GİRİŞ
Kenan Süveyda'nın gözlerine bir bulut çizmişti; sürekli ağlatanından.
Gönlüne bir fidan ekmişti; sürekli yaprak dökeninden.
Süveyda'nın gözlerine çizilen buluttan düşen her damla gönle düştü; ağaç büyüdü, büyüdükçe yaprak döktü. Her damla sonrasında ağaç yeşerdi, yeniden kurudu ve yeniden yaprak döktü.
Gönlünde büyüttüğü, bırakamadığı sevda ise diri bir zehir gibi berduş kalbine mahrem kaldı. Kimseler görmedi, duymadı, bilmedi.
İyisiyle kötüsüyle kalpte gizli bir günahtı, sırdı.
Uçsuz bucaksız göğü parça parça saran bulutların göründüğü yeşil semalarda görünen iki at tüm güçleriyle koşup birbirleriyle yarış haline girmişlerdi.
Uzun yeleleri rüzgarın yönüne ters gelecek bir şekilde arkaya doğru salınırken, birinin rengi kar beyazı, diğerinin rengi kömür karasıydı.
Tehlikeli tutkular zıt kutuplarda yaşanırdı; bunu en iyi bilen bir ikiliydiler.
Birbirleriyle yarışmıyor aksine beraber hareket edip aynı amaç uğruna savaşıyorlardı.
Ansızın bir zaman geldiğinde bir saat kurarsın, o saatin duracağı zamana kadar mühletin olduğunu bilirsin. Yapacakların ve yapmayacakların yararına ya da zararına olduğunu bilirsin.
Süveyda Kenan'ı bulduğunda; Kenan, kapısı kapalı bir ülkeydi. Kurallara aykırı yollarla içeriye girmeye çalışmıştı, bu yüzden suçluydu.
Güneş tüm görkemiyle parıldarken mavinin en güzel tonunu almış gökte sinsi bir karga göründü; görüş açısından ise Ak ve Kara vardı. Keskin bakışlarını kısıp uçuşunu alçaldıktan sonra kanatları bir bıçak keskinliğine benzer bir şekilde uçuşunu hızlandırırken ileride konmak istediği yapraklarını dökmüş kuru bir ağaç vardı. Saniyeler sonra istediğini aldıktan sonra atları geçmiş, kanatlarını bedenine indirmiş, onları öfke dolu bir duyguyla izlemeye başlamıştı.
Milyonda bir görülmüş bir mucizenin adı onun Kenan'ın da konaklamaktı, milyonda bir görülmüş kıyametin adı onun Kenan'ından kovulmaktı.
Vaat edilmiş ülkeyi kendi inşa etmek istemişti Süveyda. Ta ki cennetten kovulan Adem gibi onun cehenneminden kovulana kadar.
Cenneti bilmezdi ama bu cehennem Kenan'ın uçsuz bucaksız sevmelerin barındığı ülkeleriydi; kor bakışları ruhuna meftun olmuştur, cellat nefesi nefesine cennet gibi kokmuştur. Dudakları dudaklarının kara topraklarına inecek olursa da bir harp çıkar yıpranan da sen olurdun. Sonunda ise memnun kalan yine sendin.
Ak ve Kara karlı bir dağın manzarası önünde çoktan durmuş, birbirleriyle aşk yaşıyorlardı; Ak, sevgiye ihtiyacı olduğunu gösterir gibi yüzünü yere uzatıp boynunu sevgilisine göstererek ondan ilgi bekliyordu. Kara bunu anladığı gibi birkaç küçük adımla sevgilisine yaklaşıp burnu ile boynuna önce küçük dokunuşlar yaptı ve sonra da dilini yumuşak tüylerinde gezdirerek ona istediğini verdi. Fakat bütün bunlar olurken diz boyundaki uzun boylu çimlerin arasında çatal dilini göstererek kıvrılan öfkeli yılandan habersizlerdi.
Kara'dan Ak'a akmış sevgi denizde sert bir dalga koparıp, karşıdan görünen uçurumun kayalıklarını lacivertin en koyu rengi olan dalgalar dövmüş, ılık ama sert bir rüzgar esmiş, yılanın kuyruğunu sertçe savurmasına ve çimlerin arasına karışarak ortadan kaybolmasına sebep olmuş, karganın ağzını açıp bir şahini aratmayan keskin bir ötüşü ve kanatlarının gürültü çıkararak kuru ağacın üzerinden göğe yükselmesine sebep olmuştu... Fakat en tepedeki güneş üzerlerine ateş topları yağdıracağına, parlamaya devam etmişti. Ak ve Kara'yı hiç karanlığa bırakmak istemezmiş gibi... Elinden gelse üzerlerine gökten gül kurularını serpiştirirdi...
Kara, Ak'ı içine çok güzel almıştı, Ak Kara'yı içine çok güzel kabul etmişti. Birbirlerine karışmış, bir olmuşlardı.
Gölgesine ayak bassa, ülkesinde rüzgarı esse, saçlarına parmak uçları dokunsa, bir daha Süveyda'yı yüreğine alır mıydı Kenan?
Süveyda alırdı
Gece güne, gün geceye kavuşamamış, Kenan'da bir Süveyda'nın kavuşamayışı nedir ki?
Kenan'da alırdı
Ak Kara'dan bir hayat çalmıştı, Kara Ak'a bir hayat borçluydu. Gerisi de teferruattı
Karanlık diyarlarda yaşayan gül ve dikenin masalıydı
Kenan'da bir Süveyda gerçek miydi yoksa bir aldatmaca mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KENAN'DA BİR SÜVEYDA
RomantizmGün; silahların ve güllerin kavgaya tutuştukları bir zaman. Saat; Gecenin şafağa uzayan saatleri. Nefretin düştüğü, aşkın çıkmaza savrulduğu dar bir vakit. Süveyda'nın Kenan'ıyla sınandığı, Kenan'ın Süveyda'sıyla kanadığı sancılı bir kış gecesinden...