Ağlaya zırlaya yazdım 👍
Yorumlarınızı eksik etmeyin,
Keyifli okumalar!-
Evren olduğum kişiyi değiştirmek için elinden geleni yapıyordu ve bende buna ayak uyduruyor gibiydim.
İkide bir birbirlerine bakıp flörtöz tavırlarla kıkırdayan Jimin ve Jungkook'a son derece öfkeli olmamın başka açıklaması yoktu.
Hangi yüzle bana yaptıklarından ve benim ona yaptığımdan sonra böyle cıvıl cıvıl olabilirdi? Gerçekten onu anlamıyordum.
Yemeğin ortasındaydık, Jungkook bana sarıldıktan sonra birkaç saçma hoşgeldin cümlesi sonrasında hiçbir şey olmamış gibi içeri geçmiştik. Taehyung bizden sonra gelmişti. Herkes deli gibi et yerken benim önümde en az üç çeşit farklı yemek vardı. Arada birileri yemeğimin tadına falan bakıyordu, hatta Hoseok önümdeki tabaklardan birini almış, kendisi bitirmişti. Kendim hepsini bitirmem mümkün değildi zaten.
Dikkatim benimle hararetle sohbet eden Namjoon ve Hoseok'da gibi görünse de sessizce gerçek anlamda flört eden Jimin ve Jungkook ikilisindeydi. Asla huyum olmamasına rağmen çirkeflik yapıp aralarına dalasım geliyordu ama bunu yapmak için hiçbir gerekçem yoktu. Ne hakkında konuştuklarını zerre bilmiyordum ama sanırım Jungkook Hollanda'da yaşadıklarını falan anlatıyordu. Jimin onu oldukça özlemişe benziyordu.
"Evet." dedim Hoseok'a gülümseyerek. "Bence de sivrisinekler direkt evrenden silinmeli."
Namjoon içine derin bir nefes çekerek "Bu salağa mı uyacaksın cidden Yoongi, sivrisineklerin vasfı kendisininkinden büyük." dediğinde omuz silktim. Neden bu insanlarla bir araya geldiğimde hep böyle saçma konular dönüyordu?
Hoseok onu taklit edip gıcık ederken içeceğime uzanmak istedim. Küçük soju bardağını alacakken tüm şişe üzerime dökülünce "Hassiktir!" dedim. Masadakiler bana döndüğünde ben daha uzanamadan Namjoon kucağımdaki şişeyi almıştı.
Ayağa kalktığımda gri eşofmanın tam kasık kısmının sırılsıklam olduğunu gördüm. Yüce yaban mersinleri, hadi ama...
Bazıları gülüyor, bazıları görmemiş gibi yaparak gözlerini kaçırıyordu. Göz devirerek lavaboya adımladım, arkamdan Jungkook geliyordu. Söylemese bile yürüme şeklinden bile o olduğunu anlamıştım.
Hâlâ salondayken arkamdan "Sana kıyafet vereyim." dediğini duydum. Sahte bir gülümseme ile, "İyi olur." dedim. Keyfi yerinde görünüyordu. Benim kimliğim açığa çıksa birkaç gün eve kapanır, sinirden evi kendi başıma yıkardım. O ise akşamına yemek planı yapmış, arkadaşları ile eğleniyordu. Bana dağılmadığını, kimliğinin umurumda olmadığını lanse etmeye çalışıyordu. Ama ben yemezdim.
Bunun farkındalığı ile peşinden odasına girdim. Yarım yıldan fazla bir süre önce gelmiştim buraya en son. O giyinme odasını es geçip yatağının karşısındaki gardırobu kurcalarken geldiğinden beri ilk kez yalnız olduğumuzu fark ettim. Boğazımda küçük bir sızı, ellerim ve nefesimde titreme hissedince bu duygunun nefret olmadığına emindim.
Benimkinin hemen hemen aynısı, siyah bir eşofman çıkardı. Alt çekmeceden de aynı renk bir iç çamaşırı aldı. Kapının girişinde duran bedenimin yanında geldi ve göz temasını kesmeden elindekileri uzattı.
Hâlâ gözlerime bakarak, "Söyleme şansım olmadı ama saçların yakışmış." dedi. Gülümseyerek onayladım. Nedense bu sözlere ihtiyacım var gibiydi.
"Sen de uzatmışsın. Hoş olmuş." dedim kısık sesimle. Sanki sesli söylesem büyü bozulacak gibiydi.
Sonra kendime geldim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Scarlett Blue | Yoonkook.
Fanfiction"Pes ettim sanma sakın, ben artık kazanmak istemiyorum." - chris isaak - wicked game 22.02.23-14.07.23 Düzenlenmeye başlandı: 13.08.24