Doğan güneş, ağaçların arasından ormanının zemini aydınlatıyor, çiğ kaplı çimenlerin üzerindeki kan damlalarını yakut gibi parlatıyordu.
Bedenimde yaşam ateşimi harlaması gereken kanım toprak tarafından yavaşça emiliyordu. Sırtımdan girip göğsümden çıkan keskin kılıcın acısı bir yana ihanete uğramış ruhum paramparçaydı. Üzgün değildim, kırgın değildim. Sadece öfke doluydum ve paramparça olan ruhumun her bir parçası öfkenin sönmez ateşi ile kavruluyordu.
Sevdiğim adam beni kullanmış, artık yararlı olmayacağımı anladığında canımı hiç düşünmeden almıştı. Beni korumak için canlarını hiçe sayan iki arkadaşımdan sonra ondan kaçmaya çalışırken sırtımdan giren kılıcın acısını hissetmiştim.
Beni gözünü kırpmadan öldürmüştü
Ve karnımdaki bebeğini de.
Ellerimi karnıma götürmek daha hayat bulamadan ölümle tanışan bebeğim için ağlamak istiyordum ama içimdeki öfke öyle yoğundu ki kalbimi taşlaştırmıştı.
O adam ölümden daha fazlasını hak ediyordu. Çektiğim acının daha fazlasını.
Gözlerim kapanmaya başlasa da direniyordum. Beni duyabilecek her Uluya dua mırıldanıyordum. Bir Ashinalı dua etmezdi ama ben ediyordum. Çoktan bize sırtını dönmüş tüm Ululara durmadan yakarıyordum. Biri, birileri bana yardım etmeliydi. Sadece intikam içinde olsa yaşamak istiyordum.
Ağaçların arasından çıkan siluet gördüm. Eğer kalbim kaybettiğim kan yüzünden güçsüz düşmeseydi eminim beklentiyle hızlanırdı. Kim olduğunu bilmiyordum ama bana yardım edebileceğini hissediyordum.
Kuruyan dudaklarımı zorlukla kımıldattım. "Lütfen... Lütfen yardım et," diye seslendim güçlükle.
Zayıf çıkan sesimden ölümün artık çok yakın olduğu anlaşılıyordu. Her hırıltılı nefes alışımla birlikte kan damarlarımdan akarak yaşam kırıntılarını da beraberinde götürüyordu. Yine de çok geçmeden siluet bana doğru yaklaştı. Bulanıklaşan gözlerim onun yüzünü seçemese de bedenine bakarak oldukça güçlü biri olduğunu görebiliyordum.
"Küçük dişi boşuna dua ediyorsun," dedi ahenkli bir sesle. Bana doğru eğildi. Onun yüzünü göremiyordum. Yüzümün bir tarafı toprağa dayalıydı ve gözlerim sadece ayakkabılarını ve üzerindeki sarı işlemeleri görebiliyordu.
"Ben..." diyebildim sadece. Artık konuşabilecek durumda değildim ama sözlerimi zihnimde tamamladım.
İntikam için yaşamak istiyorum.
Adam derin bir nefes aldı. "Siz insanlar ve basit duygularınız." Bir süre sessiz kaldı. Sanki zaman onun için önemli değildi fakat ben her geçen saniyede yaşayanların dünyasından uzaklaşıyordum.
"Sana istediğini vereceğim ama anlaşmalar karşılıksız olmaz biliyorsun. Karşılığında bana borçlu olacaksın."
Kelimeleri soru yüklüydü. Hırıltılı nefesimle son kelimelerimi dile getirdim. "Kabul ediyorum."
Adam yumruğunu gözlerimin hizasına getirdi. Parmaklarını açtığında avuç içindeki altın ağustos böceğini gördüm. Artık bedenimde herhangi bir his kalmamıştı. Kararan bilincimin son anında adamın dudaklarımı araladığını ve dilimin üzerine altın böceği yerleştirdiğini hissettim. Gözlerim kapanmadan önce bana dikkatle bakan sarı gözleri gördüm. Bir ejderhanın gözleri kadar vahşiydi.
Bir an sonra yaşam ateşim söndü.
Bu benim hayatımın sonuydu.
Şimdilik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cariye'nin İkinci Hayatı
Ficção HistóricaBir cariyenin intikamı nelere yol açabilir? İHANET SEVDİĞİ ADAMDAN GELDİ Ayana, İmparatorluğa cariye olarak gelmesinin bir nedeni vardı. Sevdiği adama yardım edecek, yüzyıllardır esaret altında olan halkını kurtarmak için çağlardır kayıp olan ejderh...