28. Bölüm "Yılanın Dişinden Akan Zehir Misali"

7.9K 1K 98
                                    

Sonunda İstediğimi elde etmiştim. 

Dian artık bunu duyduğunda emirlerimi yerine getirmemi bekleyecekti. Sowa'dan öğrendiğim kadarıyla Kuzey sınırına gitmek için hazırlık yapıyordu. Hala yanıma gelmemiş olması ise düşündükçe midemin gerilmesine neden oluyordu. Onun diğer hayatıma göre habersiz bırakması planlarından sadece biri olduğumu gösteriyordu. Bu işi onunla konuşmadan çözemeyecektim ama eminim prens ilgilenmeye başladığı an kapımı çalacaktı. 

Festivale girmeden saraya dönmek zorunda kaldığımız için keyfim yoktu ama elde ettiğim şansla kendimi avutuyordum. Her an elenerek saraydan ve intikamımdan uzaklaşabilecekken şimdi yeniden kendimi oyuna girmiş gibi hissediyordum. Artık geriye kalan prensin ziyareti ve cariyelerin buna tepkisi olacaktı. Gerçi buna sadece bir cariye büyük tepki gösterirdi. 

Sacae cariyesi zehir konusunda uzman olan bir krallıktan geliyordu ve bu uzmanlığı kullanmaktan geri kalmayacağına emindim. Planı doğru uygulamak önemli noktaydı. Yoksa sonum yeniden mezar olurdu. 

Tam sarayın duvarından girip Zambak köşküne doğru ilerlerken karnım guruldadı. Sesi o kadar yüksekti ki yanımda yürüyenler sesi duydu. Sowa gülümsemesini bastırırken Jutan alenen kahkaha attı. Bu adamın sinir bozucu olduğunu bilmezdim. Ayana olduğum zamanlar bana sanki bir prensesmişim gibi davranırdı. Şimdi bu kadar sinir bozucu olması canımı sıkıyordu.  

Festivale gitmek istememin sebebi yemeklerdi. Sonunda zehirlenme korkum olmadan yemekleri istediğim gibi yiyebilecektim. Nişastan yapılan şekerler, kaymak topları hepsi kuş olup uçmuştu. "Sanırım şekerleri yemek kaderimde yokmuş," dedim sesli bir şekilde.

İper gülümseyerek elini cebine soktu ve dışarıya kese kağıdına sarılı bir şey çıkardı. "Sizi beklerken birkaç satıcıya uğradım," dedi ve kağıttan keseyi elime bıraktı. "Zambak köşküne vardığımızda verecektim," Gülümsemesi bir sır paylaşacakmış gibi gizemli bir hal aldı. "Gerçekten çok lezizler."

Kese kağıdını açtığımda şekilleri biraz bozulsa da meyvelerle renk verilmiş nişasta şekerini ve kaymaktan topları gördüm. Hemen toplardan birini ağzıma atıp zevkle çiğnerken gözlerimi kapattım. Tadı kelimelerle anlatamayacağım kadar lezizdi. Balla karıştırılmış kaymak dilimin üzerinde eriyip gitmişti. Ulular adına tatlı harikaydı.

"Bunun için seni öpebilirim," dedim mutlulukla. İper'in yanakları kızardı. Parmakları ile dudaklarını kapatmadan önce kıkırtısını duydum.

Jutan bir iki adımda yanıma geldi. Gözlerini elimdeki tatlılara dikti. "Ne ara tatlı tezgahına gittin ki sen? Bende bunlardan yemek istiyordum," dedi ağzının suyunu akıtırcasına. Bakışları tatlılara çoktan kilitlenmişti. 

Elimi ulaşamayacağı bir noktaya çektim. "Sana ikram edebilirdim ama bana saygısı olmayan bir muhafızı besleyecek değilim," dedim ciddi tutmaya çalıştığım ses tonumla. Onunla uğraşmak her zaman hoşuma gidiyordu. 

Jutan elimi takip ederek diğer tarafa geçti. "Ben her zaman size karşı naziktim Ch'Yen," dedi bakışları elime kilitlenmiş halde. Artık düşünerek konuşmadığının farkındaydım. Çevremdeki hareketlilikten uzaklaşmak isteyen İper Sowa'nın yanında yürüyordu. Onların yan yana gelmesi için bile Jutan ile uğraşırdım. 

"Ben öyle düşünmüyorum," dedim ağzıma kaymaktan bir top atarken. Elimdeki şekerlerin sayısı azaldıkça Jutan'ın paniği de artıyor gibiydi. 

"Sizin gibi birisine her zaman kibar davranmak için elimden geleni yaparım," dedi ve sesli bir şekilde yutkundu. Onun bu haline kıyamadım. Her ne kadar tatlının aşkıyla konuşsa da Turina'yı sevmediğini biliyordum. Yine de ona kızmak içimden gelmiyordu. Bana göre o hala Ayana'nın en yakın arkadaşıydı. Bu yüzden nişasta şekerinden bir tane alıp gerisini Jutan'ın avcuna bıraktım. 

Cariye'nin İkinci HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin