48. Bölüm "Kuzey'dan Esen Savaş Rüzgarı"

6.2K 923 161
                                    

Evlilik bileziklerimiz demirci tarafından harlanmış ateşte dövüldü. 

Sağ ve sol bileğim için üzerinde kılıç ve yıldırım desenleri olan iki bakır bilezik. Shan için alev ve bulut desenlerinin olduğu iki bakır bilezik daha. Şaman töreni özenle yönetirken bütün Asihna kabilesi çadırın önünde toplanmıştı. Onlar için bu mutlu bir gündü. Sevdikleri ve  saygı duydukları Khatun sonunda evleniyordu. Üstelik evlendiği adamın önemli biri olduğunu bilmiyorlardı. 

Tören boyunca düşüncelerim zihnimde sonbahar rüzgarında savrulan yapraklar gibiydi. Yanımda oturan Shan oldukça sakin görünüyordu. Hatta ara ara gülümsediğini fark ediyordum. Ona baktıkça evlendiğim kişinin Yuel olduğunu düşünmek daha kolaydı. Ah Yuel... Eğer ondan bu kadar kolay ayrılacağımı bilseydim yakasına yapışır dudaklarından ayrılmayacakmış gibi öperdim. 

Tören tahmin ettiğimden kısa sürdü. Üzerimize pirinç taneleri atılırken bronz tabakta verilen tatlıları gelen misafirlere dağıttık. Yağmurdan sonra açan güneş insanları neşeye boğmuştu. Çocuklar çamur demeden gönüllerince oynuyorlardı. Sonunda bileklerimizin üzerine belli nokta ve çizgilerden oluşan dövme yapıldı. 

Sonunda Shan ve Huo evlendi. 

Evliliğimizi tamamlamak için bizi çadırımda yalnız bıraktığında üzerimdeki ağır tören kıyafetlerini çıkarmak istiyordum. Başımdaki tacı çıkarıp sandığın üzerine koyduğumda rahat bir nefes aldım. Başımın bu kadar ağrıtacağını tahmin etmemiştim. Parmak uçlarımla şakaklarıma masaj yaparak rahatlatmaya çalıştım. Shan yemek tepsisindeki içki dolu demliği alıp bronz bardakları doldurmaya başladı. 

Bir bardağı bana uzatırken yüzünde sevimli bir gülümseme vardı. "Biraz içki ağrını rahatlatacaktır," dedi. Onun böyle durumlarda insan olmadığına daha çok emin oluyordum. Başka bir erkek olsa gönlü başkasında olan kadınla evlendiğinde bu kadar mutlu görünemezdi. Ona normal bir evlilik vadetmiyordum üstelik. 

Elinden bardağı aldım ve kocaman bir yudum aldım. Yakıcı sıvı boğazımdan mideme doğru yol aldı. Bu içkiyi biliyordum. Asihna kar kaplıyken içimizi ısıtmak için mavi ateş adlı bu içkiyi içerdik. İçkiden yeni bir yudum aldım. Boş mideme daha fazla içmemeliydim ama içkinin verdiği his bir anlık ağrılarımı ve dertlerimi unutmamı sağlamıştı. 

Shan tepsiyi bana iterek yaklaştırdı. "Biraz yemek yemelisin. Törende yemek yemedin," dedi. 

Tepsideki yiyeceklere baktım ama aç hissetmiyordum. Sanki bir lokma yemek yesem midemde tutamayacakmış gibi hissediyordum. Ruh halim iyi değildi. Başka bir kadının bedeninde hayat bularak onun evlilik gibi kaderini etkileyecek bir adım atmasına neden olmuştum. Nasıl rahat olabilirdim ki? 

Shan'da yemek yemedi. Onun ara ara ateşinin çıktığını ve Wen'den ateşini düşürecek ilaçlar aldığını biliyordum. Bana söylediği kadarıyla ejderha gücünü insan bedeni artık taşıyamıyordu. Eğer tamamen ejderha bedeninden vazgeçmezse yakın zamanda esas formuna dönmek zorunda kalacaktı. Bunun olmasını istiyor gibi görünmüyordu. Bu konu hakkında yorum yapmamaya karar verdim. 

Üzerimdeki uzun ve ağır tuniği çıkardım. Üç kat keten gömlek hala fazla geliyordu ama Shan gözlerini dikmiş bana bakarken soyunmak zordu. Bir yudum daha alırken onunda üzerindeki tuniği çıkardığını görünce içkiyi yutamadan püskürttüm. Şaşkın bir halde bana baktı. 

"Neden soyunuyorsun?" diye sordum telaşla. Bir yandan elimdeki bardağı bırakıp hızla ayağa kalktım. Ayağım tuniğe takılınca geriye doğru tökezledim. Tam düşmemek için kollarımı geriye uzattığım sırada Shan birden  yanımda belirip kollarını belime sarıp beni kendine doğru çekti. 

Cariye'nin İkinci HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin