İnsanlar askerlerin imparatorluğa karşı isyana giriştiğini sanıyordu.
Ben ve arkadaşlarım aklına gelen ise Kuzey Ejderha Kralı'ndan geriye ne kaldıysa gücünü kazanmak için saldırıya geçtiğiydi.
Agram Cariyesinin cansız bedeni tören masasının üzerine devrilmişti. Gözleri ardına kadar açık bir halde artık etrafa boş bakıyordu. Etrafında kargaşa hakimken onun için zaman durmuştu. Yanımdaki diğer kadına baktığımda Tthaya cariyesi ise ortalıkta görünmüyordu. Kadın akıllıydı. Bende kaçmalı ve taşları bulmalıydım. Son çaremiz buydu.
Kapalı alanda olmamıza rağmen esen sert rüzgar saldırının arkasında kim olduğunu fısıldar gibiydi. Görmek istemediğim iki canavar her an karşıma çıkabilirdi.
Etrafıma bakındım. Savaşta gözlem önemliydi. O karmaşada Sowa ve Jutan' göremiyordum ama o an bana yaklaşmak için mücadele eden İper'e saldırmak üzere olan gözleri beyaza dönmüş askeri gördüm. İnsanların arasından geçerek ona yaklaşmaya kalkarsam vakit kaybı olacaktı. Bu yüzden tören masasında duran bronz heykeli alıp hiç düşünmeden askerin kafasına fırlattım. Darbeyi alan asker geriye doğru savruldu. İper saldırıya uğramak üzere olduğundan habersiz yanıma ulaştı. Onu kolundan tutarak arkama geçmesini sağladım. Bir an önce tören alanından çıkmamız gerekiyordu. Taşlar olmadan bu saldırıdan kurtulmamız mümkün değildi.
Askerler artık çok yakındaydı. Başka bir asker saldırdığında kılıcını elimdeki tören yelpazesi ile savuşturduğum. Yeniden saldırdığında İper'i diğer tarafa çevirip yelpazenin kenarını kılıcın üzerine indirdim. Kılıç yere baktığı anda tekmemi kafasına savurmamla düşmesi bir oldu.
O karmaşaya rağmen İper hayranlıkla bana baktı. "Ch'Yen bunları ne zaman öğrendiğiniz bilmiyorum ama iyi ki öğrendiniz," dedi etkilenmiş bir halde İper.
"Öğrenmedim, birinden ödünç aldım desem doğru olur," dedim yanından geçtiğim bir askerin belindeki diğer kılıcı hızla çekerken. Yuel'in olduğu yere gitmeliydim. Saldırı olurken hala oradaydı. Eğer onun yanına ulaşır kapıdan çıkabilirsem çok istediğim taşlara ulaşabilirdim.
Yuel'in olduğu yere doğru gitmeye çalışırken önüme birinin çıkmasıyla aniden durmak zorunda kaldım. Karşımdaki kişinin bana saldıracağını düşünerek kılıcımı savurdum ama gözlerim özlemini çektiğim amber renkli gözlerle karşılaşınca durdum.
Karşımda Yuel duruyordu. Onu çok özlemiştim ki. Sarılmak, çektiğim sıkıntıları ona anlatmak istiyordum ama kaybedilecek zaman yoktu.
"Prens, Taoji, Sowa ve Jutan'a onlarla imparatorluk yolunda buluşacağımızı söyle. Oraya mutlaka diğer asker gelmeden gelmelisiniz. Bu saldırıyı püskürtemezler," dedim hemen ve Yuel'in benim dediklerimi yapacağına dair bir onay bile beklemeden çıkışa doğru İper'i peşimden sürükleyerek ilerledim. İnsanların çığlıkları, eti kesen kılıçların sesi ve havadaki kan ile korkunun keskin kokusu midemin gerilmesine neden oluyordu. Yuel'in diğerleri ile birlikte bizi bulmasını umdum. Eğer o gelmezse sadece bu saray içerisinde değil, toprağın üzerinde yaşayan insanlar ya ölecek ya da köle olacaktı. Eğer Kuzey'in Ejderha Kralı taşları ele geçirirse Uluların umursamadığı insanlar daha kötü bir kaderle karşılaşacaktı.
Çift kanatlı kapıyı açarak İper ile ikimiz koridora adım attık. Arkadaki insanların çaresiz sesleri yakamıza yapışırken olanca gücümüzle koşmaya başladık. Eğer o insanlara yardım etmek istiyorsam önce taşları almalıydım. Attığım her adımda bunu kendime tekrarlamak zorunda kaldım. Onları terk etmiyordum. Onları ölümden kurtarmak için taşları almam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cariye'nin İkinci Hayatı
Historische RomaneBir cariyenin intikamı nelere yol açabilir? İHANET SEVDİĞİ ADAMDAN GELDİ Ayana, İmparatorluğa cariye olarak gelmesinin bir nedeni vardı. Sevdiği adama yardım edecek, yüzyıllardır esaret altında olan halkını kurtarmak için çağlardır kayıp olan ejderh...