"Bir Aile Olmanın Anlamı"

5.7K 711 24
                                    

Ayana elini şişen karnının üzerine koyarak yerinden zorlukla kalktı. 

"Bunu yapmak istediğinden emin misin?" diye sordu İper endişeli bir sesle. Aradan on yıl geçmesine ve iki erkek çocuk doğurmasına rağmen hala onu ilk gördüğüm gün ki kadar güzel ve genç görünüyordu. Siyah susam lapasını sürekli önüme getirmese onu daha çok sevebilirdim ama benim iyiliğime olduğunu söyleyerek durmadan yemek için baskı yapıyordu. 

Yılan balığı dolgulu çörekleri, buharda pişmiş mantıları, közde pişirilmiş kuzu etlerini özlemiştim. Düşüncesi bile ağzımın suyunun akmasına neden oluyordu. Şükür ki çok fazla yemek yememe rağmen hala bedenim eskisi gibiydi. Üçüncü çocuğumun verdiği şişkinliği saymazsak tabi. 

"Sorunsuz bir doğum için bunu yapmalıyım. Ben Khatun'um örnek olmam gerekir," dedim onun itirazlarını susturabilmek için. Erik moru elbisemin eteklerini tutarak girişe yöneldim. Yapmam gereken iş çok basitti. Doğuya açılan kapıdan dışarı çıkacaktım. Güneşi üç kere selamladıktan sonra içeri girerek dinlenmeye devam edebilirdim. Bunu dokuz gün boyunca tekrar etmem gerekiyordu. İlk sekiz gün sorunsuz halletmiştim ama dün gece bayıldıktan sonra Yuel tek bir adım atmamı bile istememişti ama onu dinleyecek miydim?

Hayır.

Ağır örtüyü kaldırdığımda sabah güneşinin yumuşak ışıkları ayaklarıma değdi. Sabah güneşi seviyordum. Dışarı adım atmamla İper anında yanımda bitti. 

"Ne o," dedim muzip bir gülümseme ile "Bana fırça atmaya devam etmeyecek misin?" Asihna kabilesine katıldığımızdan bu yana İper ile artık arkadaş gibiydik. Bir süre benimle konuşurken hizmetçi dilinde takılı kalmıştı ama geçen zaman sonunda o da benimle arkadaşı gibi konuşmaya alışmıştı. 

Onu seviyordum. O benim tek kız arkadaşımdı. Jutan aradan geçen zamana kadar ne kadar fazla kadın arkadaş edinse de bir kere bile evlenmeyi aklına getirmemişti. Bundan memnun olduğunu söyleyerek onun için eş seçmemizi de engelliyordu. Bir keresinde Yuel'e Jutan'ın durumunu şikayet ederken eşim onu rahat bırakmamın daha iyi olacağını söylemişti. 

"Birini kalbinde taşıdığına eminim. Onu bir eş seçmek zorunda bırakmasan daha iyi olur. Eğer kalbinde bir kadın varsa başka bir kadını onunla evlendirmek kadına haksızlık olacaktır." 

Jutan'ın birine aşık olduğunu fark etmemiştim ama madem bana söylememişti bu konuda üzerine gitmemeye karar vermemiştim. 

Yüzümü güneşe dönerek selam verdim. Çadırlarından işleri için çıkan insanlar bana bakarken gülümsüyordu. Onlarla konuşmadan önce iki kere daha selam verdim. 

"Eşim neden söz dinlemiyor," diyen Yuel elinde ok dolu sadak ile bana yaklaşıyordu. Ellerimi karnımda birleştirip ona sanki kızgınmışım gibi baktım. "Artık üçüncü çocukta çadıra tıkılmak istemediğime karar verdim. Eğer dördüncü bir çocukta ısrar edersen o zamanda at üstünde doğuracağıma emin olabilirsin."

Yuel benim sahte sinirim karşısında kahkaha attı. Önce dudaklarıma sonra karnıma sevgi dolu bir öpücük kondurdu. Zamanla sahip olduğumuz sevgi ile Yuel o kadar değişmişti ki her zaman boş bir çukur gibi olan gözleri şimdi sevgi ile doluydu. 

"Ben onu çadırda tutmak için elimden geleni yaptım ama karın vahşi bir at gibi inatçı," dedi İper arkamdan. 

Yuel ona bakarken güldü. "Seni burada gördüğüm iyi oldu. Zejin'e söyle eğer kızıma sataşmaya devam ederse babasının kim olduğunu umursamadan onu sınırdaki birliğe göndereceğim."

İper ile birbirimize bakıp gülmeye başladık. Yuel ilk çocuğumuz olan Lin Kou'ya  oldukça düşkündü. Zejin ile aynı zamanda doğan Lin Kou daha on üç yeşerme görmüştü ama ikisi bir an olsun ayrılmıyordu. Onların evleneceğini tahmin etmek için şaman olmaya gerek yoktu. Onların birliktelikleri Ulular tarafından kutsanmış gibiydi ama bunu kabul etmeyen tek kişi Yuel'di. Kızıl saçları ve amber rengi gözleri ile ovadaki en güzel olan kızını kıskanıyordu. Ailenin tek kızı olması da Lin Kou'ya yardımcı olmuyordu. 

"Çocukları rahat bırak," dedim eşimin koluna elimi koyarak. Sowa'nın ikinci çocuğu Diya ve ikinci çocuğumuz Qui Mu uzaktan kavga ederek geliyorlardı. Onların bir kere bile iyi anlaştığını görememiştik ama ben onların anlaşma tarzlarının bu olduğunu düşünüyordum çünkü birbirlerinden nefret etseler bile sürekli dip dibe duruyorlardı.

Tam onlarla ilgili bir şey söylemek için  dudaklarımı araladığım anda bacaklarımın arasında hissettiğim ıslaklıkla kelimeler yerine bir hayret nidası döküldü. Yuel hemen belimden kavrarken İper aceleyle çadırın örtüsünü kaldırdı. 

Güldüm. "Sanırım annesi gibi sabırsız bir kız daha geliyor," dedim Yuel'in beni içeri götürmesine izin verirken. 

Yuel saçlarımı öperken onun güldüğünü görmekten çok hissettim. "Sana benzemesi beni ne kadar mutlu bir adama  dönüştürür tahmin edemezsin."

Ona gülümseyerek çadırdan içeri girdim. 

Bir saat sonra ağlayan ve bana benzeyeceğini daha ilk andan gösteren bebeğimizi kucağıma kız çocuğumuzu aldım. 

Adını Rina koyduk.

Cariye'nin İkinci HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin