Tanıtım

4.3K 165 50
                                    

Merhaba diyerek başlıyorum her zaman olduğu gibi ilk satırlarıma. Hoş geldiniz sevgili okuyucularım.

Buraya geldiyseniz üçüncü kitabım olan Dalga Kıran'a bir şans verdiniz demektir.

Eski okuyucularım bilir(ki buraya diğer kitaplarımdan gelenler varsa +işareti koysunlar rica ediyorum.) Azerbaycan'lı olduğumdan bazı kelimelerde değişiklik, kelime hatası ve ya yazım yanlışları ola bilir. Umarım mazur görür ve devam edersin.

Ha eğer bilmiyorsa da şimdi öğrendin(Burayada yeni okuyucular + işaretini koysun lütfen . Ben her kesin eleştirisine açığım etik çerçeve içersinde.

Ricam şu, bu kadar emek verip ben yazıyorumda sen bana o küçük yıldıza dokunmayı lütfen çok görme ve satır arası o komik o güzel yorumlarını da esirgeme lütfen.

Başlama tarihini arzı mahal eyle gülüm(Artık o neyse :))

İyi okumalar....










"Bunu istiyorum. "dedi, parmağıyla kutudaki en nadide olan parçayı göstererek.

Satıcı adam hızlı davranarak, söylediği yüzüğü çıkarıp ona uzattığında, Cihangir mükemmel bir kesimle pırıl pırıl parlayan pembe pırlantayı daha yakından inceledi.

Kusursuz gibi görünüyordu. Fakat kusursuz diye bir şey yoktu. Yüzüne tatmin verici bir gülümseme yayıldı.

"Bu.."dedi bakışlarını satıcı adama çevirerek.

Adam saygılı bir ses tonuyla"Güzel bir seçim Cihangir bey. "dedi.

Yüzüğü kutuya koyması için adama geri iade edip, ceketinin cebinden telefonunu çıkardı.

Bir kaç tuşa bastıktan sonra ekrana gelen kişinin resmi yüzündeki gülümsemeyi belirgin hâle getirmişti. Arama bölümüne girip, aynı kişiyi tuşladı.

Satış işlemlerini halledip, mağazadan dışarı çıktığında telefonu kulağına koymuş açılmasını bekliyordu.

Bir son bahar sabahı, İstanbul'un havası olduğundan daha soğuktu.

Telefon çaldı çaldı çaldı.....

Cihangir arabasına doğru ilerliyordu o zaman..

Kulağına çalınan ses bir anda zihninde yankılanmıştı.

"Aşkım...."dedi en içten sesiyle kadın.

Cihangir sevdiği kadının kedi gibi çıkan sesine gülümsemeden edemedi. Aşkım deyişi her şeye bedeldi.

"Akşam yemeğe çıkaracağım seni. Hazırlan."dedi kendinden emin ses tonuyla. Elindeki yüzük kutusunun kapağını açıp, içindeki yüzüğü inceledi bunları söylerken.

Kadının kıkırtısı kulağına doldu bir anda Cihangir'in.

"Emredersiniz ağam."dedi kadın. Gülüşü telefondan bile hissedilebiliyordu.

O an kulakları sağır eden bir srenin sesi tüm caddede yanklılanmıştı.

İşte o an dünya Cihangir için o saniye koptu. Gözlerinin önünde sanki büyük bir patlama oldu. Zihni karardı, dayanılmaz bir acı tüm benliğini sardı.

Son hatırladığı şey, savrulan bedeniydi.

Derin bir nefesle, gürleyerek sıçradı yatağından. Kafesini parçalayan kalbi, acı verecek derecedeydi artık.

Uyanmıştı yine. Maalesef..

Yine ömrünün çekilmez bir sabahındaydı.

Nefes alamıyormuş gibi, boğazındaki görünmez eli çekmek istedi ordan. Ama eline gelen koca bir boşluktu.

Gözlerinin önünden gitmeyen o sahne..... Rüyalarında bile ona nefes aldırmıyordu. Her gün aynı kabustan başka bir kabusa göz açıyordu.

O kaza.......o kaza gitmiyordu zihninden.

Bitmiyordu hiç bir zaman aynı sahne.

Deliriyordu..... Delirmeyi bir kurtuluş olarak görüyordu.

O an kapısı deli bir cesaretle açılıp, gözleri önüne beliren kadının endişeli yüzü, onu daha da çıldırtmıştı.

"Efendim, iyi misiniz? "Dedi kadın.

"Çık dışarı...!!"dedi Cihangir.

Karşılığında bu cevabı beklemiyordu bakıcı kadın.

"A.ama.."diye yeni bir cümleye başlayacaktı ki, sözleri bir bıçak gibi karşısında ki adam tarafından kesilmişti.

"Defol odadan!"diye gürledi Cihangir. Sesi arşı inletti.

Kadın yok olmak isterce hemen çıkmıştı odadan. Yeni bir işilanının böyle sonuçlar vereceğini bilmezdi.

Cihangir kapanan kapıya nefretle baktı. Gözlerine nefretten bir perde inmiş gibiydi.

Aynı nefreti pencerenin önündeki şeye sabitledi.

O şey ki tüm hayatını mahvedendi.

Nefretin en büyüğü, o, iki tekerleği olan sandalyeydi. Birde işe yaramayan bir çift bacağa.

DALGAKIRANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin