Yüzümü ifadesiz tutarak baktım ona. Bana sırıtarak bakıyordu ama bu sırıtma her zamankinden farklıydı. Bu beni içten içe panik yapmıştı çünkü İyi mi yoksa kötü mü bilmiyordum. Geri bu düşünceme güldüm. Benim için iyi bir ifade takınması ya da gülmesi imkansız bir olaydı.
Ben kendi düşünceme gülerken Hyunjin bunu fark etmiş olacak ki kaşlarını çatıp gözünü kıstı.
"Neye gülüyorsun Yang? Yoksa yavaştan akıl sağlını mı kaybediyorsun?"
Yüzümü tekrardan ifadesiz bir hale getirip buz gibi ses tonu ile konuştum.
"Ne oldu Hyunjin? Neden sabah sabah benim yanıma gelerek kendine işgence ediyorsun? Yoksa ödevini mi yapmadın? Yapmamı mı istiyorsun?"
Kolunu omuzumdan çekip iki elinide kalbine götürdü. Yüzünü üzgün bir ifadeye büründürüp, " Kalbimi kırıyorsun Yang. Ben öyle biri miyim? Ne kötülüğümü gördün?" Dedi ama sesinde ki tınıdan eğlendiği belli oluyordu.
"Haklısın sen öyle biri değilsin daha da beterisin. Daha dün Hyunjin. Sırf biri bana nazik olduğu için öğle arası kafamdan aşağı yemeğimi döküp üzerime çöp boşalttın. Yemekhane de bağırdın kimse bana iyi davranmasın diye. Çünkü ben ucubeymişim, ben iyiliği hak etmiyormuşum, ben güzel bile değilmişim. Yeter, Hyunjin yalvarırım dur artık."
Son cümleyi söylerken sesim kısılmıştı. Kalbim, bıçak saplanıyormuş gibi acı içindeydi. Dayanamıyordum artık. Ben, onu sevmeye dayanamıyordum. Bana böyle iken diğer kızlara gülümsemesine, onlara dokunmasına dayanamıyordum.
Ne dediğini umursamadan koşarak okulun içine girdim. Oradan da erkekler tuvaletine. Bu yaptığım hareket için bana neler yapacağını az çok biliyordum ama umrumda değildi neredeyse akmakta olan gözyaşımı görmemeliydi.
Tuvaletin kapısını kapatıp içeriye gözattım. Hiç kimse yoktu. Rahatlıkla nefes verip akmayı bekleyen yaşları serbest bıraktım. Aynanın karşısına geçip yüzüme baktım. Acıyla gülümseye bildim sadece.
"Şu haline bak Jeongin. Zavallının tekisin. Hala aklında o var. Acınacak haldesin gerçektende."
Kendime söylediğim bu laflar ne kadar can sıkıcı olsada doğruydu. Acınacak haldeydim. Onu sevmemeliydim o bana sadece zarar verirdi. Veriyordu da.
Musluğu açıp yüzümü yıkadım. Ağladığım belli olmamalıydı. Yoksa daha çok ezerlerdi beni. Yüzümü kuruladıktan sonra gözlüğümü takıp nefes alıp verdim ve her zaman ki asık surat ifademe büründüm.
Çıkmak için adımladığımda tuvalete giren bi öğrenci ile çarpıştım. Anın şoku ile öylece kaldım bir kaç saniye, geri özür dileyerek çıktım tuvaletten. Panik tüm vücudumu ele geçirmişti. Ya bana ona çarptım diye diğerleri gibi davranıp eziyet ederse. Bir düşman daha kaldıramazdım.
Düşüncelerimi kafamdan atmak için kolumdaki saate baktım. Dersin başlamasına az kaldığını gördüğümde hızla merdivenlere yönelerek sınıfıma ilerledim. Cam kenarının en arkasında ki sırama hızlı adımlarla kimseye bakmadım ilerledim. Çoğu zaman derslerde dışarıyı izliyor hayaller kuruyordum. O zamanlar en mutlu olduğum zaman oluyordu. Yüzümdeki ufak gülümseme ile sırama yerleştim ve dışarıyı izlemeye koyuldum.
Sınıfa giren hoca ile herkesle birlikte ben de ayağa kalkmıştı. Geri oturacağım sırada Hyunjin ile göz göze geldik. Yüzünde ki ifadeden ne kadar sinirli olduğu anlaşılıyordu. Hoşlanmamıştı onu dinlemeden çekip gitmemden. Muhtemelen ders boyu bana ne tür eziyet edip, ders vermesi gerektiğini düşünücekti.
Kafamı çevirip göz temasını kestim ve hocayı dinlemeye koyuldum diğer türlü bu düşünceler sadece kalbimi acıtırdı.
______________
İlk dersin bitiş zili çalmıştı. Ben de çantamdan çözmem gereken test kitabını çıkarmış pür dikkat soruları çözüyordum.
Yanımdaki boş sandalyeye birinin oturması ile anlamıştım. Hwang Hyunjin gelmiş ve bana hiç hoşuma gitmeyen şeyler yapacaktı. Sakinliğimi koruyup ifadesiz suratım ile yan tarafıma döndüm.
Beklediğimin aksine daha önce hiç görmediğim biri vardı. Şaşırmıştım. Kim olduğunu çözmeye çalışırken tuvalette çarptığım çocuk olduğunu hatırladım. İşte başıma yine bela almıştım. Hyunjin'e gerek kalmamıştı bu tanımadığım kişi ona çarptım diye beni rezil edecekti.
"Sonunda ifadesiz bi surattan farklı bi ifade gördüm sende. Gerçi gülümseyen bi suratı görmeyi tercih ederdim eminim sana çok yakışıyor dur. Neyse artık bununla idare edeceğiz." Dedikten sonra göz kırpıp gülümsemişti sarı saçlı bu genç.
Söylediği sözler karşısında daha çok şaşırsamda şaşkınlığımı belli etmeden tekrar ifadesiz suratıma döndüm ve sorgular bi şekilde sordum." Kimsin sen?"
"Ben Choi Soobin. Senden bir şey istemek ya da sana diğerleri gibi davranmak için gelmedim. Bende sana ait olan bir şey var."
Merakla ona bakmıştım onda bana ait olan ne olabilirdi ki. Elini kot ceketinin cebine atmış ve bileklik çıkarmıştı. Dikkatle bilekliğe baktığımda üzerinde küçük prens ve tilki olduğunu gördüm. Anında koluma baktığımda bileğimin boş olduğunu farkettim.
" Tuvalette çarpıştığımız zaman düşürdün. Sana vermek için çıktığımda çoktan gitmiştin." Diyip gülümsedi.
Elimi alıp boş olan bileğime bilekliği taktığında ona bakıp gülümsedim.
"Sonunda azda olsa gülümsemeni gördüm."
Dediği ile ufak kıkırdamıştım. Soobin de benimle birlikte gülmüş gamzesini sunmuştu. Biz gülerken gözüme siyah uzun saçlı kişi takıldı. Bize pür dikkat bakan Hyunjin'in yüzünde anlamdıramadığım bi ifade vardı sanki bir şey onu sinirlendirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
it's not a problem//Hyunin
FanfictionOkulun ucubesi Yang Jeongin ve onun zorbası Hwang Hyunjin.