başlıktan anladığınız üzere smut var bölümde, gidişata göre anlarsınız zaten dikkatli okuyun rahatsız olacaklar smut başlangıcını fark ettiği an okumayı bırakabilirler teşekkürler,, yorum yapmıyosanız bile oy vermeyi unutmayın lütfen
iyi okumalar!!!
☆☆☆
kamp ateşinin sıcağı doğrudan yüzüme vururken sessizce minho'nun ızgaranın üstüne koyduğu etleri çevirişini izliyordum. sıcak mayıştırmıştı, bir yandan bu hayatta en sevdiğim insanın yanında doğayla iç içe olmak da huzur vericiydi. beynime her zamankinden çok oksijen gittiğinden miydi bilmiyorum ama iyi hissettiriyordu burada olmak.
aniden duyduğum miyavlamayla irkilip arkamı döndüğümde smokin bir yavru kediyle göz göze gelip dudak büzdüm. miyavlama o kadar cılızdı ki minho duymamıştı bile. oturduğum yerden ayağa kalktığımda ayağımın altındaki kurumuş yapraklar çatırdadı ve minho bana döndü. "nereye gidiyorsun?"
"yavru kedi var burada."
"hani?" elindeki maşayı bırakıp birkaç adımda yanıma geldi. işaret parmağımla ürkekçe bizi izleyen yavru kediyi işaret ettim. dudak büzdü. "minicik daha."
"aç bence, etin kokusuna geldi."
"büyük ihtimalle bebeğim." ses yapmamaya çalışarak kediye yaklaşmaya çalıştı ama kedi birkaç adım geriye gitti. korkuyordu.
"korkuyor." dedim dudak sarkıtarak. aslında genel olarak insanların kamp yapmaya geldiği alanlardan birindeydik, sadece tatil sezonu olmadığından her zamankinden ıssızdı buralar. kedinin bize karşı biraz yabani oluşu çok büyük bir olasılıkla bu yüzdendi. insanlara aşina değildi yani.
"alışır birazdan. şimdilik rahat bırakalım, ona zarar vermeyeceğimizi anladığında gelir zaten yanımıza." minho'nun söylediklerini kafamı sallayarak onayladım. hayatımda gördüğüm en güzel yavru kedilerden biriydi kediş, daha önce hiç mavi gözlü bir smokin görmemiştim.
"annesi yok mu acaba?" parmaklarımı oynatarak oturduğum kütüğe iyice yaklaşan kediye uzattım elimi. birkaç kez elimi koklayıp kafasını parmaklarıma sürttü. ensesinden tutup kucağıma kaldırdım hemen. "yakaladım!"
iyice kızaran etleri tabaklara koyup yanıma geldi minho. "çok tatlı"
"değil mi?" dedim kedinin hafiften şiş göbüşünü severek. kafamı kaldırdığımda minho'yla göz göze geldik.
"bana mı diyordun?" kaşlarımı kaldırdım. güldü. "ikinize de diyordum ama en çok sana."
gülümsedim. saçlarımı karıştırdı. "ellerine su dökeyim sonra etleri soğutmadan yiyelim hadi."
"etin yanına pilav olsaydı güzel olurdu." kediyi yere bırakıp elime yapışan tüylerini silkeledim.
"var zaten pilavımız."
"her şeyi düşünmüşsün." minho'nun yanağını öptüğümde belimden tutup beni kendine çekti ve uzun bir öpücük de o bıraktı yanağıma.
fiziksel olarak erimem mümkün olsaydı tam şu an gerçekleşirdi bu değişim.
ellerimizi yıkadıktan sonra sevgilimin piknik örtüsünün etrafına yerleştirdiği minderlerden birine oturdum. küçük bir plastik tabağa yavru kedi için de biraz et ve doğradığı ekmekleri ıslatarak koydu minho. hemen ardından yanıma sokuldu.
"ne içersin?"
"ne var?" sorumla birlikte piknik sepetinden çıkardığı şarapları gösterdiğinde kıkırdadım.
"hiç içmedim daha önce."
"ya," omuz silkti. "olsun. ilk kez benimle tadarsın sen de."
"aşkı ilk kez seninle tattığım gibi mi?" karnıma çektiğim dizlerime yasladım kafamı. elindeki tirbuşonu bırakıp dudaklarıma uzandı minho. gözlerimi kapattım, sıcak dudaklarının hep dudaklarımın üstünde olmasını istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
compass, minsung(✓)
Fanfictionsenin gözlerinde parlayan yıldızlar, benim en karanlık gecemde bana ışık tutarak yol gösteren pusulalarım.