iyi okumalarr!!
☆☆☆
rüyanızdaki birinin sıcak nefesini ensenizde hissettiniz mi hiç? bakışlarının içinize işlediğini, tutuşunun sahiciliğini, aranızda geçen diyalogların gerçek hayatla rasyonelliğini...
hayır mı? hissetmediniz mi?
ben hissettim.
"uyanıyor, şükürler olsun"
ince, melodik bir sesti başımda konuşan. uzak gelse de bir o kadar yakındı.
gözlerimi araladım, beyaz ışık beni kör ederken ellerimi oynatmaya çalıştım ama parmaklarıma bağlı olan kablolar izin vermedi bana. gözlerinin çevresi kıpkırmızı olmuş somin abla görüş alanıma girerek ışığı engelledi. ona beni rahatsız eden ışığı kestiği için minnettar bir şekilde gülümsedim. sonra hastaneye birlikte geldiğim minho hyung geldi aklıma.
sahi ne olmuştu bana? minho hyung odada değildi. izin vermemişler miydi acaba içeriye girmesine?
o makinalara girdikten sonra korkumdan bayılmıştım galiba.
"ne oldu bana?" diye klişe bir soru sordum. sesim beklediğimden kısık, hatta çatlak çıktı. genelde saatlerce ağladığımda böyle olurdu. ama ağladığım falan yoktu, taş çatlasa birkaç saat öncesine kadar gayet mutlu hissediyordum. "minho hyung nerede?"
somin abla bana gözlerini kırpıştırarak baktı. sanki farklı bir dilde konuşmuştum, minho hyung'un nerede olduğunu sormuştum altı üstü.
"ben geleceğim hemen tamam mı?" somin abla çıktıktan sonra odayı inceledim. biraz boğucuydu. kalın perdeler çekili olduğundan dışarıyı da göremiyordum.
bir an için anneannemi düşündüm ve içim endişeyle kaplandı. somin abla burada ve benim yanımdaysa anneanneme kim bakıyordu ki?
çok geçmeden içeriye soojin girdi. onu gördüğüm için şaşkınlığım artarken o bakışlarını hasta raporundan ayırmadan boynundaki steteskopu düzeltti.
"uyanmışsınız bay han, nasıl hissediyorsunuz?"
"soojin, resmi konuşmamıza gerek olmadığını söylemiştik" gözlerini kısılırken kafasını kaldırdı ve gözlerimin içime baktı. "felixlerin evinde hani"
"bay han" soojin birkaç adımda yanıma geldi ve beyaz önlüğünün cebinden çıkardığı bir iğneyi hızlı bir şekilde kanıma karışan seruma enjekte etti. "kaybınız için üzgünüm ama sizinle bu hastane dışında herhangi bir yerde görüşmedim. yanlışınız var, uyurken rüya görmüş olmalısınız"
"anlamadım?" kaşlarımı çattım, belki de çatamadım. galiba serumuma sakinleştirici katmıştı, uyuşmuş hissediyordum. "bay han, dün öğlen saatlerinde anneanneniz vefat etmiş. sinir krizi geçirdikten sonra hastaneye kaldırılmışsınız" doğrularak üstümdeki önlüğü çekiştirip vücuduma baktım. morluklar yoktu, vücudumun her yerine yayılan o ağrılarım da yoktu.
"bugün ayın kaçı?"
"12 eylül" üstümdeki önlüğü avuçlarımın arasında sıkıştırdım.
işten kovulmam, yunjin'in bana doğum günü pastası hazırlaması, minho hyungla o barda karşılaşmam, dövülmem, felixle arkadaş olmam, hyunjin'e yardım etmem. minho hyungla vakit geçirmemiz.
hepsi bir rüyaymış. zaten ancak rüyamda görebileceğim kadar güzel şeylerdi başıma gelenler. nasıl anlamazdım ki.
yine kimsesizdim. eskisinden de yalnızdım üstelik.
omuzlarımı düşürdüm, ağlamak istiyordum. büyük bir yumru oturmuştu boğazıma. sadece mutlu olmak istemiştim. tek istediğim mutlu olmaktı.
ama zaten ben ne zaman bir şey istesem bana verilen koca bir saçmalıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
compass, minsung(✓)
Fanfictionsenin gözlerinde parlayan yıldızlar, benim en karanlık gecemde bana ışık tutarak yol gösteren pusulalarım.