Senin için

440 54 13
                                    

"Hey, uyan hadi!"

Bana seslenip bir yandan da beni sarsıp duran kişi ile güçlükle kafamı kollarımın arasından kaldırdım. Ne olduğunu idrak etmeye çalışsamda yeni uyanmışlığın verdiği aptallık vardı üzerimde. Etrafa hızlıca baktığımda sınıfta bir kaç kişi dışında boş olduğunu gördüm. Demek ki öğle arasıydı.

"Yine tüm derslerde uyudun mu? Sana kaç kere dedim derslerini dinle diye! Jeongin benim bilmediğim ne oluyor? İki gündürlü tek yaptığın şey okula gelip uyumak! Ne eve gidince mesajıma cevap veriyorsun ne okula gelince yüzüme bakıyorsun. Bir şey mi yaptım sana, neden böylesin." Kafasını aşağı eğmiş parmakları ile oynayan arkadaşıma döndüm. İsteyerek böyle davramıyordum ona sadece evde uyuyamadığım için tüm gün yorgun düşüp okulda uyuyordum. Mesajlarına ise fırsat bulamadığım için cevap veremiyordum. Gerçi fırsatım olsada telefonu elime alasım gelmiyordu.

"Asma suratını. Biliyorsun seni üzmek en son isteyeceğim şey bile değil. Sadece biraz fazla yorgun hissediyorum bu yüzden böyle davranıyorum. Birkaç güne düzelirim tekrardan." Elimi elinin üstüne koyup güvence vermek amacıyla sıktım. Kafasını bana çeviren soobin şüpheyle yüzümü inceledi.

"Söz ver düzelip tekrardan konuşup eğleneceğimiz." Onun bu çocuksu haline kıkırdamadan edemedim. Havada bekleyen elini daha fazla bekletmeden parmaklarımızı kenetleyip başparmağımızı birbirine değdirdim. Asık suratı düzelmiş artık mutlulukla gülümsüyordu.

Telefonuna gelen mesaj sesi ile telefonu alıp baktı. Ne gördü bilmiyorum ama kaşları anında çatılmış sinirle ekrana bakıyordu. Hışımla ayağa kalkıp bir anda sınıftan çıktı. Oturduğum yerde şokla kaldım. Kafamı sallayarak kendime geldiğimde ne olduğunu anlamak için peşinden gidip bende hızlıca sınıftan çıktım. Merdivenlere yönelmiş üst kata çıkan Soobini görünce koşarak merdivenlere yöneldim. Bir kaç öğrenciye çarpmamak için hızımı yavaşladığımdan kaynaklı üst kata çıktığımda soobinden iz yoktu.

Merak iyice tüm vücudumu sarmıştı. Onu bu kadar sinirlendiren şey neydi?

Koridorun sonuna doğru giderken kapısı açık olan tüm sınıfları yavaşca süzüyor öyle geçiyordum. Belki olurda onu görürüm diye. Umutsuzca son kapının yanından geçerken gözüme çarpan sarı saç ile olduğum yerde kalıp hemen tekrardan kafamı o sınıfa çevirdim. Arkası dönük bir çocuk vardı ama soobin mi değil mi bir türlü anlayamıyordum.kapıya biraz daha yaklaşıp baktığımda çocuk hareket etmiş yüzünü görmüştüm. Bu o değildi. Başka biriydi. Üzüntüyle yönümü merdivenlere çevirdiği de ani dönmem ile birine çarptım.

"Ben çok özür dilerim önüme bakmıyordum. Afedersiniz." Kafamı önüme eğip konuşmuştum. Karşımdaki kişinin bu ifadesiz bakışları daha çok gerilmeme neden oluyordu.

"Bir daha dikkat et! Seninle uğraşıcak değilim." Yanıma iyice yaklaşıp sinirlenen yüzü bana bakıyordu.

Gitmek için arkasına dönmeye yeltendiğinde kolundan tutup engelledim. Tek kaşını kaldırarak kolunu tutan elime kaydı bakışları.

"Sendin."

"Ne?" Bu sefer bakışları yüzümü buldu. Anlamadığı her halinden belli oluyordu.

"Beni kucağına alıp hastaneye götüren kişi. Sendin değil mi Hyunjin." Sesim kendinden emin çıkıyordu.

Boşta ki eli kolunu tutan elimi itti. Gözlerini kısarak konuşmaya başladı. " ne saçmalamaya başladın. İşim var ve bu gibi saçmalıklara ayıracak vaktim yok! Hem olsa bile senin gibi birine yine olmazdı!" Dedikleri her ne kadar canımı yaksada umursamadan tekrardan gitmesine engel olmak için kolunu tuttum. Öfkeyle bağıran gözleri gözlerimle buluşunca hızlıca konuştum.

"Lavanta."

Bakışlarında bu sefer şaşkınlık vardı. Dediğim ile afallamıştı. Bu affalmadan güç alarak konuşmaya devam ettim.

"Bilincim kapanmadan önce beni kucağına alan kişinin kokusu. Lavanta. İlk başta emin olamamıştım ama iki gündürlü yanımda oturuyorsun ve artık eminim. Bu senin kokun. O sendin Hyunjin. Neden beni kurtardın." Kendinden emin çıkan sesim ile kendimi içten içe tebrik ettim. Duruşumu dikleştirip onun diyeceklerini bekledim.

"Saçmalıyorsun yapmadım öyle bir şey."

"Yalan söylüyorsun. Cevap ver neden beni kurtardın?" Merakla onun cevabını bekledim ama o hiç bir şey demedi. Sadece gözlerimin içine baktı ve hızla diğer kata çıkan merdivene yönelip gitti.

Cevap alamamanın üzüntüsünü yaşasamda ona nihayet bundan bahsedebildiğim için içten içe mutluydum.

Koridorun sonunda Hyunjinin gittiği yere bakarak dikildiğimi fark eder etmez yapıcak bir şey de olmadığı için sınıfa girip tekrardan uyuma fikri cazip geldi. Hızlı adımlarla kendi mi sınıfa attığımda bu sefer sınıf bomboştu. Sırama geçmeden önce kafamı karşı duvarda ki saate çevirip baktım.  Yarım saat vardı ders zilinin çalmasına. Uyumak için gayet yeterliydi.

Sırama geçip oturduğum gibi yan tarafıma baktım. Hyunjinin oturduğu yanıma. Ne kadar derslerde yorgunluktan uyusamda onun da kokusu beni mayıştırmıyor değildi. Az çok burnuma gelen kokusu ile uyumak tüm uykusuz gecelerime bedeldi.

Oflayarak kolarımı sırama koyup alnımı da kollarıma yasladım. Gözlerimi kapatıp biran önce uyumayı denedim. Ama düşünceler peşimi bırakmıyordu.

Aklım en çok soobinde kalmıştı. Tanıştığımız dan beri onu ilk defa bu kadar sinirlenmiş görmüştüm. Önemli bir şey olmalıydı. Bunun dışında aklım eve kayıyordu. Sınavdan sonra bir kafede çalışmayı planlıyordum böylece az çok para biriktirir üniversitesitemi okuyacağım şehirde minik bir ev tutar annemle yaşardım. Artık babam olacak o adama katlanması daha zordu. sarhoş sarhoş gelip bize vurmalarına, annemin kazandığı parayı kumarda harcamalarına, eve adamlar getirip beni onların karşısına çıkarma çabalarını kaldıramıyordum. Zihnim aklıma gelen iğrenç anılarla dolmaya başladı.

Hayır, jeongin ağlamayacaksın. Değiştiremediğin geçmişin için artık bir damla göz yaşı bile dökmeyeceksin.

İçimi çekerek gözümden akmayı bekleyen yaşları engellemeye çalıştım.

"Devekuşu gibi gömdüğün kafanı ağlamayı keserek tahmini ne zaman kaldırırsın?"

Duyduğum ses ile korkuyla kafamı kaldırıp bedenimi duvara yasladım.

"Sesiz sessiz yanıma neden oturuyorsun. Yeni hobim mi?"

Güzel dolgun dudakları keyifle yukarı kalktı. Bedeni yavaş yavaş bana yaklaşırken konuştu." Güzel fikirmiş ama dikkat ette geceleri sen uykundayken yakalanma. Ayrıca sesiz gelmedim sen duymadın beni." Yeteri kadar yaklaştığında gözü az önce tutmaya çalışıp başarısız olduğum akan göz yaşımın izini izledi. Sağ elini kaldırıp o izin üzerinden yavaş hareketlerle geçmeye başladı.

Yaptığı ile tüm dünya durdu adeta. Kalbimin sesini duymaması için dua ediyordum. Minik bir dokunuşu ile herşeyi değiştiriyordu. Bana nefes oluyordu.

Üzerimden kaltığında gözlerimi kapatıp rahatlıkla nefes alıp verdim. Kalbimin ritmini eski haline çevirmeliydim.

"Ye bunları." Emir veren sesi ile gözümü açıp önüme koyduğu süt ile poğaçaya anlamsız gözlerle baktım. Bi ona bakıyor bir de önümdeki yiyeceğe bakıyordum.

"Bana bakmayı kesip ye şunları." Tahammül edemediği ses tonundan çok belliydi.

"Ben.. Teşekkür ederim ama-"

"Senden teşekkür istediğimi hatırlamıyorum. Senin için getirdiysem oturup ye! Uzatma Yang!" Sesindeki baskınlık ve kararlı ifadesi ile başka seçeneğim olmadığını bana belli ediyordu.

Sadece kafamı olumlu anlamda sallayarak poğaçaya uzanıp minik bi ısırık aldım. Yavaş yavaş yemeye başladığım halde hala beni izliyordu. Ağızım dolu olduğundan 'Ne var' anlamında kafamı salladığımda göz devirip sütü açıp önüme koydu.

"Boş boş ye diye almadım bu sütü." Şaşkınlıkla ona bakıyordum daha bir hafta öncesinden bana en büyük acıları yaşatan kişi şuan önümde bana yiyecek alıp sütümü açıp önüme koyuyordu. Hayat gerçekten çok garipti.

"Güzelce ye ve bitir. Sonuçta senin için aldım." Dedi ve sıradan kalkıp sınıftan çıktı.

it's not a problem//HyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin