"Sen Benim Kaderimsin"

7.3K 825 82
                                    

Shan'ın düştüğünü görüyorum.

Ondan uzakta olmama rağmen hızla koşmaya başlıyorum. Bana verdirdiği söz hala aklımda. Bunun gerçekleşeceğini bilmeme rağmen her an olmamasını diledim. Yine de o düşmeye devam ederken onun yanına ulaşmak için düşmanın ortasına dalmaktan çekinmiyorum. Verdiğim sözü tutmak zorundayım. Geleceğin aynı şekilde kalması için bunu yapmalıyım.

Shan sonunda yere düşerek büyük bir toz bulutunun kalkmasına neden oluyor. Oysa düştüğü yer çimen, toz olmamalı. Buna takıldığım için kendime kızıyorum. Yanına varmadan önce düşman askerlerinden biri karşıma çıkıyor, kılıcını savurduğunda hemen darbeyi engelliyorum ama hissettiğim acı başka birinin daha saldırdığını kanıtlıyor. Kılıcı yeniden savurmadan iki okla askerlerin düştüğünü görüyorum. Oku kimin attığını görmeme gerek yok. Bu hayatta kardeşim olarak yaşayan adam olduğunu biliyorum. Shan'ın yanına varmama az kaldı. Sonunda elimde hançer ile onun yanına vardığında zorlukla nefes aldığını görüyorum.

"Shan," diyorum nefes nefese. Başka bir kelime çıkmıyor dudaklarımın arasından. Ölmek üzere olan birine ne denilebilir.

Shan dudaklarından kan süzülürken bile gülümsemeye çalışıyor. "Ölmenin böyle bir şey olduğunu tahmin edemezdim," diyor. Sanki çok beklediği bir anı yaşıyor gibi heyecanla parlıyor gözleri. O gözleri yerinden çıkaran kişinin kendim olması hayallerimin ötesinde. O taşlara ilk hayatında dokunduğumu hatırlıyorum. Ne olduklarına dair bir an bile düşünmemiştim oysa.

"Konuşma," diyorum ama saçmaladığımın bende farkındayım. O iyileşmek istemiyor. Ölümü kendi isteğiyle kucaklıyor. Sanki onun şerefine yapılanb bir tören gibi. Onun bu hali gözlerimin yaşarmasına neden oluyor. Eğer insanların yanında olmasa yok olacaktık. Oysa o kendi benliğini silmek için bir an bile tereddüt etmeyerek insanlara yardım ediyor.

Shan uzanıp yanağımdan akan göz yaşını siliyor, "Yeniden görüşeceğiz," diyor kendinden emin bir sesle. "Kaderimiz ayrı değil Huo," diyor.

Yanağımdaki eli düşmek üzereyken onu tutuyorum. İçim acıyor ama bende ona gülümsüyorum. "Adım Ayana," diyorum sanki bu çok önemliymiş gibi.

"Biliyorum," diyor sonra gözleri titreyip kapanırken "Biliyorum," diye fısıldıyor ardından zor duyulur bir sesle ekliyor. "Sen benim kaderimsin."

Shan son nefesini verdiğinde başında duruyorum. Yapmam gereken işi biliyorum ama yapmaya cesaretim yok. Yine de kendime zaman ayıramıyorum. Ttireyen elimi uzatıp göz kapağını kaldırıp hançerin ucunu göze bastırıyorum. Midem bulanıyor ama kusamam. Gözlerimden akan yaşlara rağmen yaptığım işi bırakmıyorum. Ellerim onun kanıyla kaplanıyor, öğürüyorum ama kusmaktan çok karnıma giren ağrı ile çığlık atıyorum. Gözlerimi karnıma çeviriyorum. Kan içindeyim. O zaman yaralandığımı anlıyorum. Fazla zamanım yok. Verdiğim sözü tutmam lazım. Kuru ve soğuk bir rüzgar eserken diğer göze geçip hızla işimi hallediyorum.

"Ulular adına bu da ne?" diye soruyor yanıma gelen Mu Biao. Elimde artık iki göz yok iki parlak sarı taş var. Sanki taşların içinde bir şey geziniyor ama daha dikkatli baktığımda bunun öyle olmadığını görüyorum. Taşları titreyen ellerimle kardeşime uzatmadan öksürmeye başlıyorum ve taşların üzerine kan sıçratıyorum. Mu Biao'nun gözleri telaşla ardına kadar açılıp yanıma aceleyle diz çöküyor.

"Huo yaralandın mı?" Sonra arkasına dönüp bağırıyor. "Khatun yaralandı yardım getirin."

Uzanıp koluna dokunuyorum. "Yapma," diyorum zorlukla. "Yaşamın benden uzaklaştığını hissediyorum." Bundan da memnunum ama ona söylemiyorum. En azından Asihna'nın kurtulduğunu biliyorum ama ne kadar süreliğine emin değilim. "Taşlar," diyorum hemen. "Onlar bizi lanetten koruyacak. Onları korumalısın." Ardından ona ruhun ikiye bölündüğünü söylemek istiyorum ama dudaklarımın arasından sadece "İki ruh," çıkıyor ve karanlık beni sarmalarken kardeşimin bağırarak ismimi söylediğini duyuyorum. İlk hayatım sona eriyor.

Cariye'nin İkinci HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin