi Sowa sanki bir sohbetin ortasındaymış gibi. Sesindeki endişenin tınısını duyabiliyordum. 

İç çektim. "Merak etme zehirlenebilirim ama biri cariyenin bahçesinde ok atacak kadar ileri gidemez," dedim ve içimden Dian'ın bile bunu yapamayacağını ekledim. Bu işi hallettikten sonra ona haber gönderecektim. Yokluğu fazla garipti.

Sowa sadece iç çekti ve bir an sonra arkamdan gelen ayak sesleri yok oldu. Onun ağaçların gerisinde beni takip ettiğini biliyordum. En azından artık bahçede gezinecek insanlar tarafından görülmeyecekti. Düşüncelerime döndüm. Özellikle Dian'ın nerede olduğunu merak ediyordum. Sowa ve Jutan bile bu konu hakkında bilgi edinememişti. En başında ondan intikam almak için bu yola çıkmıştım. Şimdi onun yokluğunda gergin hissediyordum. Elimden kurtulmasına razı olamazdım. Özellikle kolayca ölmesine. Hayır, onun için ölüm ödül bile sayılırdı. O daha aşağılık bir sona layıktı.

Onu merak etmemin diğer bir sebebi ise benim bildiğim yeri onunda bir şekilde öğrenerek ejderhanın gözlerini almasıydı.  O zaman Asihna'nın çoğu topraklarını terk ederek katliama katılmıştı. Geçmişinde kahramanlıklar olan bir halkın bu şekilde aşağılık davranmasını Dian'a bağlamıştım ama şimdi onların kendi istekleriyle bunu yaptığını görebiliyordum.

Bir yetimin Asihna'nın geleceği hakkında konuşması ya da bir eylem yapması yasaktı ama eğer bir şansım olsaydı buz kaplı toprakların üzerinde yaşayan insanları refahlarına kavuşturmak için elimden geleni yapardım ve bu kanla kaplı bir yolda yürümek olmazdı. 

Nefesimi verip gölün üzerinden geçen ahşap köprüye doğru ilerledim. Gölün karşısındaki çiçeklerin arasında yürümek iyi bir fikir gibi görünmüştü. Sacae ve Agram cariyelerin köşkleri bahçeye daha yakındı. Tam köprüye bir adım atmıştım ki gölün üzerindeki nilüfer çiçeklerinin arasında dikkatimi çeken bir şey oldu. Köprünün kenarlarında korkuluk olmadığı için dikkatle gidebileceğim kadar kenara yakınlaştım ve o anda nilüfer çiçeklerinin arasında yavaş yavaş ilerleyen ayakkabıyı gördüm. 

İşlemeli bir ayakkabı. Tıpkı cariyelerin giyebileceği tarzda üstelik. 

Bakışlarımı gölün biraz uzağına çevirdiğimde ayakkabının diğer eşini gördüm. Ters dönmüştü. Kalbim o kadar gürültülü atıyordu ki bahçedeki her ses kalbimin gümbürtüsünün arkasında kaybolmuştu. Sonunda suyun içine dolmasıyla kabarmış etekleri gördüğümde beynim bir an görüntünün ne olduğunu algılayamadı. Sonunda neyle karşılaştığımı anladığımda ise düşünmeden kendimi gölün suyuna attım. Kadın muhtemelen ölmüştü ama bir şansı varsa geç olmadan yetişmek istiyordum. O an düşünmediğim ise üzerimdeki ağır kıyafetlerin yüzmeme engel olacağıydı.

Cariye'nin İkinci HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin