dördüncü bölüm: bir parçası hep çocuk kalmış çocuk

1.6K 287 204
                                    

iyi okumalarr!!

☆☆☆

"jisung"

biraz şokla biraz da dehşete düşmüş bir ifadeyle içeri girdi minho hyung. elinde ilaçlarımın olduğunu düşündüğüm paketi komodinin üstüne yerleştirerek yatağın yanındaki tekli koltuğa oturdu. saniyeler boyunca yaşadığı şoku üzerinden atmasını bekledim. dün gece beni uyutmayan soruların hiçbirini şu anda hatırlamıyordum.

parmakları yüzüme doğru hareketlendi ama yüzüme dokunamadı. berbat görünüyor olmalıydım. dolabın üstündeki aynadan kendimi göremesem de berbat hissediyordum zaten.

"felixle arkadaş olduğunuzu bilmiyordum" daha çok kendine söylüyormuş gibi, mırıldanarak konuştu.

"arkadaş değiliz zaten" dedim akan burnumu çekerek. sonra kendimi düzelttim. "değildik yani, arkadaşız artık. karışık biraz"

alt dudağını dişleyerek kafasını salladı ve ellerini kucağında birleştirdi. terli ve yorgun görünüyordu, işten dönmüş olmalı diye düşündüm.

"kim yaptı?" sesindeki siniri az çok seçebildim. "okuldan mı?" kafamı iki yana salladım. "tanımıyorum"

yalan söylüyor sayılmazdım. yapanları tanımıyordum, yalnızca tefeci olduklarını biliyordum.

"polisi aradınız mı?" kafamı iki yana salladım. "ben polisi arayım o zaman"

"hayır" eli telefonuna gittiğinde uzanarak elini tuttum. vücudum sırtıma saplanan acı yüzünden kitlenerek tepki verdi ve ağzımdan acıyla dolu bir inleme kaçırdım. korkarak bana döndü. "bir yerin mi ağrıyor?" her yerim ağrıyordu açıkçası.

"polisi aramaya gerek yok, lütfen" yalvaran gözlerle baktım gözlerine. bir şey söyleyecek gibi oldu, dilinin ucuna kadar geldi. onu hissettim. ama omuzlarını düşürerek beni onayladı. rahatlayarak kendimi yatağa bıraktım. böylece bileğini tutan elim de serbest kalmıştı.

"bir şeyler yedin mi?" utanarak kafamı iki yana salladım. bir şeyler yiyecek halim yoktu doğrusu. "ilaçların tok karına içiliyor ama. bir şeyler yemen gerek." ayağa kalkarak esnedi. "dolapta bir şeyler var mı bakıp geleceğim" onu onayladım.

"lütfen şehriyeli tavuk çorbası sevdiğini söyle" elinde bir kaseyle odaya girdi.

"yemek ayırt etmem" rahatlamış gibi göründü. "doğrulabilecek misin?" dudak sarkıttım. şu an için mümkün değildi. kaseyi beyaz komodinin üstüne bırakıp bana döndü. beni dikkatlice kaldırarak kürek kemiklerimin arasına felix'in birkaç peluş yastığını yerleştirdiğinde çorbayı içerken soluk boruma kaçmamasına yetecek kadar yükselmiştim yataktan.

çorbayı üfleyerek bana içirmeye başladı. ılık çorba boğazımdan aşağı akarken yanaklarım ıslanana kadar ağladığımın farkına varamamıştım. iri gözleriyle yanağımdan akıp giden yaşlara baktı. çorbanın yarısını yedikten sonra diğer yarısını yemeyi reddederek dudaklarımı birbirine bastırdım. midemin bulandığını az önce fark etmiştim.

kaseyi tekrar yan tarafa bırakıp nazikçe baş parmaklarını ıslak yanaklarımda gezdirdi minho hyung. "çok mu yanıyor canın?" yalnızca kafamı öne doğru eğdim. o beni anladı zaten.

"su getireyim de ağrı kesicilerini iç. sonra pansuman yaparız sana."

bir bardak suyla yanıma geri döndüğünde önce ağrı kesicileri içtim. hap yutmaktan nefret ederdim. yutamıyordum doğrusu.

"banyo yapmak ister misin?" minho hyung pansuman için gerekli olan malzemeleri yan tarafına dizerken bana yandan bir bakış attı. "sana yardım edebilirim. yanlış anlama yani, sadece..."

compass, minsung(✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin