Merhaba sevgili dalgalarım. Geç gelen bir bölümle karşınızdayım. Bu hafta bazı durumlardan iki gün rötarlı bölüm geldi.
Aslında daha uzun yazacaktım ama bu cumaya kadar yeni bölüm yazmak istediğimden bu bölümü 5000 kelimeyle burdaca bırakıyorum.
Geçen bölüm koyduğum vote sınırını geçmişsiniz, ve bölüm okuyucu sayısının arttığını görmek beni çok mutlu etti. (4.90k)
Bu bölüm vote sınırı 70.
Ve de yorumlarınızı düşünce ve fikirlerinizi benimle bölüşmeyi sakın unutmayın.
Sevgiyle kalın 🐦
Bölüm şarkısı: Sena Şener-Sevmemeliyiz
Haydar Haydar.
Sabah gözlerini açtığında, güneşin perdeler arasından süzülerek içeri yatağını aydınlattığını hissetmişti Feride.
Davetsiz bir misafir gibi, izin istemeden gözlerini kamaştırıyor tatlı uykusundan ediyordu onu.
Kalkmak vakti gelipte geçtiğini biliyordu ama bir mıknatıs gibi yatağa yapışmıştı.
İse gitmesi gerekiyordu. Üstelikte bu gün bir hayli mutlu kalkmıştı oysaki sebepsiz.
Tâbi ki bunun sebebi dün telefonuna gelen Cihangir beyin aramasından sonra olmamıştı.
Ne de tüm gece düşünmeden uyumamazlık yapmamıştı. Basit bir telefon konuşması, gün boyunca otuz iki diş sırıtmasına sebebiyet de vermemişti. Bunların hepsi hayal ürünüydü.
Alışmamalıydı, kimseye hiç bir yere alışmamalıydı.
Feride sadece iyi niyyetli davrandığı için, Cihangir beyde karşılık veriyordu. Çünkü biliyordu, hep daha fazla çabalayan taraf olarak bir gün tökezleyip tepetaklak olduğunda bir kimse elinden tutup kaldırmayacaktı onu.
Yine her zaman olduğu gibi o yara bere içinde kalkacaktı ayağa. Hep böyle olmamış mıydı zaten?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DALGAKIRAN
ChickLitKüçük bir serçenin kalbi var bende. Ne kışta sıcak bir yere göçmeye cesaretim, ne de kendi menzilimi terkedecek sadakatsizliğim vardı. Yorgun düşmüş, yıpranmış kanatlarım vardı sadece. Onlarda sağa sola çarpmaktan yaralanmış. Ve bir son bahar sabahı...