Bir kız düşünün...
Dini için ailesini terk eden bir kız...
Ama her şeye rağmen hayallerinden vazgeçmeyen bir kız...
Meslek hayatının başında bir doktor...
O, arkadaşlarının gamzelisi...
Sevdiğinin deniz gözlüsü...
Yıllar sonra yeniden ailesiyle bir...
Oy verip bol bol yorum yapmayı untmayalım lütfen, yorumlarınızı keyifle okuyorum 🙃
Bölüm Şarkısı: Fizuli Fezli ~ Gel Ey Gözlerim 🎶
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Keyifli okumalar 😊
Sol kolumda hissettiğim sıcaklık ve ağrıyla gözlerimi araladım. Bakışlarımı koluma çevirdiğimde önlüğüme bulaşan kan lekesini gördüm. "Derya iyi misin?" Mavilerimi yanıma gelen Mete Hocaya çevirdim ve "İyiyim hocam." diyerek cevapladım sorusunu. Elimi vurulan yere götürerek kolumu tuttum. Bakışlarımı Atlas'ın babasına çevirdiğimde bacağından vurulmuş bir şekilde yerde yattığını gördüm. Bir yandan da ağlıyordu. İkinci silah sesinin sebebini şimdi anlamıştım.
Canımın acısıyla yüzümü buruşturarak tekrar koluma baktım. Sarp "Çok mu ağrıyor?" dediğinde "Biraz." dedim. Mete Hoca "Yarana bakmamız lazım." dediğinde başımı aşağı yukarı salladım. O da Sarp'a döndü ve "Şu adamı götürün, yarasına bakın." dedi. Sarp "Tamam." diyerek oraya yöneldiğinde güvenliklere hitaben "Başından ayrılmayın, emniyete de haber verin." dedi. Daha sonra da bana döndü ve "Müşahede odasına geçelim." dedi. İlerlemeye başladığında ben de onu takip ettim.
Etraftaki insanlar ve çalışanların bakışlarını üzerimde hissediyordum. Vurulmuştum. Kolumdan vurulmuştum ama daha kötüsü de olabilirdi. Kolumdaki yaranın ne kadar derinde olduğunu bile bilmiyordum. Ya kolumdaki sinirlere zarar verdiyse? Kolumu kullanırken sorun yaşarsam? Ben bir doktorum, işimi bırakamam. Allah'ım lütfen bir şey olmasın.
"Derya, Derya iyi misin?" Mete Hocanın sesiyle kendime geldim. "Efendim." dediğimde "Kapının önünde durdun kaldın. Seslendim ama daldın sanırım." dedi. "Kusura bakmayın hocam. Ben... Şoktayım galiba."
"Tamam, sorun yok. Gel şöyle içeriye, bakalım yarana." Müşahade odasına girdiğimizde "Otur sen." dedi ve masanın üzerinde duran eldivenlerden alarak eline taktı. Ben de sedyeye otururken Ezgi hemşire gelmişti. Yanıma geldi ve "Derya Hocam, iyi misiniz?" diye sordu.
"İyiyim Ezgi." dedim gülümseyerek. O da bana tebessüm ettiğinde Mete Hoca elindeki makasla yanımıza geldi. Kanın olduğu kısımdaki kumaşı keserek yaranın ortaya çıkmasını sağladı. Ezgi'nin uzattığı malzemeleri alarak yaranın etrafındaki kanı temizledi. Neyse ki çok derin gözükmüyordu. "Kurşun sıyırmış, yaran çok derin değil ama yine de dikiş atmamız gerekiyor." dediğinde rahat bir nefes aldım. Kurşunun sinirlerime zarar vermesinden çok korkmuştum.
"Teşekkür ederim hocam, siz engellemeye çalışmasaydınız daha ağır yaralanabilirdim." dediğimde "Teşekküre gerek bile yok. Zaten senin hiçbir suçun yoktu ki." dedi ve yarayı dikmeye başladı. Diktikten sonra da sardı ve "İlk bir kaç gün kol askısı tak, kolunu çok fazla hareket ettirme." diyerek siyah bir kol askısını verdi. Ezgi askıyı takmama yardımcı olurken Mete Hoca da eldivenlerini çıkarıyordu. "Sabah tekrar pansuman yaparız. Şimdilik biraz dinlen." dediği sırada odaya baş hekimimiz Adnan Hoca geldi. "Derya Hocam, çok geçmiş olsun."