on ikinci bölüm: istediğin olur ama istediğin gibi olmaz

1.6K 254 231
                                    


iyi okumalar!!!

☆☆☆

"hocam yapmayın, ben bu ritmi nasıl özgün bir dansa uyarlayayım? şarkıcıyım ben dansçı değilim ki!"

proje hocama bakarak sızlandım. benden yazdığım şarkıya uygun bir dans çıkarmamı istiyordu ödevim için. ritmi zor bulmuştum, dansı nasıl oluşturacaktım tanrı aşkına? üstelik sadece iki ay sürem vardı.

"beni ilgilendirmiyor han jisung'cuğum. gerekirse şarkıyı veya ritmi değiştir ama ben dansa uyarlayabileceğiniz bir şeyler istiyorum." bay park çantasını koluna takıp kıvırta kıvırta derslikten çıktığında küfür etmemek için dilimi dişlerimin üstünde gezdirdim ve gözlerimi kapattım.

yapmasam nolurdu ki?

ama ödev dersin final notunu belirleyecekti. oflayarak olduğum yerde tepindim. derslikten çıkmak üzere olan sınıf arkadaşlarım bana garip bakışlar atsalar da umursamadım. alışıklardı onlar bu hallerime.

yere attığım sırt çantamı tek koluma geçirip atölyelerden birine yönlendirdim adımlarımı. bugün başka dersim yoktu, zaten sırf şu lanet ödevi hocayla konuşabilmek için okula gelmiştim ama hiç gelmeseydim de olurmuş. hiçbir şey değişmedi çünkü. çok sinirliyim.

girdiğim atölyede piyanonun boşta olduğunu görünce neredeyse mutluluktan ağlayacaktım. bir anda bütün sinirim uçup gitmişti. normalde piyano hep dolu olurdu ve çalabilmek için en az yarım saat sıra beklerdim. bazen de sıkılıp pes eder, yalnızca piyanoyu çalan kişiyi dinlerdim.

bugün yaşadığım en güzel olay bu piyanonun boşta oluşuydu.

siyah mindere oturup ayağımı yavaşça pedala bastırdım ve parmaklarımı kahverengi piyanonun fildişi tuşlarında gezdirdim kontrol amaçlı. ardından zaten ezbere bildiğim notaları basmaya başladım. sağ elimin parmakları diyezlere ve bemollere basarken sol elimin parmakları sağ elimden bağımsız bir şekilde tuşların üzerinde kafesinden firar etmiş bir kuş gibi kanat çırpmaya başladı. gözlerimi melodinin güzelliğine karşı kapatarak kendimi ritme bıraktım.

çok sevdiğim bir vals müziğiydi çaldığım parça. hüzünlüydü ama seviyordum. kalbimi pır pır ediyordu.

"çok güzel çalıyorsun" enseme çarpan nefesle yerimde sıçrayıp tuşları bilinçsiz bir şekilde ezdiğim için çirkin bir ses çıktı piyanodan. parça zaten bitmek üzereydi ama korkmuştum.

arkamı dönüp serseri bir şekilde saçlarını karıştıran minho hyung'a baktım. "özür dilerim" dedi mahcup bir şekilde. "korkacağını hesaba katamadım"

"yok, sorun değil de" kıkırdadım. "nasıl buldun beni?" aslında sabah fakültenin girişinde karşılaştığımızda dersimin ne zamam biteceğini sormuştu zaten.

"müziği takip ettim" minderin diğer ucuna oturup işaret parmağını rastgele tuşlara bastırdı. zemin kattaki atölyeler zemin katta sınıf olmadığı için diğer katlardaki atölyeler kadar ses yalıtkanlığına sahip değillerdi. piyanonun sesi katta yankılanıyorsa da şaşırmazdım hayır.

"öğreteyim mi?" gülümseyerek vücudumu minho hyung'unkine yaklaştırdım. aklıma birkaç gün önce birlikte yaptığımız küçük piknik geldi. sadece havadan sudan konuşmuş, muhabbet etmiştik ama iyi gelmişti.

"parmaklarını gevşet, çok kasıyorsun" hafifçe kaşlarını çattığında mızmız bir çocuğa benziyordu. "kasmıyorum"

"bileğini serbest bırakmayı dene o zaman" bileklerini tutup salladım. güldü. "deniyorum"

"şöyle yapacaksın" parmaklarımı yavaşça tuşlarda gezdirdiğimde dikkatle beni izledi.

"ritm kaçırdın, bir kez daha dene"

compass, minsung(✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin