Yıllar yıllar sonra
Yuel artık yaşlılıktan kırışmış elleri sevgiyle tuttu. Bu elleri ilk tuttuğunda nasıl heyecanlanıyorsa hala öyle heyecanlanıyordu. Eşi artık çok yaşlıydı. Kendisi de öyleydi. Ölümün soğuk nefesini ensesinde hissediyordu. Eşinin gözleri kapalıydı. Çok zamanları kalmamıştı biliyordu. Yakın zamanda fani hayatına veda edecek onun ruhunu alan Yuel krallığına geri dönerek onu sonsuza kadar kraliçesi yapacaktı ama ondan önce yapılması gerekenler vardı.
Çadırdan çıktığında gecenin karanlığını yıldızlar aydınlatıyordu. Çocukları ile gereken konuşmayı yapmıştı. Onların çadırdan uzak durmasını istemişti.
Ovanın kenarına doğru ilerledi. Ejderha bedenine dönüşmeden önce insanlardan uzaklaşması gerekiyordu. Orada dönüşüm geçirerek uluların yanına gidecekti. Görmek istediği biri vardı. Artık çadırlar ilk geldiği zamankinden çok daha fazlaydı. Bu yüzden daha çok ilerlemesi gerekti.
Sonunda ağaçların arasında bir genişlik bulduğunda durarak başını gökyüzüne kaldırıp kadim zamanlardan kalma kelimeleri fısıldamaya başladı.
Ayaklarının çevresinde dönmeye başlayan altın toz yavaş yavaş etrafını sarmaya başladı. Çok geçmeden yaşlı insan bedeninin yerini ejderha bedeni aldı. Sanki uzun zamandır bir yere hapsedilmişti. Ejderha bedenindeyken asıl benliğine döndüğünü hissediyordu.
Yukarı çıkmaya devam etti. Bulutların üzerine çıktığında birbirine bağlı yüzüyormuş gibi gezinen toprak parçalarını gördü. Birbirlerine sarmaşık köprülerle bağlıydılar. Görmek istediği ulunun olduğu toprak kütlesine doğru uçmaya devam etti.
Sonunda toprak parçasına geldiğinde yavaşça toprağa indi. Aradığı ulu, hayat ağacının altında yapraklara bakıyordu. Bu yapraklarda insanlık tarihinde önemli olayların yazılı olduğu söylenirdi. Kadın uzun saçlarını savurarak ejderhaya döndü. Kadın oldukça güzeldi. Ulular insanları yaratırken kendi görüntülerinden esinlendikleri söylenirdi. Bu kadının güzelliğine hiçbir insan sahip olamazdı. O kadar güzeldi ki insan bakarken kendini unutabiliyordu. Yuel yanına ejderha formunda gittiği için memnundu.
Kadın gülümsediğinde dudaklarında güneş doğdu sanki. Okyanuslara benzer gözleri kendine has bir ışıkla parladı. "Demek geldin. Bunu yapmak istediğine emin misin?"
Yuel Ejderha olduğu için kelimeleri kullanamazdı. Bu yüzden zihninden konuştu. "Evet," diyerek kararlılığını belli etti. Kehanet Tanrıçası'nın yaptığı uyarılar onun için önemli değildi. Ayana ne kadar dünyaya gelirse gelsin her zaman onun kaderi olacaktı
Kadın başını salladı ve elini kaldırdığında avcunda bir ışık belirmeye başladı. "Bu çemberi kırabilirdin ama madem kararın bu elçi olan sana saygı duyacağım," dedi ve elindeki ışığı ejderhaya doğru gönderdi. "Ne yapman gerektiğini biliyorsun. Umarım doğru karar veriyorsundur."
Yuel sadece teşekkür etti ve burnunun ucuna konan ışığa baktı. Ne kadar yol giderse gitsin oradan kaybolmayacağını biliyordu.
Kehanet Tanrıçası elindeki kahverengi tozu havaya atıp bir çemberin oluşmasına neden oldu. "Git," dedi şakıyan bir sesle. "İşini hallettikten sonra bu kapıdan geri gel."
Ejderha olan bedenini değiştirmesi gerekecekti ama bunu çemberi geçtikten sonra yapmaya niyetliydi. Artık Ejderha bedenine büründüğü için sadece insan değildi. Toprak parçasından ayrıldı. Hızla karısının yanına gitmek için uçmaya başladı. Son nefesini almadan yanına varmak istiyordu. Ondan dolayı hızlı olması gerekecekti.
Çemberden geçince kendini sık bir ormanda buldu.
Ejderha bedenini geride bıraktı. İnsan olarak toprağa adım attığında artık ne yaşlıydı ne de yaraları vardı. Faniliğini ejderha olarak gözlerini açtığında geride bırakmıştı.
İlerlemeye başladı. Onu nerede bulacağını bilmiyordu. Ona Huo'nun hayatındayken anlattıklarından başka bir şey bilmiyordu ama ormandan emindi. Eğer biraz daha gezinirse mutlaka onunla karşılaşacaktı.
Çok geçmeden düşündüğü gibi oldu. Onun mırıltı halindeki sesini duydu. Çalıların arasından sesin geldiği yere baktığında okla vurulan Jutan'ı gördü. yüz üstü yatıyordu. Yüzü yan dönmüştü. Gözleri ormanın derinliklerine doğru boş bakıyordu.
Asıl aradığı kişi ise ileride yatıyordu. Yattığı yerin etrafı kan gölüne dönmüştü. Acıyla inlemeden yumruğunu ağzına bastırdı. Çemberi kıracak tuhaf bir hareket yapmamalıydı. Ayana'nın donuklaşmaya başlayan gözleri bana odaklandığında ona şefkatle davranmaması gerektiğini anladı. Ayana geri dönmek isteyecekti. Her şeyi başlatmak için sert bir ifade takınmak zorundaydı. Bunu yaptığı her andan nefret edecekti ama başka çaresi yoktu. Bu yüzden çalılıkların arasından çıkmak için adım attı.
Konuşmadan önce ona doğru ilerledi. Ne kadar da zayıf görünüyordu. İçi kan ağlasa da duygularına sahip çıktı. "Küçük dişi boşuna dua ediyorsun," dedi ahenkli bir sesle.
"Ben..." diyebildi sadece. Konuşmakta zorlanıyordu. Elini uzatıp onun saçlarını okşamak ve acısını hafifletmek için elinden geleni yapmak istiyordu ama dayanmalıydı.
Konuşmadan önce derin bir nefes aldı. "Ah siz insanlar ve basit duygularınız," dedi ve bir süre sessiz kaldı. Kendine zaman tanıyarak toparlanmaya çalıştı.
"Sanırım bunu halledebilirim ama anlaşmalar karşılıksız olmaz biliyorsun karşılığında bana borçlu olacaksın."
Kadın hırıltılı bir nefes alırken dudaklarından kan sızmaya başladı. Zorlukla "Kabul ediyorum," dedi.
Yuel yumruğunu uzatıp açtığında avcunda altın ağustos böceği vardı. Kadın bilincini kaybederken böceği kadının ağzına koydu ve kadın yavaşça gözlerini kapatmadan fısıldadı.
"Ödeyeceğin bedel benimle birlikte sonsuza kadar yaşamak olacak," dedi sevgi dolu sesiyle ama kadın çoktan son nefesini vermişti. Ruhu ise yeni bir hayata başlamak için başka bir zamana geçmişti ama o an Ayana'nın cansız bedeni yanında yatıyordu. Orada kalmak isterdi ama karısının yanına gitmeliydi. Ayrılmadan önce kadının alnına bir öpücük kondurdu.
Kadına arkasını dönüp ilerlemeye başladı ve yeniden ejderha bedenine bürünerek çemberden geçti. Evine, karısına gitmek istiyordu. Çemberin diğer tarafına çıktığında insanların çadırın içinde ağıt yaktıklarını duydu. Demek son nefesini verirken karısının yanında olamamıştı. Ejderha bedenini geride bırakıp insan görünümüne geri döndü.
"Sanırım öldüm," dedi duymak için ölümü birkaç kez göze aldığı kadının sesi. Sesin geldiği yöne döndüğünde Ayana'yı gördü. Siyah saçları, beyaz teni ve koyu gözleri ile güzelliği ulularla yarışırdı. Artık ruhu serbest kaldığı için kendi hali gibi gözüküyordu.
Yuel gülümsedi. "Ölüm senin için yabancı değil. Ne de olsa birkaç kez öldün."
Ayana ciddi bakmaya çalışsa da dayanamayıp güldü. Çadırın içinden feryatlar duyulsa da onlar birbirlerine sevgi dolu gözlerle bakıyorlardı.
"Sanırım artık insan değilsin?" diye sordu Ayana. Onun gibi genç göründüğünü daha ilk görüşte fark etmişti.
Yuel başını salladı. "Değilim. Yeniden Güney Ejderha Kralı oldum," dedi
Ayana derin bir nefes aldı. Dudaklarında hüzün ve mutluluk karışımı bir gülümseme vardı. "İkinci bir hayat istediğim de bana bir bedel ödemem gerektiğini söylemiştin. Şimdi o bedeli isteyeceksin değil mi?"
Yuel başını geriye atıp gecede yankılanacak bir kahkaha attı. Yanlarından geçip cenazenin olduğu çadıra giden insanlar onları ne görüyor ne duyuyordu. Artık ikisi insanlar tarafından görülemezdi. Faniliklerini geride bırakmışlardı.
Gözleri kadına bakarken sevgiyle doluydu. Ona doğru elini uzattı. "Sende kraliçem olup sonsuza kadar yanımda kalır mısın?"
Kadın uzatılan elini sıkıca tuttu. "Her hayatta senin yanında olmak bedel ödemekse ödemeye razıyım," dedi ve elini uzatıp eskiden yara olan ama şimdi pürüzsüz görünen yanağına avcunu koydu. "Seni seviyorum. "
Yuel yanağını avcuna dayamak için başını eğdi ve kadının gözlerine baktı. "Seni seviyorum. Her zaman seveceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cariye'nin İkinci Hayatı
Ficción históricaBir cariyenin intikamı nelere yol açabilir? İHANET SEVDİĞİ ADAMDAN GELDİ Ayana, İmparatorluğa cariye olarak gelmesinin bir nedeni vardı. Sevdiği adama yardım edecek, yüzyıllardır esaret altında olan halkını kurtarmak için çağlardır kayıp olan ejderh...