Sowa'nın acı dolu haykırışı karanlık gecede yankılandı.
Öfke içinde oradan ayrılmak isteyen Jutan bile öfkenin kızıl bulutunun arasından sıyrılarak arkadaşına endişe ile baktı. Sowa'dan öyle bir haykırışın çıktığını daha önce duymamıştı. Onun diz çökmüş, ellerini göğsüne bastırmış halde yüzünde ölümün gölgesi varken görünce panikledi.
Jutan o an ne yapacağını unutup arkadaşının doğru endişeyle atıldı. "Neyin var? Ne oldu?" diye sordu yara alıp almadığına bakarken. Sowa göğsünden çektiği titreyen ellerine bakınca Jutan orada kan göreceğini sandı ama kan yoktu. Hiçbir şey yoktu. Jutan diz çökmüş bir halde arkadaşının neyi olduğunu çözmeye çalışırken Sowa ellerini kısa saçlarına götürdü. Perişan bir hali vardı. Gözleri dayanılmaz bir acı yaşayan insanın bakışlara sahipti. Göz bebekleri titriyordu.
"Ölecek," dedi titreyen, dehşet dolu bir sesle. "Onu öldürdüm."
Jutan'ın kaşları çatıldı. Kafası karışmıştı. Arkadaşı aklını kaçırıyor olabilir miydi? "Sen ne diyorsun? Kimi öldürdün?" Ayana'nın ölümü için kendini suçluyor olmalıydı. "Bunu yapanı bulup intikamımızı alacağız," dedi onun omuzlarından tutarak.
Sowa ciğerlerine titrek bir nefes çekti. "Ayana bana panzehri vermişti," dedi kendi kendine konuşur gibi. Hala Jutan'a bakmıyor, gözleri karanlık bir noktada sabit duruyordu. Jutan onun söylediklerini anlamıyordu. Ayana kan içinde yatarken bile metanetli olan Sowa şimdi yıkılmış görünüyordu.
Durmadan sayıklıyordu. "Ne yapacağız, panzehir yok artık. Ayana uyanamayacak."
Jutan'ın anladığı gerçekle ellerini arkadaşının omzundan kayarak iki yanında cansız bir halde sallandı. Şimdi her şeyi anlıyordu. "Siz bunu planladınız," dedi soru sormaktan ortada olan durumu dile getiriyordu. Yüzü şaşkın bir ifadeye büründü. "Ayana birini daha seçimden çıkarmak için kendini bilerek zehirledi ve sana panzehir verdi."
Sowa başını sallamadı. Cevap vermedi ama ifadesizliği Jutan'ın haklı olduğunu gösteriyordu. "Sana panzehri verdi ve ben az önce vurduğumda onu kırdım değil mi?" diye sordu sesi titreyerek. Arkadaşının bunu inkar etmesini istedi. Yaptığı hareketin arkadaşlarını sonsuza kadar yanlarından söküp almayacağını söylemesini diledi.
Arkadaşı titrek bir nefes alıp elleriyle yüzünü kapattı. Jutan ise bir önceki ruh halinin aksine daha sakin gibi görünüyordu ama ruhu paramparça olmuştu. Bir porselenin kırılması gibi bin parçaya ayrılmıştı. Ayana panzehri vermişti vermesine ama Jutan her zamanki taşkın hareketleriyle onun yaşama dönme şansını ellerinden almıştı.
Bakışlarını yıldızlarla kaplı geceye çevirdiğinde onun peşinden gitmesi gerektiğini biliyordu. Ölümden sonra her nereye gittiyse onu bulacak ve özür dileyecekti. Hayatında bir kere Ayana'nın ölümünde bile ağlamamış olan Sowa yanında hıçkırarak ağlıyordu. Jutan sessizce gözyaşlarını dökerken ruhunu lanetledi.
İki arkadaş kardeşleri gibi gördükleri kadının yasını tutmaya başladı. Ayana panzehir olmadan bedeni pes edene kadar uyuyacak sonrada bu dünyadan ayrılacaktı. İlk hayatında onu koruyamadıkları gibi şimdi de koruyamamışlardı. Umutsuzluk ve keder ruhlarını esir alırken geceden daha kara kederleriyle bir süre ormanda durmaya devam ettiler.
*************
Ölüme alıştığını sanıyordu.
Geçmişte nasıl ve kim tarafından yapıldığını bilmese de ailesi ölmüştü. Ardından kendisi insanları öldürmek için insan bir araç haline gelmişti. Ruhunu ilk adamı öldürdüğünde kaybettiğini biliyordu. Oysa şimdi sevdiği kadının ölümü ile olmayan ruhunun acıyla kavrulduğunu hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cariye'nin İkinci Hayatı
Historical FictionBir cariyenin intikamı nelere yol açabilir? İHANET SEVDİĞİ ADAMDAN GELDİ Ayana, İmparatorluğa cariye olarak gelmesinin bir nedeni vardı. Sevdiği adama yardım edecek, yüzyıllardır esaret altında olan halkını kurtarmak için çağlardır kayıp olan ejderh...