Aynanın karşısına geçip yüzümdeki morlukları kapatıcı ile kapatmaya çalıştım. Çok fazla beceremesemde eskisi kadar morluklar belli olmuyordu. Memnun bir şekilde aynanın karşısından ayrılıp çantamı koluma takarak sesiz adımlarla evi terk ettim. Onun dün gece yaptıklarından sonra evden gittiğini bilsemde sanki evdeymiş gibi tedirgin oluyor, nefes alırkenbile temkinli olmaya çalışıyordum.
Düşüncelerimle mutsuz olmak istemiyordum zaten okulda yeteri kadar mutsuz olucaktım. Okula giden yolu yavaş yavaş yürümeye başladıkça kulaklığı dan dinlediğim şarkıya eşlik ediyordum. En sevdiğim bir diğer andı bu. Şarkı söylemek. Kendimi hiç olmadığım kadar özgür, mutlu, nefes alıyormuş gibi hissediyordum. Müzik ruhuma iyi gelen şeydi.
Kendimi şarkıya fazla kaptırmış olacağım ki okul bahçesine adımladığımı yeni yeni farkettim. Kulaklığımı çıkarıp çantama koyduktan sonra kafamı yere eğip yürümeye başladım. Kimse ile göz göze gelmek istemiyordum. Sınıfa girip her zaman ki yerime geçtiğimde kollarımı sıraya koyup kafamı yasladım. Çok yorgun ve bitik hissediyordum kendimi. Dersleri dinlemek yerine tüm gün uyumayı planlıyordum. En azından okulda azda olsa rahat bi uyku çekebilirdim. Hafta sonu o kadar çok ders çalışmıştım ki bu günün derslerinin konusunu bitirmiştim bile. Tüm gece uyumak yerine ders çalışmış yetmezmiş gibi sabahta denemeler çözmüştüm. İlk başlarda bedenim bu düzene zorlanıp halsiz düşüyordu ama artık alıştığım için ufak baş ağrısı çekiyordum. Geceleri uyumak yerine ders çalışma nedenim ise korkumdu. Ne kadar o adamın evden gidip bi kaç gün sonra geliceğini bilsemde gece gelip tekrardan bizi, kaldığı yerden dövmeye başlar ya da yeniden öldürme girişiminde bulunur diye korkuyordum. En son ne zaman içim rahat bir şekilde huzurla uyuduğumu hatırlayamıyorumbile.
Yavaş yavaş mayışmaya başlayıp kendimi uykuya bırakmaya hazırlandığım da yanıma birinin oturması ile irkilip hızla kafamı kaldırdım. Gözlerimi kısıp yanımda ki kişiye bakıp idrak etmek zordu. Mayıştığım için üzerimde sersemlik vardı.
"Biliyorum gözünü benden alamıyorsun ama buraya bana gözünü dikmen için gelmedim"
Hyunjin ve bitmek bilmeyen egosu. Bu dediği ile yüzümü buruştursam da haklıydı. Gözümü ondan alamıyorumdum. Ama en korkuncu çekici olduğunun gayet farkında olup bunu kullanması. O gerçekten korkulacak kişi.
Sesimi düz tutarak konuştum."Neden yanıma oturdun?"
Sırıtıp iyice yayılmıştı sandalyeye. Yayıldığı yetmezmiş gibi bacaklarını açmış, sol kolunu sandalyenin arkasına atıp bana çevirdi yüzünü.
"Sana hesap vereceğimi mi zannediyorsun? Ben ne istersem onu yaparım sadece, öğrenemedin mi hala bunu?"
Sinirle tırnaklarımı avucuma geçirip sakinleşmeye çalıştım. Sahte olduğu kırk metre öteden belli olan gülümsememle onunla konuştum. "Benden tiksinen kişi şuan gelmiş benim yanımda oturmak istediğini söylüyor. Tek amacın bana zarar vermek olan sen söylüyor bunları. Hadi ama! Ne gibi bi planın var bu sefer, ne yaparak canımı yakıcaksın?"
Gözlerini devirdi kurduğum her cümleye." Çok düşünüyorsun Yang. Oturmak istedim ve oturdum." İşaret parmağını çattığım kaşlarımın ortasında gezdirip," Hem bu kadar sinirlenme sonra buruş buruş bi yüzün olur." dedi. Resmen benimle dalga geçiyor ve bunu asla saklamadan sırıtıp eğleniyordu.
Elini tutup yüzümden uzaklaştırmaya çalıştım. "Cidden saçmalıyorsun. Hadi ne yapacaksın yap ve kalk yanımdan."
Elini uzaklaştırdıktan sonra elimi çekmeyi denedim ama bileğimden yakalayıp beni kendine çekti. Bir anda dip dibe olan yüzümüz ile panik olup heyecanlandım. Boştaki elini kaldırıp ilk önce elmacık kemiğim de ki morluğu okşadı. Bu hareketi ile kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. İçimde ki dürtü kafamı eline yaslamak istesede ona engel olup gözlerine bakmaya başladım. Elmacık kemiğimde ki parmakları bu sefer çenemde ki morluğa geldi. Yavaş yavaş narin bir şekilde orayıda okşadı. Dokunuşları ile iyileştiğimi hissediyordum. Tenim alev almıştı. İşte onun bende ki en ufak dokunuşu bile bu kadar büyüktü. Hala çenemi seven eli ile beynim çalışmayı reddetti ve gözlerimi kapatıp sadece onun dokunuşunu hissetmek istedim.
Kısa bi süre sonra elini çekti. Kaşlarımı çatmamak için çaba harçarken gözümü açmaya yeltendim ama kulağıma sürten dudağı ile olduğum yerde kaldım.
"Ah, dokunuşlarımın seni bu kadar kendinden geçirdiğini bilmiyordum. Artık sıra arkadaşı olduğumuza göre dokunuşları mı senden mahrum etmem merak etme." Kıkırdayıp benden uzaklaştığında gözümü açıp ona baktım. Göz kırpıp eğlenen gülüşü ile önüne döndü. İçimden kendime ne kadar kızsam azdı. Gözümü kapatım ondan etkilendiğimi belli etmemem gerekirdi.
Yang Jeongin o senin zorban. Sana neler yaptını hatıla. Onu sevemezsin. Tek derdi seninle oynamak. İçimden kendime bunun gibi bir sürü cümle kursamda kafam da dolaşan tek bir cümle vardı.
Az önce Hyunjinin yaklaştığında aldığım lavanta kokusu ile san ve tayfasının bana saldırdığı o sokakta baygın bedenimi kucaklayan kişinin kokusunun aynı olduğuydu.
Beni o gün hastaneye götüren, beni kurtaran kişi Hwang Hyunjin namı diğer zorbamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
it's not a problem//Hyunin
FanfictionOkulun ucubesi Yang Jeongin ve onun zorbası Hwang Hyunjin.