on sekizinci bölüm: akşamüstü hep genciz gece gelir gemi batar

1.5K 238 138
                                    

iyi okumalarr!!

☆☆☆

hayat damarlarım minho hyung'un az önce öptüğüm yumuşak, pembe dudaklarından geçiyor olsa da dudaklarımızı ayırdığımızda nefese muhtaçtım. oysaki benim nefesim onun dudaklarının arasından geçiyordu. ne büyük dilemmaydı ama.

kızaran yanağımı omzuna yasladım, kollarım hâlâ boynuna dolalıydı. belimdeki ellerinden birini yanağıma çıkartıp okşadığında mutlu hissediyordum.

mutluluk böyle hissettiriyordu demek. yerinden çıkacakmış gibi çarpan bir yürek, göğüs kafesinin her yerinde kanat çırpan kelebekler, huzurdan dolan gözler.

"jisung" sesi o kadar yumuşak çıktı ki gerçekten ağlamak istedim. gözyaşlarımı saklayan yağmur durmuştu artık, ağlayamazdım.

"efendim?" mırıldandım. "devam edelim mi yürümeye?" müziğin çoktan durduğunu fark etmemiştim bile. kalabalık dağılıyordu.

"olur." elini uzattı tutmam için. parmaklarımızı iç içe geçirdim. yavaş bir tempoda yürümeye başladık.

sırıtmaktan yanaklarımın ağrıdığını hissettiğim an "ne zamandan beri?" diye sordu minho hyung. sokak lambalarının sarı ışıkları yüzünü gölgeliyordu. ne kadar yakışıklı göründüğünü bir kez daha fark edip içimi çektim.

güzelliği lâl ediyordu insanı.

"anlamadım?" dedim şaşkın şaşkın. beynim bütün algılarını kapatmıştı, aslında anlamıştım sorusunu da anlamamıştım.

"ne zamandan beri bana karşı bir şeyler hissediyorsun diyorum" kıkırdadı. kıkırdayışını çok seviyordum. direkt minho hyung'u çok seviyordum ben.

"dürüst olayım mı?" kafasını aşağı yukarı salladı, boşta olan eliyle gözlerini perdeleyen perçemlerini çekiştirdi.

"bir rüya gördüm. ondan sonra başladı her şey."

"rüyanın içeriğini sormalı mıyım?" bu sefer imasını anladım, yanaklarım kızarırken bir tane geçirdim koluna. kahkahası pek de kalabalık olmayan ara sokakta yankılandı.

"şaka yapmıştım" dedi o da utanarak. derin bir nefes aldım.

"hiç beklemediğim bir zamanda yollarımız kesişiyordu rüyamda. ilaç gibi geliyordun bana hyung. ondan sonra yavaş yavaş hoşlanmaya başladım galiba, bilmiyorum bir şekilde sızıverdin işte kalbime. çok ani gelişti her şey." dudak büzdüm.

"gerçek hayattan mı bahsettin yoksa rüyandan mı?" parlayan gözlerine çevirdim tekrar bakışlarımı. sürekli kendi yansımamı onun gözlerinde görmek istiyordum.

"her ikisinden de bahsettim" dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. burnu gülümsediği her seferinde olduğu gibi kırıştı.

burnunu ısırmak istedim. ama sanırım bunu yapmak için biraz erkendi.

el ele, sessizlik içinde yürüdük bir süre daha. minho hyung'un yüzünden hiç düşmeyen sırıtışa baktıkça benim yüzüm de gülmeye başladı.

tatlı bir heyecan hakimdi ikimize de.

"ben sana sormadım" dedim eve yaklaştığımızda. bana sorduğu soruyu kendisine yönelttim.

"asıl sen ne zamandan beri bana karşı bir şeyler hissediyorsun hyung?"

duraksadı, öne doğru büzdü dudaklarını. sadece dakikalar önce hissettiğim dudaklarının sıcaklığını bir kez daha hissetmek istedim ama çekindim. her şey çok yeniydi daha, nasıl davranacağımı ne yapacağımı bilemiyordum.

compass, minsung(✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin